Gündem

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı: TSK’da yeniden yapılanma nereden, nasıl başlamalı?

'TSK’nın ağırlık merkezi Kara Kuvvetleri’nden Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne kaymalı'

11 Ağustos 2015 17:33

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı, Al Jazeera Türk yazarı ve Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Pekin, dünyadaki klasik savaşların yerini özel kuvvetlere ve özel unsurlara bıraktığını söyleyerek, “TSK’nın ağırlık merkezi Kara Kuvvetleri’nden Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne kaymalı ve Kara Kuvvetleri daha ekonomik yöntemlerle görevini yapabilecek bir organizasyona yönlenmelidir” dedi.

TSK’nın da reform geçirmesi gerektiğini belirten Pekin, “orduda reform tek başına ordunun işi değil, hükümetin de direktifleriyle katılması gereken bir süreç” ifadelerini kullandı.

Pekin'in Al Jazeera Türk'te "TSK’da yeniden yapılanma nereden başlamalı?" başlığıyla yayımlanan (7 Ağustos 2015) yazısı şöyle: 

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) reorganizasyon ve yeniden yapılanma ihtiyacı açıkça kendini ortaya koyuyordu. Bu nasıl ve hangi yöntemle yapılacaktı? TSK gibi katı hiyerarşik ve büyük organizasyonlarda üstelik PKK terörüne karşı savaşırken büyük çaplı değişiklikler yapmak büyük risk almak demekti.

Hiçbir komutan bu riski alamadı maalesef. Palyatif tedbirlerle sorunları çözmeye ve TSK’nın Harbe Hazırlık Durumu’nu yükseltmeye ya da mevcut ve gelecek tehditleri karşılayabilecek duruma getirmeye çalıştılar. Bu konuda önümüzdeki en önemli örnek, ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Gordon R. Sullivan’ın ABD Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda (KKK) yaptığı reformlar ve reorganizasyondu. Hatta Orgeneral (E) Sullivan’ın icra subayı ile birlikte söz konusu reformu anlattığı ‘’Umut bir yöntem olamaz’’ kitabı KKK personelinin başucu kitabı haline gelmişti.

Peki, biz nasıl bir yöntem uygulamalıydık? Komutanları, subayları, astsubayları nasıl ikna edebilirdik? Bu konuda çok sayıda çalışma yapıldı ancak bir türlü önemli reformları yapmaya elimiz gitmiyordu. Nasıl bir yöntem uygulanmalıydı? Yapılmakta olan ve aslında yapılması gereken neydi?

Bütün bu çalışmalarda TSK her şeyi kendi yapıyor ve hükümetin hazırlaması gereken dokümanları bile kendi hazırlıyordu. Halbuki bu tür önemli reformlar ve yapısal değişikliklerde hükümet direktifi çok önemli bir yer tutardı. Çünkü bu direktif ortaklaşa hazırlanan bir stratejik öngörü dokümanına göre belirlenir, ülkenin önümüzdeki 40-50 yıllık dönemde nasıl bir TSK’ya ihtiyacı olduğunu ortaya koyardı.

 

Orduda reform tek başına ordunun işi değildir

 

Stratejik öngörü dokümanı gelecek 40-50 yıllık bir zaman diliminde, dünyada ve bölgede olabilecekleri belirtir, bunların ülkemizi nasıl etkileyeceğini ve ülkemize yönelik risk ve tehditleri açıklardı. Bu stratejik öngörü dokümanına göre hazırlanacak hükümet direktifi de bu tehdit ve riskleri karşılamak için nasıl bir güç geliştirilmesi ve bunun maliyetinin ne olması gerektiğini genel hatlarıyla belirtirdi. Maalesef yapılan bütün çalışmalarda TSK bu dokümanları kendisi hazırlamak durumunda kalmış, yani kendi kendine direktif vermiştir.

Oysa dünyada hiçbir ülkenin silahlı gücü kendi kendine reform yapmamış ve reorganizasyona gitmemiştir. Çünkü sonuçta bu bir bütçe meselesidir, ülkenin güvenliği ve bekası sorunudur. Yani devletin en kritik temel görevlerindendir.

Yapılması gereken, önce önümüzdeki asgari 40-50 yıllık süreci değerlendiren, tehdit ve riskleri ortaya koyan stratejik öngörü dokümanının ve akabinde güç geliştirmenin esaslarını ortaya koyan hükümet direktifinin hazırlanmasıdır. Bundan sonra yapılacaklar buralarda belirtilen esaslara göre yürütülecektir.

Bu belgelerde yanıtlanması gereken pek çok soru var. Ülkenin güvenlik, beka ve millî çıkarlarının korunması ve sağlanması için nasıl bir silahlı güce ihtiyaç vardır? Bu gücün ne kadarı barıştan itibaren hazır tutulacaktır? Ne kadarı seferberlikle oluşturulacaktır? Her an harbe hazır birliklerle belirli zaman periyodu içerisinde harbe hazır hale getirilecek birlikler nasıl kademelenecektir? Bütün bunların sağlanması için gereken bütçe nedir? Bunlara ayrılacak bütçe yapılacak ittifaklarla azaltılabilir mi? Yani yapılacak ittifaklarla bazı ihtiyaçlar karşılanabilir mi?

TSK’nın yapısı nasıl olacak? Bu yapı içinde Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri unsurlarının oranı ne olacak? TSK ağırlıklı olarak hangi unsurlardan oluşacak ya da bu unsurların dağılımı nasıl olacak? Kuvvetler arasındaki oranlar belirlendikten sonra bunun bütçeye yansıması nasıl olacak? Ve elbette bütün bunları sevk ve idare edecek komuta/kontrol yapısı nasıl olacak ya da olmalı?

 

Tehditlerin türü değişti

 

Ülkenin savunulması, dıştan gelecek tehditlere karşı tedbir alınması tabii ki çok önemli. Günümüzde ülkelerin bir başka ülke tarafından bir taarruza uğraması ve işgali oldukça uzak bir ihtimal. Buna karşılık ülke içerisinde silahlı muhalif unsurları kullanarak ülkelerin bir iç çatışmayla çökertilmesi, yani vekalet savaşları önemli ölçüde kullanılıyor. Ülke içindeki etnik, mezhepsel unsurlar bu kullanım için biçilmiş kaftan. Hatta bu işi gelir kapısı haline getirmiş örgütler var ve dünyanın her yerinde savaşıyorlar.

Silah teknolojilerinde çok önemli değişiklikler olmuş. Kıtalararası menzile sahip silahlar, uçaklarla atılan 200-300 km menzilli füzeler, kitle tahrip silahları, terör faaliyetleri ve el yapımı patlayıcılar vb. asimetrik tehdit unsurları büyük önem kazanmış, hatta bazen ülkelerin hareketsiz kalmalarına neden olmuştur.

Klasik savaş yerini özel kuvvetler ve özel unsurlarla yapılan savaşlara bırakmış, devletler özellikle de global güçler topyekûn bir savaşın ya da iki devletin birbiriyle savaşmasının yıkım olduğunu görerek geçmişteki savaş yöntemlerinden vazgeçmeye başlamışlardır.

O zaman bu tür bir savaşa nasıl hazır olacağız? Yani bir taraftan ülke içinde oluşan silahlı muhalefet veya terör eylemleri, bunların dışarıdan gelen unsurlarla takviyesinin önlenmesi, halkın hazırlanması ve korunması nasıl sağlanacak?

Kitle tahrip silahlarına, hava taarruzlarına, füzelere karşı savunma için ne yapacağız, nasıl bir güç veya savunma yöntemi geliştireceğiz?

Ülkenin açık denizlerdeki menfaatlerini, münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığındaki haklarını nasıl savunacağız? Ticaret gemilerimizin kullandığı deniz yollarının, boğazlar ve geçitlerin emniyet ve güvenliğini nasıl sağlayacağız?

Milli çıkarlarımızı savunmak için nasıl bir caydırıcı güç oluşturmalıyız? Türkiye sadece bir kara gücü olarak mı kalmalı?

Türk milleti ülkesine yapılacak bir topyekûn saldırı için nasıl bir örgütlenme içinde olmalı?

Yukarıda sıraladığımız tüm ihtiyaçlar doğrultusunda belirlenecek tüm bu görevleri karşılayacak bir organizasyon oluşturmak, aynı zamanda bütçeyi uygun kullanmayı sağlar ve ekonomi üzerinde büyük bir baskı yaratmaz.

O zaman yapılması gereken bellidir. TSK’nın ağırlık merkezi Kara Kuvvetleri’nden Deniz ve Hava Kuvvetleri’ne kaymalı ve Kara Kuvvetleri daha ekonomik yöntemlerle görevini yapabilecek bir organizasyona yönlenmelidir.

Sonraki yazılarda da yukarıdaki sorulara yanıt vermeye çalışacağım.


Bu yazı Al Jazeera Türk'te yayımlanmıştır.