Gündem

Eski AKP Milletvekili Prof. Osman Can: Adalet Ağaoğlu'nun anısı önünde eğiliyorum, haklıydı; affetsin!

20 Temmuz 2020 15:57
Eski Anayasa Mahkemesi raportörü ve eski AKP Milletvekili akademisyen Osman Can, hayatını kaybeden edebiyatçı Adalet Ağağolu'nun geçmiş yıllarda kendisine dönük söylediği "Osman Can’ın peşine takıldık, referandum sürecinde… Ben bir an bile onun asıl amacının AKP Milletvekili seçilmek olduğunu anlayamamışım” sözlerine yanıt verdiği yazısında "Affet!" dedi. 
 
Kendi kişisel blogunda "Affet, Sevgili Adalet Ağaoğlu!" başlıklı yazı yazan Prof. Osman Can, 2010 Anayasa Referandumu dönemine dair önemli bilgiler de verdi. 
 
Osman Can, Davutoğlu'nun AKP'nin tek başına iktidar olamadığı 2015 seçimlerinden sonra CHP ile koalisyon kurmaya sıcak baktığını söyledi. 
 
Osman Can 2012'de Başbakanlık Resmi Konut’ta Erdoğan başkanlığında yapılan ve partinin ağır toplarının bulunduğu toplantıda, biz 2010 referandumuyla alacağımızı aldık, Anayasa meselesini bundan sonra muhalefet dert etsin, yolumuz açık ifadesinin kullanıldığını belirtti. 
 
Sol içinde derin bir yarılmaya da neden olan "yetmez ama evet" tartışmasına da değinen Osman Can, Taksim'de 4 Eylül 2010 tarihinde “yetmez ama evet” toplantısında Adalet Ağaoğlu ile karşılaştıklarını ve yumurtalı saldırıya uğradıklarını yazdı.
 

"Yazmasam kendime ve Adalet Ağaoğlu'na saygısızlık olacaktı"

Olaydan sonra Ağaoğlu ile diyaloglarının devam ettiğini aktaran Osman Can, "Bu olaydan sonra diyaloğumuz devam etti. Türkiye’nin yüz akı entelektüel, sivil toplum aktivisti, akademisyen, sendikacı ve yazarlarının katılımıyla hayata geçirdiğimiz Yeni Anayasa Platformuna dahil oldu ve aktif olarak toplantılarına katıldı. Heyecanlıydı. Uzun konuşmalar yapıyordu. Konuşmalar toplantı çerçevesini taşacak uzunlukta olsa da kıymetli konuşmalardı; tarihe tanıklık içeriyor, bir asırlık ömürde kazanılan deneyimlerden doğan heyecan ve umut hepimizi cesaretlendiriyordu. Çalışmaların ilerlediği bir safhada “Erdoğan’a söyleyin lütfen, demokratik anayasayı görmeden ölmek istemiyorum, söz versin” demiş ve ben de yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde siyasetçileri ziyaretlerde bunu Erdoğan’a aktarmış, tebessümle “Merak etmesin, söz veriyorum, yapacağız” (hala birinci çoğul şahıs zamiri kullandığı dönemlerdi) cevabını da yine Adalet Ağaoğlu’na aktarmıştım" sözleriyle o günleri anlattı. 

Adalet Ağaoğlu'nun "Osman Can’ın peşine takıldık, referandum sürecinde… Ben bir an bile onun asıl amacının AKP Milletvekili seçilmek olduğunu anlayamamışım” sözlerine kırılmadığını ifade eden Osman Can şöyle dedi:

"Evet yazmazsam hem kendime hem de onun anısına saygısızlık olacaktı. Zira Adalet Ağaoğlu’nun tepkisini bana karşı bir söylemin aracı kılmayı ne kadar yanlış gördüysem, umutlarının tükenişini ve elinden kayışını acıyla seyredişi üzerine bana yönelttiği eleştirisini bir haksızlık veya vefasızlık olarak nitelendirmem de o kadar yanlış olurdu, buna hakkım yok. Ölümden sonra yazmanın kolaylığına kaçma eleştirilerini ve suçlamalarını göğüsleyerek de olsa…

Gerçek şu ki bu sözler nedeniyle Adalet Ağaoğlu’na kırılmadım, duygularını anlamaya çalıştım. Bir yayında da söylediğim gibi, ben olsaydım daha çok tepki gösterirdim ve o yaşta, elle tutulabilir bir değişimin arifesinde iken büyük beklentilerin, umutların, tarihi bir fırsatın bu kadar kısa sürede, bu kadar hoyratça, bencilce ve sorumsuzca harcanmasını çaresizce seyrederken başka nasıl tepki verirdim bilemedim. Diğer yandan bu sözler elbette bir yönüyle de bana yönelik ve muhasebesini yapmam gereken çok şey olduğunu bana hatırlatıyor, haklı olarak."

Osman Can o dönem için kritik bir bilgiyi de paylaştı. 2012 Aralık son günlerinde Başbakanlık Resmi Konut’ta Erdoğan başkanlığında yapılan ve partinin ağır toplarının bulunduğu toplantıda, biz 2010 referandumuyla alacağımızı aldık, Anayasa meselesini bundan sonra muhalefet dert etsin, yolumuz açık ifadesinin kullanıldığını belirterek "2010 referandumuyla açılan yolun, yokuş aşağı bir yol olduğunu ve bunun garantisini verebileceğimi, Türkiye’nin periyodik krizlere gireceği ve yönetilebilir olmaktan çıkacağı uyarısında bulundum, Anayasa masasından çekilmemeyi sağladığımı düşünüyorum. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yargı bağımsızlığı başlıklarında kriz çıkardığım ve krize Erdoğan’ın müdahale etmek zorunda kaldığı zamanlardı" diye yazdı.

"Davutoğlu CHP ile koalisyon kurulabilir demişti ama mekanizma farklı çalıştı"

AKP'nin tek başına iktidar olamadığı 2015 seçimlerinden sonra istikşafi görüşmelerin perde arkasına dair de bilgi veren Osman Can "Seçimler yapıldı, milletvekili seçildim, Adalet Ağaoğlu’un referandumda peşime takılmasından tam beş yıl sonra. Üstelik 2010 referandum sürecinde karşı tarafta bulunanlar 2011 seçimlerinde adaylıklarını ilan edip Milletvekili seçilmişken, bunu yapmayıp, AKP’nin en zayıf olduğu 2015 seçimlerini bekleyerek. Gerçek amacım bu idiyse, oldukça akılsızca bir tercih olmalı. Seçim sonrasında koalisyon yolu gözüktü. Son yazılarımdan birinde bunun tarihi bir fırsat olduğundan bahsettim ve kurucu meclise atfen "Kurucu Hükümet" ifadesini kullandım, CHP ile koalisyon gereğine işaret ederken. MKYK’da kararın CHP ile koalisyon yönünde çıkmasında sanırım etkim oldu, uzunca bir konuşma yapmıştım, her zamanki akademik ve analitik iştahla, belki de körlükle. Benden sonraki konuşmaların çoğu da görüşümü tekrarlamıştı. Koalisyon heyetinde görevlendirildim. CHP ile sürdürülen görüşmelerde anayasa, hukuk, adalet ve yargı başlıklarından sorumluydum. Beni şaşırtacak derecede CHP olumlu ve yapıcı yaklaşmıştı. Davutoğlu’na verdiğimiz brifingde durumu aktardım ve tarihi fırsatı kaçırmamak gerektiğini savundum, “içimizdeki CHP’liler” sözlerine aldırmadan. Böyle ise aslında koalisyon kurulabilir demişti. Ancak mekanizma farklı çalıştı ve bildiğimiz gibi, Anayasal teamüllere de aykırı olarak Meclis feshedildi" dedi. 

"Adalet Ağaoğlu haklıydı"

Yazısının sonlarına doğru Adalet Ağaoğlu'nun haklı olduğunu belirten şöyle yazdı: 

Bir şey söyleyeyim, evet Adalet Ağaoğlu haklıydı, Osman Can’ın peşine takıldık, kandırıldık. Bir türlü ergenlikten kurtulamayan bir toplumda, küçük umutlardan kahramanlık hikayeleri ve destanlar, küçük başarılardan insanüstü destansı kişilikler ürettik, sonra abartılmış, karşılanması çok güç beklentiler
karşılık bulmayınca da büyük hayal kırıklıkları yaşadık. Bana karşı duygusal anlamda en yoğun tepkiyi gösterenler, bu süreçte bana en fazla güvenen insanlar oldu, daha doğrusu kamusal kimliğimde epik/mistik/heroik bir yön vehmettikleri için taraftar olan veya tam da bu nedenle çaresizliklerinin şiddeti oranında kızgınlık duyanlar oldu. Bunda benim payım oldu mu? Evet, hem de çok, bu
rüyanın cazibesinden kurtulamadım, rüyadan uyanmak için sinyaller güçlendiği halde, “enseyi karartmayalım” iyimserliği içinde inanmaya devam etmeyi seçerek, kabul. Sorumluluk bana ait ve kimseye kızmıyorum. Kendime zarar verdim mi bilemedim, ama en yakınımdakileri, en değer verdiklerimi, en nazımı çekenleri, kamusal kimliğimin dışında beni insan olarak sevenleri üzdüm, bu kesin.

Geriye dönüp baktığımda biraz bunları görüyorum, kızdıklarımda, üzüldüklerimde kendimi de görüyorum. Onlardan çok farklı olmadığımı, aslında onlar diye bir şeyin olmadığını, kolektif olarak iyi ve kötüyü çok da insani kaygı ve korkular nedeniyle içimizde beslediğimizi, dokunmayla, anlamayla,
hissetmeyle ve şefkatle birbirimize baktığımızda, yokuşun başında savaşmaya gittiğimizin kendimiz olduğunu gördüğümüzde daha farklı bir yaşam biçimi üretebileceğimizi görüyorum. Evet yine umudumu kaybetmiyorum, iflah olmam. Bir ömür umut şarkıları söylemek çok değerli, ama umut için sorumluluk üstlenmenin de biraz değerli olduğunu unutmasak mı acaba?

***

Bugün de saygıyla, hüzünle ve acıyla anısı önünde eğiliyorum. Bu yazıyı yazarken, cevap veremeyecek olmasının mahcubiyetiyle kıvranarak…

Bağışla sevgili Adalet Ağaoğlu!"