Eski AKP Bursa Milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, "Türkiye için çıkış yolu bellidir" diyerek bunları, "İşleyen ve kalitesi yüksek bir demokrasi, bağımsız ve tarafsız bir yargı ve de hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi" olarak sıraladı. Ocaktan, "Bu ilkeleri hayata geçiremeyen bir ülkenin kalkınması ve refah üretmesi mümkün değildir" ifadesini kullanarak, "Artık kendi başarısızlıklarımızı bir takım afaki güçlere havale etmekten vazgeçelim; hamaset üreterek, eski Türkiye’de olduğu gibi memleketi 'beka' meselesine kilitleyerek toplumun refah düzeyini yükseltemeyiz" uyarısında bulundu.
Ocaktan'ın "Hukukun üstünlüğü olmadan güçlü ekonomi zor" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Her ne kadar bugün yaşanan zaafların arkasında bir takım iç ve “dış güçler” aransa da, aslında demokrasi kalitesi yüksek, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ülkede bu tür “siyaset mühendisliği” benzeri planların işlemesi mümkün değildir. Bunun en somut kanıtı, bizzat AK Parti’nin var oluş hikayesidir.
Çünkü AK Parti, ‘kendini dünyadan tecrit eden bir ulusal sistemin uzun süre ayakta kalmasının mümkün olamayacağına’ inanarak yola çıkmış ve gerçekleştirdiği reformlarla da bunu kanıtlamış bir partidir. Nitekim o gün ortak akılla inşa ettiği ilkeleriyle de bunu bütün dünyaya ilan etmiştir, işte o ilkelerden bazıları:
“Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır. Ülkemizde yaşanan krizlerin temelinde, evrensel normlara uygun bir hukuk devleti ve adalet sisteminin eksikliği yatmaktadır. Demokratik bir hukuk devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen ülkelerin, ekonomik yönden kalkınması da mümkün değildir.”
Bugün AK Parti’nin bu reformist kimliğine dönmesini isteyenleri ihanetle suçlayanlar için bu ilkeler adeta bir cevap niteliğindedir.
Dün olduğu gibi bugün de Türkiye için çıkış yolu bellidir; işleyen ve kalitesi yüksek bir demokrasi, bağımsız ve tarafsız bir yargı ve de hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi... Bu ilkeleri hayata geçiremeyen bir ülkenin kalkınması ve refah üretmesi mümkün değildir.
Artık kendi başarısızlıklarımızı bir takım afaki güçlere havale etmekten vazgeçelim; hamaset üreterek, eski Türkiye’de olduğu gibi memleketi “beka” meselesine kilitleyerek toplumun refah düzeyini yükseltemeyiz, eğitimin kalitesini arttıramayız, özgürlükleri genişletemeyiz ve ülkeyi yabancı yatırımcı için cazip hale getiremeyiz.
Eğer sorunlarımızı özgürce tartışabilirsek, çözüm üretme kabiliyetimiz de o oranda yüksek olacaktır. Dolayısıyla tartışmaktan, eleştirel düşünceden korkmamak lazım. Bu konuda, geçtiğimiz hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) açılışında bir konuşma yapan Tuncay Özilhan’ın şu sözleri son derece ufuk açıcıdır: “Demokrasi işler kılınırsa, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformu yapılırsa, ekonomimizin performansı yükselecek... Biz bu nedenle ekonomi derken demokrasi diyoruz; yargı bağımsızlığı diyoruz; hukukun üstünlüğü diyoruz; insan hakları diyoruz; akademik özgürlükler diyoruz; liyakat diyoruz; ifade özgürlüğü diyoruz.”
Eleştirel düşünceden hoşlanmayabiliriz, eleştiriler zaman zaman canımızı da sıkabilir, ama unutmayalım ki hukukun üstünlüğüne dayalı sağlam bir demokrasi inşa etmeden güçlü ve büyük Türkiye hayali sadece bir hayal olarak kalmaya mahkumdur.
Yazının tamamı için tıklayın