Ertuğrul Özkök, "Günün Olayı" başlığıyla ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün, Mısır ve Türkiye'nin karşılıklı olarak büyükelçi atama kararını aldıklarını belirterek, "O gün çok önemli bir şeyi atlamışız. '4 Temmuz' tarihini… Dün Sedat Ergin hepimize hatırlattı. Meğer 4 Temmuz, Mısır’da 'Sisi darbesinin' yapıldığı tarihmiş" diye yazdı.
Ertuğrul Özkök’ün "4 Temmuz günü hepimiz gözümüzün önündeki gizli şifreyi atlamışız" başlıklı yazısı şöyle:
4 Temmuz günü hepimiz gözümüzün önündeki gizli şifreyi atlamışız
Evet hepimiz atlamışız.
Meğer gözümüzün önünde çok sembolik tarihi bir gelişme olmuş…
Ama Kılıçdaroğlu'ndan başka konu görmeyen siyaset yazarlarımız, konuşan kafalarımız, dış politika yazarlarımız…
Bendeniz…
Hepimiz atlamışız.
Dün Hürriyet'te Sedat Ergin'in yazısını okurken farkına vardım olayın.
4 Temmuz günü Kahire ve Ankara'da yapılan "savaşa son" açıklaması
Merakınızı fazla gıcıklamadan konuya gireyim.
4 Temmuz günü, yani geçtiğimiz salı, şu oldu:
Türkiye ve Mısır, karşılıklı olarak büyükelçi atama kararı aldı.
Böylece iki ülkenin 10 yıl önce kesilen büyükelçilik düzeyindeki diplomatik ilişkisi yeniden kuruldu.
Bu da bölgenin en büyük devletlerinden ikisinin, aralarındaki düşmanlığa son verdikleri anlamına geliyordu.
Yani, "Artık aramızdaki savaş bitti" diyorlardı.
Benim 10 yıldan beri savunduğum bir şey olduğu için gönülden destekledim ve destekliyordum bu kararı.
Hiçbirimizin aklına niye 4 Temmuz sorusu gelmedi
O gün çok önemli bir şeyi atlamışız.
"4 Temmuz" tarihini…
Dün Sedat Ergin hepimize hatırlattı.
Meğer 4 Temmuz, Mısır'da "Sisi darbesinin" yapıldığı tarihmiş.
Darbe 3 Temmuz öğleden sonra başlamış, 4 Temmuz sabahı tamamlanmıştı.
Yani Türkiye ile Mısır, bu "Darbenin 10'ncu yıl dönümünde el sıkışarak, aralarındaki diplomatik savaşa son verdiklerini" ilan etmişlerdi.
Şimdi bu "4 Temmuz" tarihi de nereden çıktı diye sormaz mısınız…
Bu tarihi kim istedi, tesadüf mü?
İki ülke arasında "diplomatik savaşların anası" o gün başlamıştı.
Biz 4 Temmuz 2013 günü itibaren Mısır'a ve Sisi yönetimine karşı büyük bir diplomatik savaş başlattık.
Bütün dünyada Sisi aleyhtarı kampanyanın silahşörlüğünü yaptık.
Aradan 10 yıl geçti..
Mısır'da ve Sisi'nin pozisyonunda hiçbir değişiklik yok.
O gün darbeci idiyse…
Bugün de aynı özelliği ile iktidarda.
Darbenin 10. yıl dönümünde Rabia bitti
Öyleyse değişen kim?
On yıldır Sisi'ye "darbeci" diyen, bütün Arap alemini, dünyayı ona karşı harekete geçirmeye çalışan, Rabia işaretini kendi seçim meydanlarının sloganı haline getiren, "Birleşmiş Milletler'de Sisi var" diye masaya oturmayan Türk tarafı…
Şimdi, 4 Temmuz gibi sembolik bir günde, hem de Sisi'nin iktidara gelişinin 10'ncu yılı gibi yine çok sembolik bir yılda büyükelçilik anlaşmasını açıklayarak bütün dünyaya şu mesajı verdik.
"Sisi artık gözümüzde meşru bir devlet başkanıdır. Ve biz darbe ile ilgili iddialarımızdan vazgeçiyoruz…"
4 Temmuz özel mi seçildi, yoksa Dışişleri mi atladı
Kafamda gazeteci olarak iki soru var.
Bugün tesadüf müydü, yoksa özel olarak mı seçilmişti?
Yoksa bakanlıkta böyle bir güne rastladığını fark eden kimse olmadı mı…
Tabii son ihtimal de şu.
Özel olarak seçildiyse, bu tarihi kim teklif etti?
Rejimi değiştiren Anayasa'yı 12 Eylül günü referanduma sunan, son seçimi 14 Mayıs'a koyacak kadar sembolizm düşkünü Ankara böyle "çok özel bir günü" nasıl kabul etti?
Hemen söyleyeyim. Benim için hiç önemli değil.
Cesur bir adım bu.
Sanmayın ki eleştireceğim, tam aksine bütün kalbimle destek veriyorum.
4 Temmuz'un anlamı: İhvan bitti, Misak-ı Milli'ye dönüyoruz
Ama Sedat Ergin'in bıraktığı noktadan bir adım öteye gideceğim ve 4 Temmuz günü atılan bu adımın adını tam olarak koyacağım.
Benim için;
4 Temmuz günü atılan bu imza; Türk dış politikasının "Kızıl elma" anlayışından çıkıp, tekrar "Misak-ı Milli" politikasına dönüşüdür.
Adını koymak istediğim bir ikinci şey de şu.
4 Temmuz günü atılan imza;
Türk dış politikasının "İhvan" bağımlılığından kurtulup, tekrar "ulusal çıkarlar" anlayışına dönüşüdür.
Bunun sonu da şudur:
"Dış politikada Ahmet Davutoğlu hayalciliğinin bitip, tekrar "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" anlayışına dönüş."
Rusya politikasındaki başarının sırrı çok açık
Şu gerçek artık bütün açıklığı ile karşımızda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendini ne zaman "İhvan eksenli" dış politika anlayışından kurtardıysa, o zaman dış politikada olağanüstü başarılara imza atıyor.
Mesela Rusya-Ukrayna Savaşı'ndaki tutumu…
Olaya tamamen Türkiye'nin ve Türk halkının çıkarları açısından bakıyor ve gerçekten başarılı.
Mesela İsveç'in NATO'ya alınması…
Ama İhvan'ın bağımlılığı bize çok pahalıya patladıAma ne zaman çocukluk hayallerine, İhvan duygusallığına girdiyse, Türkiye açısından sonu son derece ağır hezimetlerle karşılaştık. Bizi Akdeniz'de tek başına bırakan İhvanseverlikMesela Mısır… Neticede "Monşer" diye aşağılananlar haklı çıktıBu ülkenin sağlam ve milli çıkarlara uygun dış politikasının çok başarılı mimarları olan eski sefirler, büyükelçiler yıllardır "Monşer" diye küçümsendi aşağılandı. |