Gündem

Eski Yargıtay Başkanı: Adli kolluktaki değişiklik, 'Van Gölü İzmir'dedir' demeye benziyor

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, 'Tür­ki­ye­’de hiç­bir dö­nem­de yargı vesayeti ya­şan­ma­dı. Bu­gün ya­şa­nan, bu­nun tam ter­si­dir' dedi

06 Ocak 2014 18:27

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları çerçevesinde yürütülen soruşturma operasyonu sonrası başlayan yargı tartışmasını yorumladı. "Yar­gı ve­sa­ye­ti di­ye bir şey söz ko­nu­su ol­maz" diyen Selçuk, "Tür­ki­ye­’de hiç­bir dö­nem­de böy­le bir şey ya­şan­ma­dı. Bu­gün ya­şa­nan, bu­nun tam ter­si­dir. Ya­ni bir uç­tan bir uca sav­ru­lup du­ru­yo­ruz" ifadesini kullandı.

Bugün gazetesinden Seda Şimşek'in sorularını yanıtlayan Sami Selçuk, Balyoz davasında Baş­sav­cı'nın dosyayı Ce­za Ge­nel Ku­ru­lu­’na götürmemesini eleştirdi.

Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararı verdiği adli kolluk yönetmeliğindeki değişikle ilgili Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının yerinde olduğunu belirten Selçuk, "Adli kolluk yönetmeliği'nde Ya­pı­lan dü­zen­le­me­nin yan­lış ol­du­ğu o den­li açık ve “ma­ruf bil­gi­”le­re ters dü­şü­yor­du ki, so­kak­ta­ki hu­kuk­çu ol­ma­yan in­san bi­le onu bil­mek­tey­di. De­ği­şik­lik,“Van Gö­lü İz­mi­r’­de­di­r” de­me­ye ben­zi­yor­du" ifadesini kullandı.

Polislerin soruşturmayı amirlerine bildirmedikleri için görevden alınmalarını da değerlendiren Selçuk, "Po­lis, suç iş­len­me­den ön­ce de su­çu ön­le­mek ama­cıy­la ön­lem alır. Bu ana dek ken­di amir­le­ri­nin em­rin­de­dir, ida­ri kol­luk­tur. Suç iş­len­di­ği an­dan iti­ba­ren ise po­li­sin ad­li kol­luk gö­re­vi baş­lar, mül­ki amir­le­rin buy­ru­ğun­dan çı­kar, cum­hu­ri­yet sav­cı­sı­nın buy­ru­ğu­na gi­rer, ar­tık sa­de­ce sav­cı­dan buy­ruk alır ve bil­gi­le­ri her­kes­ten, bu ara­da ken­di mül­ki ami­rin­den de giz­li tu­tar" dedi.

Seda Şimşek'in Bugün gazetesinde yayınlanan söyleşisi şöyle:

Son gün­ler­de ya­şa­nan tar­tış­ma­la­rı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?

Ben hu­ku­kun bu ka­dar yer­le bir edil­di­ği bir dö­ne­mi hiç ya­şa­ma­dım. Çok tat­sız. Kay­gı­lı­yım.

Tür­ki­ye­’de yıl­lar­dır yar­gı ve­sa­ye­ti ko­nu­şu­lu­yor.

Yar­gı ve­sa­ye­ti di­ye bir şey söz ko­nu­su ol­maz. 1999 yı­lın­da­ki ko­nuş­mam­da, “Yar­gı ve ya­sa­ma, yü­rüt­me­nin ku­şat­ma­sı al­tın­da­dı­r” de­dim. Bu­nun ça­re­si­ni de gös­ter­me­ye ça­lış­tım. Şim­di ise tam ter­si söy­le­ni­yor. Yar­gı in­san­la­rı ger­çek­ten ya­sa­ma­yı ve yü­rüt­me­yi ku­şa­tır­lar­sa bu re­ji­min adı­na “di­kas­tok­ra­si­” ya da “jü­ris­tok­ra­si­”; ya­ni, “yar­gıç­lar ege­men­li­ği­” ya da “yar­gıç­lar yö­ne­ti­mi­” de­nir. Tür­ki­ye­’de hiç­bir dö­nem­de böy­le bir şey ya­şan­ma­dı. Bu­gün ya­şa­nan, bu­nun tam ter­si­dir. Ya­ni bir uç­tan bir uca sav­ru­lup du­ru­yo­ruz.

Na­sıl?

17 Ara­lı­k’­ta ik­ti­dar kı­ya­me­ti ko­par­dı,”üs­tün­lü­k” tar­tış­ma­sı­na gir­di. Da­ha ön­ce­le­ri yap­tı­ğı gi­bi so­ruş­tur­ma­yı des­tek­le­sey­di güç ka­za­nır­dı. Ce­za Mu­ha­ke­me­si Ka­nu­nu­’nun (CMK) 160. mad­de­si­ne gö­re, sav­cı ih­bar ya da ne yol­la olur­sa ol­sun bir suç iş­len­di­ği iz­le­ni­mi­ni ve­ren, -dik­kat edin suç ka­nı­tı de­ğil, iz­le­nim- bir du­ru­mu öğ­re­nir öğ­ren­mez ka­mu da­va­sı aç­ma­ya yer olup ol­ma­dı­ğı­na ka­rar ver­mek üze­re işin ger­çe­ği­ni araş­tır­mak­la yü­küm­lü­dür. Ya­ni, suç iş­len­di­ği iz­le­ni­mi var­sa, he­men ha­re­ke­te geç­mek, buy­ru­ğun­da­ki ad­li kol­luk­la kuş­ku­lu­nun sa­de­ce aley­hin­de­ki de­ğil, le­hin­de­ki ka­nıt­la­rı da top­la­mak zo­run­da. Ay­nı ya­sa­ya gö­re, buy­ru­ğun­da­ki kol­luk, sa­de­ce sav­cı­ya ge­liş­me­le­ri bil­di­re­cek, buy­ruk ala­cak, gö­re­vi­ni sav­sakla­yan ad­li kol­luk gö­rev­li­le­ri hak­kın­da sav­cı kim­se­den izin is­te­me­den da­va aça­bi­lir.

Bu­ra­da ad­li kol­luk gö­re­vi­ni de po­li­sin yü­rüt­me­si se­be­biy­le bir sı­kın­tı mı or­ta­ya çı­kı­yor?

Po­lis, suç iş­len­me­den ön­ce de su­çu ön­le­mek ama­cıy­la ön­lem alır. Bu ana dek ken­di amir­le­ri­nin em­rin­de­dir, ida­ri kol­luk­tur. Suç iş­len­di­ği an­dan iti­ba­ren ise po­li­sin ad­li kol­luk gö­re­vi baş­lar, mül­ki amir­le­rin buy­ru­ğun­dan çı­kar, cum­hu­ri­yet sav­cı­sı­nın buy­ru­ğu­na gi­rer, ar­tık sa­de­ce sav­cı­dan buy­ruk alır ve bil­gi­le­ri her­kes­ten, bu ara­da ken­di mül­ki ami­rin­den de giz­li tu­tar. Ya­ni po­lis, ad­li kol­luk ola­rak bil­gi­si­ni ami­riy­le pay­laş­tı­ğı an­da suç iş­le­miş olur. Bu dü­zen­le­me doğ­ru­dur ve AB öl­çüt­le­ri­ne uy­gun­dur.

Ay­rı bir ad­li kol­luk teş­ki­la­tı mı ku­rul­ma­sı ge­re­ki­yor?

As­lın­da en doğ­ru­su ay­rı bir ad­li kol­luk ama bu ku­ral­lar iyi uy­gu­la­nır­sa bu­na ge­rek yok­tur.

 

'Dava için kuşku yeterli'

 

Ba­zı ka­nıt­la­rın uy­du­rul­du­ğu yö­nün­de id­di­alar di­le ge­ti­ri­li­yor.

Her suç­lu yar­gı­nın kar­şı­sı­na bu tür­den sa­vun­ma­lar­la çı­kar. CMK’­nın 170. mad­de­si­ne gö­re, giz­li ola­rak yü­rü­tü­len so­ruş­tur­ma ev­re­si so­nun­da, top­la­nan ka­nıt­lar, su­çun iş­len­di­ği hu­su­sun­da “ye­ter­li kuş­ku­”, “ke­si­n” de­ğil ye­ter­li kuş­ku oluş­tur­du­ğu an­da cum­hu­ri­yet sav­cı­sı id­di­ana­me­si­ni dü­zen­le­mek ve ka­mu da­va­sı­nı aç­mak­la yü­küm­lü­dür. Sav­cı­la­rın, ya­sa­nın 171. mad­de­sin­de be­lir­ti­len sı­nır­lı du­rum­lar dı­şın­da, tak­dir yet­ki­le­ri as­la yok­tur. Ter­si­ne “da­va aç­ma zo­run­lu­lu­ğu­” var. Da­va kuş­kuy­la baş­lar, kuş­ku­nun or­tak­la­şa ye­nil­me­siy­le so­na erer. Sav­cı, ye­ter­li kuş­ku ile da­va açar ama “kuş­ku­yu tam ye­ne­me­dim, ka­nıt­lar ke­sin de­ği­l” di­ye­rek ak­lan­ma da is­te­ye­bi­lir. Bun­da bir çe­liş­ki yok.

Yıllarca Yargıtay’daydınız, eski Adalet Bakanı da bir iddiada bulundu, yargıda paralel bir yapılanma var mı?

Ne bileyim ben. Yargıda böyle bir yapılanma varsa karalar bağlamak lazım. Eski bir bakan, hukukçu, çok önemli bir iddiada bulunuyor. Böyle bir yargıç varsa derhal hakkında işlem yapılır ve yargıçlık görevine son verilir. Bakan, kimsenin başvurusunu beklemeksizin bunu açıklamak zorunda. Bunu duyan bir görevli o suçu ilgili makama bildirmemişse TCK’nın 279. maddesini çiğnemiş olur.

 

'Taraflara tavsiyem susmaları'

 

Bu noktada yaşanan hukuk karmaşasının ortadan kalkması için ne öneriyorsunuz?

Her iki tarafa tavsiyem şu: “Bu iktidara suikasttır” ya da “Suç sabittir” diyenler de susmalı. Özellikle çarpık akıl yürütmelerinden, paralojizmlerden, özellikle kanıtlanacak sonucun daha baştan doğru öncül olarak benimsendiği “kısırdöngü”lere, “circulus vitiosus”, “petitio principi”lere, eski deyişle “müsadere ale-l-matlûb”lara, kıyas-ı fasittir başvurmaktan kaçınılmalı. “Eğer şunları yapmazsan başına şunlar gelir” gibi, baskıyla, yanıltıcı akıl yürütmeler (argumentum ad baculum), düşünce yerine kişiyi çürütmeye, kişiliğe yönelik kanıtlamalar (agumentum ad hominem, şahsiyat yapma), olgulara değil de, varsayımlara, komplolara ya da bilgisizliğe yaslanan sonuç çıkarmalar (argumentum ad ignorantium), olasılıkları kanıt olarak öne sürmeler (argumentum ad judicium) ya da duygu sömürüsüne başvurarak kanıt getirmeler (argumentum ad misericordiam), çoğunluk ya da halkın önyargılarına dayanan yanıltıcı akıl yürütmeler (argumentum ad populum), asıl konuyu gözden kaçırma yoluyla akıl yürütmeler (ignoratio elenchi) mantık çarpıtmalarının en tiksinç örnekleridir. Çünkü bunların hepsi, doğruya ya da gerçeğe ulaşmanın düşmanıdır. Bunlara başvurmadan işi yargıya bırakmalı. Yargı da sağ salim kararını vermeli.

 

'Jüri, Kara Avrupası sistemindki gibi olmalı'

 

Jüri sisteminin gündeme gelebileceği belirtiliyor...

Kimileri bilgi kırıntılarına ve duyduklarına dayanarak Kara Avrupası’ndaki hukuk sistemi ile Anglosakson hukuk sitemini birbirine karıştırıyor. Biz, Kara Avrupası hukuk sistemi içindeyiz. Kara Avrupası’ndaki jüri sistemi yargıçlarla birlikte çalışır. Anglosakson sistemi ise başka türlü çalışır.

Jüri sistemi Türk hukuk sistemine entegre edilebilir mi, edilemez mi?

Ben yıllardan beri jüriyi savundum ama kimi koşullarla. Jüri, Kara Avrupa sisteminde olduğu gibi olmalı. Koşullarını iyi belirlemek gerekir. “Jüri üyeleri hukuk bilmez, yargıçlık yapamazlar” demek yanlıştır, bu jüri sistemini bilmemektir. Dinlediğiniz birinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak için hukuk öğrenimi görmenize gerek yok. Kara Avrupa sisteminde yargılamanın her aşamasında jüri var, Anglosakson sistemde ise yok. Anglosakson sistemde jüri, “Bu eylem sabittir, bu eylemi Joni işlemiştir” der ve orada jürinin görevi biter, yargıcın işi başlar, “işlememiş” derse zaten hem jürinin hem yargıcın işi biter. Kara Avrupa sisteminde ise bu konulara da jüri girer ama meslekten yargıçların yol göstermeleriyle.

Siyasi iktidar kendisine suikast yapıldığını düşünüyor, bunu nasıl durduracak?

Siyasal iktidar, cumhuriyet savcılarına adeta “Bu eylemin üzerine gitmeyin” diyor. Asıl yanlış ve acı olan bu tutum. Kurumları karşısına alması da yanlış. Kurum içindeki insanların birbirine düşürülmesi de yanlış. Yanlışların en büyüğü de cumhuriyet savcılarından ülkeyi kurtarmalarını istemektir. Savcıların böyle bir görevi yok. Olamaz da. Bakanlar, “Türkiye, bu savcılar yüzünden şu kadar para yitirdi” diyorlar. Savcıların ve yargıçların ülkeyi kurtarmak diye de bir görevleri yoktur, olamaz da. Olursa işte o zaman “yargıçlar yönetimi”ni getirmiş olursunuz. Ülkeyi kurtarmak isteyen bir yargıç ya da savcı, cüppesini çıkarır, siyaset yapar. Cumhuriyet savcısı ya da yargıç ülke batacak diye bir suçu görmezden gelemez veya aklayamaz.

Bir savcı adliyenin önünde basın açıklaması dağıttı, Başsavcı cevap verdi.

İstanbul savcıları kamuoyu önünde birbirleriyle tartışıyorlar. Yersiz. Görevden alınan savcının bildiri dağıtması doğru bir davranış değil ama “Acaba ne oldu da yürüttüğü soruşturmayı 15 ay boyunca gizli tutmayı başaran bir savcı böylesine patlama noktasına geldi” diyorum. Başsavcının açıklaması, bir başka savcının demeci ise tüyler ürpertici. Savcıların kamuoyu önünde tartışmaları yakışıksız. Başsavcılığın bütünlüğü ilkesine de aykırıdır. Hele iktidarla ya da muhalefetle bütünleşmiş havasını vermeleri çok üzücü. Herkes işine dönmeli. Başsavcı bu tür işleri de makamında yapmalı.

 

'Görevden alamaz'

 

Soruşturmanın bir savcıdan alınıp başka bir savcıya verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başsavcılık bir bütündür. Soruşturmaya savcılardan biri başlar, bir başkası sürdürebilir. Bunda bir sakınca yoktur. Çünkü o iş savcının tekelinde değildir ama böylesine bir olayda değişiklik yerinde değil. Öte yandan duruşma yargıcını asla görevden alamazsınız.

Bir de milli irade meselesi var, yargı milli iradeye karşı sorumlu mu?

Dünyanın hiçbir tarafında yargının önündeki bir konu hakkında halk karar vermez. Böyle bir sistem yeryüzünde yok. Bunun çözüleceği merci yargıdır.

HSYK’­da re­fe­ran­dum­da ya­pı­lan dü­zen­le­me yan­lış mıy­dı si­ze gö­re?

HSYK’­da­ki üye sa­yı­sı­nın ço­ğal­tıl­ma­sı doğ­ruy­du ama her şey doğ­ru de­ğil­di. Bu­gün­kü sis­te­min ben­ze­ri as­lın­da 1961-1971 ara­sın­da de­nen­di, sa­kın­ca­la­rı ve yan­lış­la­rı gö­rül­dü, bı­ra­kıl­dı. Yan­lı­şı de­ne­mek şed­de­li yan­lış­tır. O dö­nem­de, Yar­gı­tay ve Da­nış­tay ka­na­dın­dan gel­me­yen üye­ler göz­le­ri­ni Yar­gı­tay ve Da­nış­tay üye­lik­le­ri­ne dik­ti­ler. Bu üye­lik­le­ri ka­pa­bil­mek için kim­se­yi in­cit­me­me­ye özen gös­ter­di­ler, gö­rüş­le­ri­ni söy­le­mek­ten ka­çın­dı­lar. Bu ze­mi­nin si­lin­me­si ve ay­nı so­ru­nun ya­şan­ma­ma­sı için dü­zen­le­me ya­pı­lır­ken, ben taş­ra­dan ge­len üye­le­rin gö­rev­le­ri­ne dön­dük­le­rin­de en az 8 yıl es­ki gö­rev­le­ri­ni sür­dür­me­le­ri­ni öner­miş­tim.

 

'Kamuoyuna açık olmalı'

 

HSYK’­nın ya­pı­sın­da bir de­ği­şik­lik ya­pıl­ma­lı mı, ya­pıl­ma­ma­lı mı?

HSYK’­nın ya­pı­sın­da bir de­ği­şik­lik ya­pı­la­bi­lir an­cak ön­ce te­mel il­ke­ler be­lir­len­me­li. Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Ku­ru­lu­’nun ba­şın­da Ada­let Ba­ka­nı bu­lun­du­ğu, müs­te­şar da üye ol­du­ğu sü­re­ce ba­ğım­sız­lık­tan söz edi­le­mez. Müs­te­şar çık­ma­lı, Ada­let Ba­ka­nı HSYK’­nın bün­ye­sin­de ka­la­bi­lir ama oy kul­lan­ma­ma­lı. Ada­let Ba­ka­nı, el­bet­te ad­li­ye ile il­gi­li ko­nu­lar­da bil­gi sa­hi­bi ol­mak ve HSYK’­yı ay­dın­lat­mak du­ru­mun­da. Sar­kozy 2008 yı­lın­da Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Ku­ru­lu­’nu iki­ye ayır­dı. Hâ­kim­ler Ku­ru­lu­’nun ba­şı­na Yar­gı­tay Baş­ka­nı­’nı, Sav­cı­lar Ku­ru­lu­’nun ba­şı­na da Yar­gı­tay Baş­sav­cı­sı­’nı ge­tir­di.

Üye se­çim­le­ri ile il­gi­li ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?

On­lar ay­rın­tı. Her­ke­se so­ru­yor ve dü­rüst ya­nıt is­ti­yo­rum: Yar­gı­tay ve Da­nış­ta­y’­da­ki blok oy­lar na­sıl or­ta­ya çı­kı­yor? Hem oy kul­la­nan­lar hem de ik­ti­dar bu­nun ya­nı­tı­nı ver­mek zo­run­da. Ba­ğım­sız­lık ve nes­nel­lik il­ke­le­riy­le bağ­daş­mı­yor bu du­rum. Bu il­ke­ler te­me­lin­de iyi­leş­tir­me ya­pı­la­bi­lir. HSYK, yü­rüt­me or­ga­nın­dan ba­ğım­sız ol­ma­lı. Fran­sa­’da­ki gi­bi sav­cı­lar ve yar­gıç­lar için ay­rı ay­rı ku­rul­lar oluş­tu­ru­la­bi­lir, ge­rek­ti­ğin­de bu ku­rul­lar bir­lik­te top­la­na­bi­lir. En önem­li­si de İtal­ya­’da ol­du­ğu gi­bi bu ku­rum­lar­da­ki gö­rüş­me­ler, “gün ışı­ğın­da de­mok­ra­si­” il­ke­le­ri uya­rın­ca ka­mu­oyu­nun önün­de açık ya­pıl­ma­lı. Se­çim sis­tem­le­ri göz­den ge­çi­ril­me­li. Cum­hur­baş­ka­nı da­hil ya­sa­ma ve yü­rüt­me­ye yet­ki ta­nın­ma­sı­nı doğ­ru bul­mu­yo­rum. Yar­gıç­lar ve sav­cı­lar ken­di­le­ri seç­sin, taş­ra­dan üye gel­me­sin­de ıs­rar edi­li­yor­sa gö­rev­le­ri bi­tin­ce es­ki gö­rev­le­ri­ne 8 yıl sü­rey­le dön­me­le­ri ko­şu­lu ge­ti­ril­me­li. Yar­gı­tay ve Da­nış­ta­y’­dan üye sa­yı­sı da­ha çok ol­ma­lı çün­kü şu an­da yar­gı­da ba­ğım­sız olan sa­de­ce on­lar.

HSYK’­nın Ad­li Kol­luk Yö­net­me­li­ği ile il­gi­li yap­tı­ğı açık­la­ma­yı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?

Da­nış­ta­y’­ı et­ki al­tı­na al­dı­ğı gi­bi eleş­ti­ri­ler boş. Bu ey­lem, TCK’­nın 288. mad­de­si­ne gir­mez. Ya­pı­lan dü­zen­le­me­nin yan­lış ol­du­ğu o den­li açık ve “ma­ruf bil­gi­”le­re ters dü­şü­yor­du ki, so­kak­ta­ki hu­kuk­çu ol­ma­yan in­san bi­le onu bil­mek­tey­di. De­ği­şik­lik,“Van Gö­lü İz­mi­r’­de­di­r” de­me­ye ben­zi­yor­du. HSYK’­nın her du­yu­ru­su­nu ya­yım­la­dı­ğı si­te­sin­de gö­rü­şü­nü du­yur­ma­sın­da hiç­bir sa­kın­ca ola­maz.

 

Balyoz’da yeniden yargılama formülü

 

Ba­zı da­va­lar­la il­gi­li ye­ni­den yar­gı­la­ma yo­lu tar­tı­şı­lı­yor, for­mül ara­nı­yor.

Baş­sav­cı on­ca gü­rül­tü­ye rağ­men Bal­yoz Da­va­sı­’nda Ce­za Ge­nel Ku­ru­lu­’na git­me­di. Doğ­ru­nun pe­şin­de ko­şan bir baş­sav­cı, bu so­rum­lu­lu­ğu 5 yar­gı­cın omuz­la­rın­da bı­ra­ka­maz ve ken­din­den men­kul ada­let kav­ra­mı ile ye­ti­ne­mez. 30-40 ki­şi­nin tar­tı­şa­ca­ğı Ce­za Ge­nel Ku­ru­lu­’na gi­der. Da­ire­nin bü­tün gö­rüş­le­ri­ne ka­tıl­sa bi­le “Bu da­va kim­se­nin te­ke­lin­de de­ğil­dir, bir de Ce­za Ge­nel Ku­ru­lu­’n­da tar­tı­şıl­sı­n” de­mek zo­run­da­dır. Bu so­rum­lu­luk­tan ka­çın­dı.

Bu da­va­lar­da ye­ni­den yar­gı­la­ma şart­la­rı hu­ku­ken or­ta­ya çık­tı mı siz­ce?

Ce­za yar­gı­la­ma­sın­da, yar­gı­lan­ma­nın ye­ni­len­me­si ku­ru­mu var ve ko­şul­la­rı bel­li. O ko­şul­lar var­sa el­bet­te ye­ni­le­nir. Bal­yoz ka­ra­rın­da ve­ril­miş olan ka­rar­lar sa­kat. Ben ka­nıt­la­rın ne­ler ol­du­ğu ve na­sıl top­lan­dı­ğı ko­nu­sun­da bir gö­rüş bil­di­re­mem. Yar­gı­tay 9. Ce­za Da­ire­si­’nin ka­ra­rı­nı in­ce­le­dim, da­ire­nin “O­la­yın şöy­le ol­du­ğu­nu ka­bul edi­yo­ru­m” de­me­si­ne gö­re uy­gu­lan­ma­sı ge­re­ken mad­de yan­lış. Ya­ni hu­ku­ki ad­lan­dır­ma­da yan­lış­lık var. “Suç söv­me­di­r” de­dik­ten son­ra “ya­ra­la­ma­” mad­de­sin­den hü­küm ku­ra­maz­sı­nız.

Sü­re bit­ti mi, ar­tık gi­di­le­mez mi?

Sü­re bit­miş de­ğil. Baş­vu­ru sa­nık ya­ra­rı­na ol­du­ğu za­man sü­re­siz­dir, sa­nı­ğa kar­şı olur­sa sü­re­li­dir. Bü­tün bun­lar ad­li ya­nıl­gı­nın gi­de­ril­me­si için ge­ti­ril­miş ku­ral­lar­dır.

 

'Genel af çıkacaksa, affı reddetme hakkı olmalı'

 

Hu­ku­ki ha­ta­la­rın dü­zel­til­me­si için bir af­fın gün­de­me ge­le­bi­le­ce­ği ko­nu­şu­lu­yor.

Af, Mec­li­s’e ait bir ko­nu. Eğer, ge­nel bir af çı­kar­sa, ora­da da be­nim öne­rim, 1960 af­fın­da ol­du­ğu gi­bi af­fı red­det­me hak­kı ol­ma­lı. Suç­la­nan­lar “Ben af is­te­mi­yo­ru­m” di­ye­bil­me­li. Çün­kü ço­ğu “Ben suç­su­zum ne­yi af­fe­de­cek­le­r” di­yor. Bu so­ru­nun ya­nı­tı için ko­şul­lu bir af ge­ti­ril­me­li. Ye­ni­den yar­gı­la­ma yo­lu­na bü­yük ola­sı­lık­la gi­di­le­cek gi­bi gö­rü­nü­yor. Baş­ba­ka­n’­ın da­nış­ma­nı, “Bu sav­cı­lar kum­pas pe­şin­de­dir, or­du­ya da kum­pas kur­du­la­r” di­ye ek­li­yor. Ka­nıt­la­rın uy­dur­ma ol­du­ğu­nu söy­le­miş olu­yor. Do­la­yı­sıy­la bü­tün ka­rar­lar ge­çer­siz olu­yor. Bu ki­şi bir mil­let­ve­ki­li, Baş­ba­ka­n’­ın en ya­kın da­nış­ma­nı. Ya­ni, bu bir dev­let ağ­zı. Dev­let ken­di­ni çü­rü­tü­yor. Ben ya­şa­mım­da ilk de­fa böy­le bir kar­ga­şa­ya rast­lı­yo­rum.

Yar­gı­tay, Da­nış­tay üye­li­ği se­çim­le­rin­de ob­jek­tif ku­ral­lar iş­li­yor mu?

Kuş­ku­lu­yum. İş­le­sey­di bu du­rum­lar ya­şa­nır mıy­dı?

Hiç iş­le­di mi Tür­ki­ye­’de?

Tam iş­le­di­ği­ni hiç­bir za­man söy­le­ye­mem, ama bu ger­çek bu­gün da­ha çok gün ışı­ğı­na çık­tı. Nes­nel­lik, yan­sız­lık be­nim ka­nım­ca bir ah­lak işi­dir. Hu­kuk­ta da­ya­nış­ma di­ye bir şey ol­maz. Hu­kuk ku­ral­lar­la iş­ler. O ku­ral­la­rın da­ya­nış­ma­ya ih­ti­ya­cı yok. Doğ­ru yo­rum ya­pıp, doğ­ru uy­gu­lar­sı­nız. Hep­si bu. Siz Türk yurt­ta­şı olan bir Er­me­ni, Rum ya da Ya­hu­di kö­ken­li­nin bu­gü­ne dek Yar­gı­tay, Da­nış­tay ya da Ana­ya­sa Mah­ke­mesi­’ne üye se­çil­di­ği­ni gör­dü­nüz mü? Ben gör­me­dim, anım­sa­mı­yo­rum. De­mek ki ku­ral­lar ye­te­rin­ce uy­gu­lan­mı­yor. Fran­sa­’da 1996’da Yar­gı­tay üye­sin­den iki­si, ai­le­le­ri Tür­ki­ye­’den göç­müş Er­me­ni kö­ken­li Fran­sız yurt­ta­şıy­dı. Bi­ri­si ile de gö­rüş­müş­tüm. Biz­de var mı? Hâ­lâ ço­ğul­cu­lu­ğu be­nim­se­miş de­ği­liz, il­kel bir top­lum ve dev­let an­la­yı­şı­nı ya­şı­yo­ruz. Bir in­san mes­le­ğin­de ba­şa­rı­lı ol­muş­sa onun di­ni, inan­cı, kö­ke­ni­nin ne ol­du­ğu kim­se­yi il­gi­len­dir­mez. Onu Türk yurt­ta­şı ka­bul et­miş­si­niz ama önü­nü aç­ma­mış­sı­nız. Tür­ki­ye­’nin da­ha çok şey­le­ri de­ğiş­tir­me­si ge­re­ki­yor.