Murat Belge
(Taraf - 14 Aralık 2012)
Ertuğrul Özkök ve 'darbe' konusu
Vatan gazetesinden, daha önce tanıdığım Mine Şenocaklı bir mülâkat talebinde bulunmuş, ben de kabul etmiştim. Yayımlanan mülâkatın bir bölümü Ertuğrul Özkök’ün bazı itirazlarını harekete geçirmiş. Bunlar, bir “darbe” ihtimali üstüne söylediklerimle ilgili.
Önce şunu söyleyeyim: daha önce de bir başka mülâkatta bana darbe ihtimali sorulmuş, ben de bunun zayıf bir ihtimal olduğunu, ama büsbütün imkânsız olmadığını belirtmiştim. Bu mülâkat yayımlandıktan sonra da Ahmet Kekeç nâm yazar, benim darbe savunduğumu ve istediğimi yazmıştı. Bu adama, bu iddiası üstüne cevap vermeye gerek görmemiştim. Ama, işte, birileri bir şeyler yazıyor, onları okuyan ve başka pek bir şey okumayan birileri de dünyayı onlardan öğreniyor. Mine Şenocaklı’ya cevap verirken zihnimde bunun çağrışımı da oluştu. Ertuğrul Özkök’ün “ince istihza” dediği, “Bunu da tabii kimseyi korkutmak için demiyorum. Kendim korktuğum için söylüyorum” cümlelerinin nedeni budur. “Sağ kalmayacaklar arasında ben de olurum” demiştim diye hatırlıyorum. Yani, Ahmet Kekeç’in beklediğimi, olmasını umduğumu söylediği darbe hakkındaki değerlendirmem bu. Beni sağ bırakmayacağını tahmin ettiğim bir darbeyi dört gözle beklediğimi yazabilecek kadar gözü dönmüş olan bu kalemşora da, epey gecikmeli olarak, bu cevabı vermiş olayım.
Şimdi gelelim, Ertuğrul Özkök’e. Ertuğrul Özkök, eksik olmasın, beni rahatlatmak ve bu “ölüm korkusu”ndan kurtarmak istemiş. “Müsterih olun,” diyor; “Bu ülkede bir daha darbe olmaz”.
Bu teminatı Ertuğrul Özkök’ten almanın gerçekten de rahatlatıcı bir yanı var; çünkü darbe olacaksa bunu en iyi bileceklerden biri de Ertuğrul Özkök’tür. Olması, kendini kabul ettirmesi, konsolide etmesi Ertuğrul Özkök’ün paha biçilmez yardımları sayesinde mümkün olacağına göre, Ertuğrul Özkök bilir.
Gel gör ki, benim korktuğum, Ertuğrul Özkök’ün de Goebbels’liğini yapacağı bir darbe türü değil. Bunlar, 27 Mayıs sonrasının o da kısmen işleri; yani, “emir-kumanda zinciri içinde” darbeler. Bu, zaten, olamadı. 2002’den beri, özellikle sivil kanattan gelen bunca davete, “göreve” çağırmaya rağmen, bir türlü olamadı.
Niye olamadı?
Büyükanıtlar, Başbuğlar, onca esip gürlemeye, “muhtıra”ya, bilmem neye rağmen, niçin darbe yapamadılar?
Ertuğrul Özkök bana “müsterih” olmamı söylüyor ve devam ediyor: “Eğer hâlâ darbe yapmaya tevessül eden olursa, el ele tutuşuruz, dikiliriz karşısına.
“Merak etmeyin bizlerde de en az Tahrir’dekiler kadar yürek vardır” diyor.
Doğrusu, heyecanlanmamak, etkilenmemek elde değil.
Ama heyecanımı bastırmayı başarırsam, nesnel bir gözle baktığımda, Ertuğrul Özkök’le aynı fikirde değilim. O muhtıra verenler, esip gürleyenler, “Ertuğrul Bey birileriyle el ele tutuşup karşımıza dikilecekmiş; çok da yürek varmış” diye düşündükleri için vazgeçmediler. Hükümetin “şapkasını alıp gitme” tavrında olmaması biraz daha caydırıcı oldu. Ama asıl büyük caydırıcı neden dış dünyanın ve özellikle Amerika’nın böyle bir darbeyi desteklemeyeceğine dair kesin tavrı oldu. Bu sefer “Our boys have done it” diyecek kimse yoktu, çünkü Soğuk Savaş bitmişti.
“Müsterih” olacaksam, bu nedenle ama onun da ne olacağı belli olmaz, “neo-con”larla falan bir miktar olabilirim. Ertuğrul Özkök’ün göğsünü siper etmesi fikri ne yazık ki yeterince inandırıcı gelmiyor.
Dolayısıyla, “darbeden gene korkarım” derken, “ABD desteklemiyor, yapamayız” diyen, son kertede “düzen-içi” adamları düşünmüyor. Varolduklarını bildiğim, ama sayılarını ve etkilerini bilmediğim, asker ve sivil “desperado”ları kastediyorum. Bu tarihi yaşamış bir toplumda böylelerinin olmadığını iddia edecek var mı?
Yapacakları işin başarı şansı olamaz. Altı ayda, bir yılda, bilemedin iki yılda çökerler. Hem de çok kötü çökerler. Ama bu zihniyetle gelen adamlar o süre içinde ne yaparlar? On yıldır AKP iktidarının kayışına sürte sürte bilenen o “laikçi” ustura, hangi kıyım aşamasında intikamını aldığına inanır?
“Ben sağ kalmam” diye endişelenebilirim, her normal insan gibi. Nitekim, herhalde bu ihtimal vardı ki hükümetin ve valiliğin verdiği korumayla dolaştım, Hrant’ın ölümünden beri. Ama, bu dediğim türden “desperado” girişiminin, beni, onu değil, bu memleketi ne hâle getireceğini bir düşünün...
Bu konu, Ertuğrul Özkök’le muhavere, daha bitmedi.