TRT'nin geçen hafta Ana Haber bültenini yayınlayamaması, TRT'nin eski spikerlerinden Erkan Oyal'ı şaşırttı. Doç. Erkan Oyal, RS FM'de Atilla Güner'e, 1970'de yedek subay olarak silah altındayken yaşadığı olayı anlattı, ‘Radyoya haberleri sunacak spiker gelmeyince, beni askerden çağırdılar ve gittim okudum. Ana haber nasıl yayınlanmaz?’ diye sordu.
Üniversitede dersler veren eski spiker Erkan Oyal, Akşam Postası yayınında o günü anlattı:
"1970 kışıydı. Bir cumartesi gecesi, saat 22'yi geçiyor. Dışarıda kar atıştırıyor. Jandarma Astsubay Okulu'nda (Anıttepe) nöbetçi subayıyım. Kulağımda TRT Redaksiyon Müdürümüz Ahmet Oktay'ın telaşlı sesi.
'Nihayet seni buldum' diyor.
'Hayırdır Ahmet abi, gecenin bu saatinde...'
'Nöbetteymişsin' diyor 'Annen söyledi. Sana ihtiyacımız var'.
'!!!..'
'Radyoda 22.45 bülteni’ diyor, ‘Az zaman kaldı, arkadaş geldi ama durumu iyi değil. Kimseye ulaşamadım. Sen radyoya gidebilir misin?’
‘Nasıl olur abi, nöbetçiyim askerde nöbet namustur. Görev yeri terk edilmez’.
‘Bizim yaptığımız vatan görevi değil mi!.. Bir yolunu bul, git oku şu haberi, başımıza iş açılması’.
Nöbetçi amiri bir öğretmen binbaşı. Yücel Seçkiner. Müstesna, çok az bulunur, pırlanta gibi bir insan. Türk sporuna onlarca profesyonel atlet ve güreşçi armağan eden kişi. Nöbetçi amiri odasına gidiyorum.
‘Teğmenim gel bir çay içelim’ diyor.
‘Çay kalsın binbaşım şu anda vatan tehlikede’ diyorum, biraz ciddi, biraz müstehzi.
‘Türkiye Radyoları az sonra haber saatinde susabilir’.
Hayretle yüzüme bakıyor, ne olduğunu çıkarmaya çalışıyor. Jandarmayız üstelik ülke yine darbe sözleriyle çalkalanıyor; ciddi miyim değil miyim anlamaya çalışıyor. Sakince durumu anlatıyorum, haber için izin istiyorum.
‘Ben veririm de..’’ diyor ‘- Kritik günler yaşıyoruz. Ya ters bir durum olursa? Duyulursa ikimizi de yakarlar biliyorsun’.
‘Anlatırız’ diyorum ‘ Yayın yapılmaması daha mı iyi. Üstelik şu herkesin öküz altında buzağı aradığı günlerde...’
Sonunda...
‘Aracı çıkarılsın, yanına bir er al, hemen git ve dön’ diyor.
Anıttepe - Sıhhıye - Radyoevi on, bilemediniz on beş dakika. Yola koyuluyoruz. Askeri araç on yıldır her gün girip çıktığım Radyoevi kapısına yaklaşıyor. İki nöbetçi jandarma onbaşı selama geçiyor. Kolumda kırmızı bant içinde ‘Nö. Sb.’ yazıyor. Askerler denetime geldiğimi zannedip, tekmil veriyorlar.
TRT çalışanları darbe olduğunu zannediyor. Kepim başımda. İkinci kata koşarak çıkıyorum. Devamlılık spikeri hanım stüdyo aralağındaki koltuğa gömülmüş kitap oluyor. Beni üniforma ve başımda keple görünce ilk anda tanıyamıyor. Şaşkın.
‘Buyurun efendim’ diyor kekeleyerek.
Yine bir darbe oldu zannetti önce, sonra kendine geldi.
‘Erkan abi siz...’
İki cümleyle anlatıyorum durumu ve haber stüdyosuna giriyorum. O anı hiç unutmadım. Stüdyo akvaryum gibi, iki tarafı camlı; biri devamlılık stüdyosunu görüyor, diğeri ana kumandayı. Haber yayını için hazırlık yapan teknisyen bir subayın stüdyoya gelmesi üzerine hemen dönüp yayını yöneten şeflere bir şeyler söylüyor, bağırıyor desek daha doğru.
Üç kişi birden yüzleri hayret ve öfkeyle dolu cama doğru yaklaşıp, bakıyor.
Kleye basıp ‘- İyi geceler arkadaşlar, iyi yayınlar’ diyorum.
Yüzlerinde tebessüm beliriyor. Geri beslemeden konuşuyorlar. ‘- Bizi yine heyecanlandırdın, sandık ki... Neyse teğmenim hoş geldin’ falan diyorlar.
Bülten kazasız belasız okunuyor. Vedalaşıp çıkıyorum. O stüdyonun 1960'lardan sonra kaç kez darbe bildirilerine tanıklık ettiğini düşünüyorum merdivenden inerken.
Sağ salim dönüyorum kıtama. Yücel binbaşım kapıda.
‘Bülteni dinledim’ diyor. ‘Aferin, hiç hatasız sundun teğmenim. Hadi çay demlettim, odama gidelim’ diyor.
TRT'nin namusunu kurtarmak bir yana, Türkiye Radyolarında üniformayla haber sunan ilk subay unvanını da almış oluyorum böylece'.'