T24 - Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Manchester United-Chelsea maçına Türk Hava Yolları'nın davetlisi olarak gittiğini köşesinde not düştü.
Özkök'ün Hürriyet'te "Bir hanutçunun itirafları" başlığıyla bugün (10 Mayıs 2011) yayımlanan yazısı şöyle:
ŞU iki günü, içimdeki duyguları hiç sansürlemeden, şöyle anlaşılır, böyle anlaşılır falan diye korkmadan anlatmalıyım.
Arkadaşlar bu bir “hanut” yazısıdır.
Lütfen öyle okuyun.
Pazar günü Manchester şehrinde, “Manchester United-Chelsea” maçını seyrettim.
Seyrettiğim, bir futbol maçının çok ötesinde bir şeydi.
Önce, kendimce gerekli gördüğüm bir bilgiyi vererek başlayayım.
Maçı seyretmeye Türk Hava Yolları’nın davetlisi olarak gittim.
THY, Manchester United’ın sponsoru.
STRATEJİK KONUŞLANMA: Uçaktan indiğimizde, çıkış koridorunun tam karşısında dev bir “Manchester United” panosu ile karşılaştık.
Tabii ki, THY’nin dev logosu da onun yanında.
Havaalanının çıkışındaki tüpgeçidin üzerinde de aynı büyüklükte bir pano görüyorsunuz.
BİR GÖZLEM: İki gün boyunca şehrin en işlek caddesinde dolaştım, kafelerde oturdum.
Önümden geçen her 5-6 taksi üzerinde ya, THY’nin ya da Türk turizminin reklamı vardı.
Diyebilirim ki, şehir “Türk” kavramı ile son derece pozitif bir imajla tanışmış.
İLK DERS KAPIDA: Manchester’ın “futbol gerçeği” ile ilgili ilk dersi, localara giriş kapısında alıyoruz.
Üzerimizde Manchester United formaları var. Kapıdaki görevli kadın, “Locanıza girinceye kadar üzerinizdeki formaları ya çıkarmak ya da örtmek zorundasınız. Locanızda serbestçe giyebilirsiniz” diyor.
İlk ders: “Kamusal alan”da forma göstermek yasak.
OLAĞANÜSTÜ IŞIK: Stadın en güzel localarından biri THY’ye tahsis edilmiş.
Daha kapıdan girerken şu duyguya kapılıyorum.
“Hayatımda gördüğüm en olağanüstü stat ışığı ve pırıltısı.”
Buna en yakın ışığı Fenerbahçe’nin “Şükrü Saracoğlu Stadı”nda hissediyorum.
KAPALI LOCA: Localar, öteki statlarda gördüğümden farklı. Bir; daha küçük.
İki; önü camla kaplı. Yani açık alanı yok.
Ancak öylesine mükemmel bir cam vitrin konmuş ki, sahayla çıplak temas duygunuzu kaybetmiyorsunuz.
Seyir açısı ve visibilite mükemmel.
MÜKEMMEL MASA: Dar sayılabilecek locanın ortasına oval bir masa konmuş.
Masa 8 kişilik yemeğe hazır şekilde donatılmış. Oturan herkesin yemek yerken maçı izleyebileceği bir biçimde konumlandırılmış.
Diyeceğim, mükemmel bir restoran masası. “Keşke yemek yemeden gelseydik” diye hayıflanıyorum.
DUVARDA MANDELA: Locanın bir duvarında United’ın futbolcularının fotoğrafları var.
Karşı duvarda ise tek fotoğraf asılı.
United takımının ortasında Mandela oturuyor ve elinde takımın formasını tutuyor.
Aklıma, Clint Eastwood’un yaptığı “Invictus” filmi geliyor.
Mandela’nın spora verdiği önemi düşünüyorum.
LOCALARA ZİYARET: Her maçtan önce Manchester United’ın eski futbolcularından ve yöneticilerinden oluşan iki kişilik gruplar locaları ziyaret ediyor.
Bizim locamıza Gary Neville ile Gary Pullister geldi.
LOCADA MİSAFİRLER: THY her hafta locasına şehrin önde gelen bazı şahsiyetlerini davet ediyor. O gün Manchester’ın eski belediye başkanı ile bir milletvekili de maçı bizimle birlikte seyretti.
Bir kere daha gördüm ki, maç izleme psikolojisi dünyanın her yerinde aynı.
ÇARŞI GİBİ ESPRİ: Stadın sağ tarafında bir pankart asılmış. Üzerinde “MUFC-KIDS-WIFES” yazıyor. Ne anlama geldiğini soruyorum. Milletvekili misafir gülerek cevaplıyor:
“Önce Manchester United, sonra çocuklar, en sonda eşler...”
Kızmayın, sadece bir erkek şakası.O
LOCADA İKİNCİ OTELDE SON DERS
2’NCİ DERS LOCADA: Maç başlamadan beş dakika önce, locada bize servis yapan kadın uyarıyor. “Şu andan itibaren içki içemezsiniz. Masadan şişeleri ve bardakları kaldırmak zorundayım.”
İçki içmeye devam etmek isterseniz, locanın perdelerini indirmek zorundasınız.
HANGİSİ: Maç başladıktan sonra ister istemez buradaki atmosferi Saracoğlu ile karşılaştırıyorum.
Statların görünümü ve yarattığı izlenim birbirine çok benziyor.
Teknik, estetik ve “management” açısından tabii ki “Old Trafford.!”
Tezahürat ve seyirci enerjisi bakımından, hiç şüphesiz, açık ara “Saracoğlu”.
ENGELLİLERE 3 SIRA: Stadın bize göre sağ tarafında, bir bölümün üç kademesi engelli seyircilere ayrılmış. Ayrı bir kapıdan giriyorlar. Çıkışları çok kolay olacak şekilde ayarlanmış.
3’ÜNCÜ DERS ÇIKIŞTA: Bir futbol dersi de çıkışta alıyoruz.
Park yerindeki arabamıza bindiğimizde “Liverpool” taraftarı sürücümüz nazikçe bildiriyor: “Stadın dağılışında öncelik yayalarındır. O nedenle çıkış yolu 15 dakika boyunca araçlara kapalı.”
Bekliyoruz.
SON DERS OTELDE: Maçtan sonra bir de “Post game” dersi alıyoruz.
Kaldığımız Hilton Oteli’nin 23’ncü katındaki “Cloud 23”, şehrin en gözde barlarından biri.
Bir kadeh almak için barın kapısına geldiğimizde görevli kadın uyarıyor:
“Üzerinizdeki forma ile bara giremezsiniz”.
Yine kamusal alan.
Burası Manchester şehri.
Şehrin kulübü en önemli maçlarından birini kazanmış ve şampiyonluğu garantilemiş.
Ama içeride formayla eğlenmek yasak.
Çünkü otelde kalan “Chelsea” taraftarı da var.
BİTİŞ DÜDÜĞÜ: Hiçbir “hanut” kompleksine kapılmadan THY’yi kutluyorum.
“Küresel vizyon” işte budur.
İki büyük takıma “sponsorluk” yatırımı yapmışsın ve ikisi Avrupa finalini oynayacak.
28 MAYIS LONDRA: Final maçının oynanacağı gün, Londra Heathrow Havaalanı’nda muhtemelen şöyle bir fotoğraf göreceğiz.
Yan yana iki THY uçağı.
Biri “Manchester United”, öteki “Barcelona” renklerine boyanmış.
“Let the best win...”
İyi olan kazansın.
Eminim kazanan THY olacak.