Dört ay öncesine kadar ABD Savunma Bakanlığı'nda (Pentagon) Ortadoğu'dan sorumlu 'bakan yardımcısı vekili' olarak görev yapan Andrew Exum, “Suriye’de işler Türkiye’nin istediği yönde gitmeyebilir. Ama bu Türkiye’nin işleri bozan bir aktör (spoiler) haline gelip, süreç içinde herkesin hayatını berbat bir hale getiremeyeceği anlamına gelmiyor" dedi.
Exum, "The Atlantic" dergisinde yayımlanan yazısında şu ifadeleri kullandı:
“YPG’yi silahlandıran her kimse Türkler karşısında bunun sonuçlarını yutmak zorunda kalacaktır. Bu, Türklerinİncirlik’teki stratejik hava üssünü kapatmalarına kadar gidebilir."
Hürriyet yazarı Sedat Ergin'in, Andrew Exum'un açıklamalarına da yer verdiği yazısı şöyle:
Trump yönetiminin Suriye ile ilgili son kararının Ankara’da yarattığı hayal kırıklığı ve tepkilerin gerisinde, ABD’nin nasıl olup da PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD gibi bir örgütü Türkiye gibi bir NATO müttefikine tercih ettiği sorusu asılı duruyor.
ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından The Atlantic Council’in Ortadoğu Merkezi direktörü olan Frederic Hof’un dün yayımladığı makalesinde altını çizdiği önemli bir ayrıntı, bu kararında ABD’li askerlerin Türkiye’ye bakışlarında meydana gelen önemli bir kırılmanın da rol oynadığını gösteriyor.
Kendisi de asker kökenli olan ve bir önceki ABD Başkanı Barack Obama’nın büyükelçi unvanı vererek ‘Suriye’deki geçiş sürecinden sorumlu özel danışmanlığı’na atadığı Hof’un dikkat çektiği hadise, IŞİD’in 2014 sonbaharındaki Kobani kuşatmasıdır.
Hof’a göre, PYD’nin askeri kanadı olan YPG, IŞİD’e karşı cephede pekâlâ becerikli olduğunu kuşatma sırasında ABD’li askerlere kanıtlamıştır. Ortadoğu’dan da sorumlu olan ABD Merkez Komutanlığı ile YPG arasında işbirliği bu kuşatmanın püskürtülmesi sırasında başlıyor. ABD’nin hava gücü ile karada YPG’nin muharip unsurlarının girdiği işbirliği, IŞİD kuşatmasının kırılması ve bu örgüte IŞİD’e ağır zayiat verdirilmesinde başlıca rolü oynuyor.
Hof, meselenin Türkiye’yi ilgilendiren kritik noktasını şöyle anlatıyor:
“Ankara’nın Kobani’deki savaş sırasında mesafeli bir şekilde durması bazı Amerikan askeriçevrelerinde Türkiye’nin problemli olduğu yolundaki algıları derinleştirdi. Bu algıların başlangıcı aslında Ankara’nın 2003 yılında ABD’nin Irak’a karşı kuzey cephesini açabilmesi için Türk topraklarının kullanmasına izin verilmemesi yönündeki kararına kadar gitmektedir.”
Washington Erdoğan'a neden öfkeli
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kısa bir süre önce Suriye’deki bazı PYD hedeflerini havadan bombalamasının Washington’da yol açtığı tepkilerin de ABD’nin bu kararı aldığı süreçte etkili olduğu anlaşılıyor.
Nitekim ABD’nin eski Ankara ve Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey, önceki gün prestijli “Foreign Policy” dergisinin web sitesinde yayımlanan analizinde, ABD ile Türkiye arasında gerginliği değerlendirirken Türkiye’nin YPG üslerine yaptığı hava saldırılarını hatırlatarak, ABD askerlerinin vurulan hedeflere yakın olduklarına dikkat çekiyor.
Jeffrey, bu hava harekâtı nedeniyle Washington’un Erdoğan’a “öfke duyduğunu” yazıyor.
Türkiye ile ilişkiler zehirlenebilir
Bu arada, geçen ocak ayına kadar ABD Savunma Bakanlığı’nda (Pentagon) Ortadoğu’dan sorumlu ‘bakan yardımcısı vekili’ olarak görev yapan, bu çerçevede kararın ilk hazırlıklarında fiilen görev alan, cephede savaşmış eski bir asker olan Andrew Exum’un “The Atlantic” dergisinin web sitesinde çıkan yazısı da Amerikan tarafındaki konuyla ilgili en önemli değerlendirmelerden biri.
Exum, kararı desteklemekle birlikte “tehlikeli” bulduğunu da açıksözlülükle teslim ediyor.
“Birinci nedeni...” diyor Exum: “YPG bir yabancı terör örgütüdür, YPG ile PKK arasında hiçbir fark yoktur.”
İkinci neden, eski Pentagon yetkilisine göre, bu kararın Türkiye ile ilişkileri “zehirleyebilecek” (toxic) olmasıdır. Şöyle diyor: “YPG’yi silahlandıran her kimse Türkler karşısında bunun sonuçlarını yutmak zorunda kalacaktır. Bu, Türklerinİncirlik’teki stratejik hava üssünü kapatmalarına kadar gidebilir”.
Ve üçüncü neden, yazara göre, kararın Esad rejimine karşı verilen savaşta bir tür yenilgi anlamına gelmesidir. Bunun nedeni, YPG ile Esad rejimi arasındaki ilişkidir.
Exum, bütün bu sakıncalara rağmen, Obama yönetiminin görevi devretmeye hazırlandığı sırada “Suriyeli Kürtleri silahlandırıp eğitmeleri gerektiği sonucuna vardıklarını” anlatıyor. Bu yönüyle kararın aslında Obama döneminde şekillendiği anlaşılıyor.
Burada önemli bir ayrıntı, o dönemde ABD yönetimi içinde yoğun bir tartışmanın yaşanmış olmasıdır. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı’nda Türkiye’ye bakan yetkililer ile IŞİD ile mücadeleden sorumlu olan yetkililer sıkça karşı karşıya gelmişler. Exum’un yazdığına göre, ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi John Bass de bu tartışmada birinci grupta yer almış ve YPG’nin silahlandırılmasının sakıncaları konusunda Washington’u defalarca uyarmış.
Obama'dan Trump'a "Biz yapalım" önerisi
Bu noktada çok ilginç bir bilgiyi paylaşıyor Exum. Türkiye ile ilişkilerde sorun yaratacağı tahmin edildiği için Obama yönetimi kasım ayındaki başkanlık seçiminden hemen sonra Suriyeli Kürtleri silahlandırma projesini giderayak hayata geçirmek istemiş ve seçimi henüz kazanmış olan Trump’ın ekibine niyetini bildirmiş. Bu öneri Obama’nın ulusal güvenlik danışmanı Susan Rice tarafından o tarihte Trump’ın güvenlik danışmanı olan Mike Flynn’a iletilmiş. Exum, “Böylelikle sorumluluğu Obama yönetimi alacak, Trump da temiz bir sayfayla başlayacaktı” diyor. Ancak o dönemde Türkiye’nin lobicisi durumunda olan Flynnbu öneriyi reddetmiş.
Eski Pentagon yetkilisinin Trump’ın kararı sonrası ciddi bir endişesinin de bulunduğu anlaşılıyor. Şöyle diyor: “Suriye’de işler Türkiye’nin istediği yönde gitmeyebilir. Ama bu Türkiye’nin işleri bozan bir aktör (spoiler) haline gelip, süreç içinde herkesin hayatını berbat bir hale getiremeyeceği anlamına gelmiyor.”
Anlaşılan Türkiye’nin –isterse- Suriye’de işleri bozabilme ihtimali, Washington cephesinde pek dışlanmıyor.