Mehmet Altan*
Dünyadan Türkiye’ye doğru haber yelpazesini dikkatlice bir taradım.
Garip bir şekilde onca yolcusuyla kaybolan Malezya uçağı…
Kırım’da Rusya ve Ukrayna taraftarı gösteriler…
Yüzlerce yıldır ezilen kadınların 8 Mart’taki her yandan yükselen çığlıkları…
San Salvador’da başkanlığa yürüyen eski gerilla lideri…
Irak Lideri Maliki’nin Fransız televizyonuna verdiği özel röportajda Suudi Arabistan’ı ve Katar’ı çok ağır şekilde suçlaması…
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir zaman önce parıltılı gibi görünen Türkiye havı dökülmüş havluya dönmüştü.
Başbakan Erdoğan’ın artık çekinmeden peş peşe sıralamayı alışkanlık haline getirdiği yalanları Beyaz
Saray’ın web sitesinden, tüm dünyanın görüp duyabileceği düzeyde yalanlanıyor, Amerikan medyası Obama’nın Erdoğan’ı azarladığını yazıyordu.
Başbakan’ın “youtube ve facebook’u”’ kapatma tehdidi ise tüm dünya televizyonlarında alt yazı olarak geçmekle kalmadı, Türkiye’nin siyasal iktidar tarafından hangi ölçülerde oksijensiz bırakılmak istendiğini de ispatladı. İran Cumhurbaşkanı Ruhani ise tam tersini yapıp ülkesindeki yasakları kaldıracağını açıklamaktaydı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Siyasal iktidarın “yolsuzluk ve rüşvet” soruşturmasını örtmek için 25 Aralık’ta yaptığı “yargı darbesi” ise genişleyip derinleşerek devam ediyordu.
Hükümetin bu darbe sonrasında meşruiyetini yitirmesi ittifaklarını da değiştirmişti.
“Milli ordumuza kumpas kurdular” söylemi kendi yolunu yapıyor, müebbet hapse mahkûm olan eski Genelkurmay Başkanı, cezası Yargıtay tarafından tasdik edilmediği için tahliye oluyor, kendisi 1. Ordu Komutanı tarafından karşılanıyor, Oruç Reis Gemisi üzerindeki konuşmalarına benzer bir söylemle faaliyetlere girişmekte beis görmüyordu.
Gidişata bakılır ise evdeki paralar gibi Ergenekon da “sıfırlanma” aşamasındaydı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bırakın Ergenekon, Balyoz sanıklarıyla mahkûmlarını, boğaz keserek adam öldürenler de “17 Aralık” sonrası iltifata mazhar kişiler kabilinden salıveriliyor, Hrant Dink cinayeti aktörleri de serbest bırakılıyordu.
Ayakkabı kutularındaki 4,5 milyonu, yatak odasındaki kasaları, para sayma makinelerini, onca belgeyi, onca tapeyi unutturabileceğini sanan siyasal iktidar, gayrimeşru yargı darbesinden sonra yeni bir koalisyonun kapısını çalmıştı.
Bugüne kadar siyasal iktidarı boyunca “askeri vesayeti” geriletmeyi en büyük övünç kaynağı yapan AKP, şimdi Ergenekon ve Balyozcularla kol kola girip, olup biteni komplo olarak nitelemekten utanmayacak bir noktaya gelmişti.
Bu yeni ittifak adına Ergenekon’u da ayakkabı kutusunda kaybedebileceğine inanmış gözüküyordu.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Kısa vadede Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı.
Seçimlere kadar neler yaşanabileceğini kimse kestiremiyor.
Başbakan’ın burayı tüm kuralları yok ederek yönettiğini, mahkûmiyetlerden futbola, medyadan arazi alımlarına kadar her yere büyük bir fütursuzlukla ve sürekli suç işleyerek müdahil olduğunu gözler önüne seren kasetler dünyasında daha neler var, neler çıkabilir, bilinmiyor.
Ayrıca büyük bir psikolojik savaş halindeki yerel seçim sonuçları da tahmin edilemiyor...
Siyasetin daha sonra nasıl şekilleneceği de...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ama kesin bir gerçek var...
Ergenekoncular, Balyozcular, ayakkabı kutucuları, kör bıçakla insan doğrayanlar, tüm olup bitene göz yumanlar, hırsızlığı, yolsuzluğu, suç işlemeyi görmezden gelmek için yırtınan dalkavuklar ne yaparsa yapsın, Türkiye’de bir dönem bitti.
Askeri vesayet gibi siyasal İslam da büyük bir utançla iflas etti.
Bu çöküşün üzerini “Latin Amerika tipi” bir faşizmle örtmek mümkün değil.
İktidar bunu denemeye teşne gözüküyor ama bu tür bir girişim yeni belalar açmaktan başka işe yaramaz.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Türkiye’nin bundan sonraki döneminde ne laik ne de dinci ‘İttihat Terakki’cilere’ yer yok…
Başbakan’ın Türkiye’yi tüm dünyaya rezil eden yalanlarına, abrakadabra yöntemiyle suçları yok edilmeye çalışılan Ergenekon’a ve ortalığa bırakılan ölüm çetelerine rağmen bu gidişat yol alamaz.
Türkiye yenilenmek, tazelenmek, demokratik bir devleti yeniden inşa etmek zorunda.
Bakalım Erdoğan bunu görmemek için hangi noktaya kadar direnecek, ülkeyi ve toplumu daha hangi noktalara kadar yaralamaya devam edecek?