Gündem

Ergenekon'da 3 sanık tahliye oldu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Muhammet Yüce, Emin Gürses ve Habip Ümit Sayın'ın tahliyesine hükmetti.

30 Ocak 2010 02:00
T24 - İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Muhammet Yüce, Emin Gürses ve Habip Ümit Sayın'ın tahliyesine hükmetti. Oldukça hararetli geçen duruşmada Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine bomba atanlar arasında bulunan Erhan Timuroğlu'nun çapraz sorgusu yapıldı. Söz alan Veli Küçük'ün Susurluk'ta ele geçen silahları verenler cezalandırılmadı ben burada neyle suçlandığımı bilmeden tutukluyum sözleri akılda kaldı.


Birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Erhan Timuroğlu, Danıştaya saldırı gerçekleştirileceğinden haberi olmadığını savunarak, ''Danıştay saldırısına katılmadım. Katılsaydım arkasında durur söylerdim, döneklik yapmazdım'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada çapraz sorgusu yapılan Timuroğlu, Cumhuriyet savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın'ın sorularını yanıtladı.

Alparslan Arslan ile bir kooperatif sorununu çözmek üzere Osman Yıldırım vesilesiyle Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasından önce tanıştığını anlatan Timuroğlu, ''Alparslan Arslan ile hiçbir şekilde muhabbetim, samimiyetim olmadı. Genelde benim yanımda rahat değildi. Osman ile konuşmak istediğini anladığım durumlarda hep yanlarından ayrıldım. Arslan ile en çok Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin nezaretinde konuştum. Arslan ile Silivri muhabbetleri dışında bir saat konuşmuşluğum yoktur'' diye konuştu.

Timuroğlu, Alparslan Arslan'ın güvenilir geldiğini, Osman Yıldırım'ın hemşehrisi olduğunu ve saygı duyduğunu ifade ederek, Arslan ile Yıldırım olmadan bir kez bile görüşmediğini söyledi.

Tekin Irşi'nin ağabeyi vasıtasıyla tanıştığı İsmail Sağır'a kanının kaynadığını, Sağır ile Osman Yıldırım'ı kendisinin tanıştırdığını anlatan Timuroğlu, şöyle devam etti:

''Osman Yıldırım, Cumhuriyet gazetesini bombalatmak için müthiş arayış içindeydi. Kendi akrabaları dahil pek çok kişiyi aradı. Mesela adam iş arıyor. Osman Yıldırım diyor ki 'Git Cumhuriyet gazetesini bombala'. Alparslan Arslan'ın Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ile ilgili olduğunu ikinci olaydan sonra öğrendim. Bir ve ikinci bombalamada başörtüsü konusu konuşulmadı. Osman Yıldırım, Tekin'e nasıl bomba atılacağını anlattı.''

Savcı Pekgüzel'in ''Domuza giydirilen başörtüsü nedeniyle bombaları attık'' şeklinde beyanları olduğunu anımsatması üzerine Timuroğlu, ''Arkadaşlarımı zor duruma düşürmemek için 'Danıştayda Alparslan Arslan'ın yanındaydım' bile derim. Her şeyin doğrusunu burada anlatıyorum'' dedi.

''Osman Yıldırım bombaların neden atılacağını söylemedi mi?'' sorusuna Timuroğlu, ''Yıldırım konuşmamıza fırsat bile tanımadı. Yıldırım, Tekin'i şah damarından yakalamış, almış götürmüş, tehdit etmiştir. Tekin'e 'senin biletini kesip, tabuta koyar Kars'a gönderirim' dedi'' yanıtını verdi.


''Cumhuriyet gazetesini sevmiyorum''

Timuroğlu, ''Cumhuriyet gazetesi ile sorununuz ne?'' sorusu üzerine de ''Ben açıkçası Cumhuriyet gazetesini sevmiyorum. Aslında gazete hakkında bilgi birikimine de sahip değilim ama bu bombalayacağım anlamına da gelmez'' dedi.

Pekgüzel'in ''Cumhuriyet gazetesini okumadığınız halde neden sevmiyorsunuz?'' sorusuna Timuroğlu, şu yanıtı verdi:

''Cumhuriyet gazetesinden haberim yok. Fotomaç, Fanatik ve gazetelerin spor sayfalarını okurum. Cumhuriyet gazetesinin yazarlarını sevmiyorum. Birisi var, NTV'ye çıkıyor, top sakal... Mehmet Barlas ile birlikte... Barlas'ı seviyorum ama top sakalı sevmiyorum. Ali Sirmen'i seviyorum. Gözlüklü Cüneyt'i, Mustafa Balbay'ı, İlhan Selçuk'u, Sabih Kanadoğlu'nu hiç sevmiyorum. Veli Küçük'ü burada sevmeye başladım, Ahmet Necdet Sezer'i severim. Bunlar tabii 'bombaladım' anlamına gelmiyor. Okusaydım da sevmezdim.''

Bir başka soru üzerine ''fırsatçı'' diye nitelendirdiği Osman Yıldırım'a bombaları nereden bulduğunu sormadığını anlatan Timuroğlu, ''Bomba bulmak benim işim değil, nereden bulursa bulsun'' dedi.


''Biraz havam olsun diye''

Timuroğlu, ''Arkadaşlarımı korumak için ve 'biraz havam olsun' diye farklı ifadeler kullanmış olabilirim'' diye konuştu.

Kendisinin de katıldığı Cumhuriyet gazetesine üçüncü bomba atılması olayında Arslan'ın bombayı bahçeye doğru attığını anlatan Timuroğlu, ''Arkamızdan silah sesleri geldi, Arslan da silahını çıkardı. Tabancanın ne olduğunu görmedim'' dedi.

Savcı Pekgüzel'in emniyet, savcılık ve hakimlik ifadelerinde farklılıklar bulunduğunu belirterek, ''Aklınız başınızda değil miydi?'' diye sorduğu Timuroğlu, eski Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Orhan Karadeniz'i eleştirdi. Timuroğlu, ''Orhan Karadeniz, vampir. İnsanın kanıyla beslenir. Beslendiği et, insan etidir. Siyasi karar verdi. Bizi kurban etti. Kimsenin hakkını vermiyor. Sabih Kanadoğlu olsun, o olsun adaletle hukukla alakaları yok'' diye konuştu.

Bir başka soru üzerine, Cumhuriyet gazetesine bomba attıktan sonra camiye gidip öğle namazı kıldıklarını ifade eden Timuroğlu, Savcı Pekgüzel'in ''Vakit namazlarını kılar mısın?'' sorusunu ''Dindar bir insanım ama dinci değilim. Vakit bulduğum sürece cuma namazına giderim, 5 hatim indirdim. Annem de namaz kılar. Annem, bacılarım türbanlıdır, 7 sülalem namazında, niyazında'' yanıtını verdi.

Osman Yıldırım'ın para içinde yüzeceklerini söylediğini ifade eden Timuroğlu, Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, İsmail Sağır ile Ankara'ya gittiklerini anlattı.

Ankara'da Danıştaya saldırı gerçekleştirileceğinden haberi olmadığını kaydeden Timuroğlu, ''Danıştayın D harfini bile bilmem. Danıştayın tam olarak ne olduğunu öğrenmek için cezaevinde 6 ay geçirdim. D harfini ezberlemem 6 ayımı aldı'' dedi.

Osman Yıldırım'ın, Ankara'daki ikinci gün yanlarına gelerek ''Bizimki eylem yaptı, siz İstanbul'a dönün, ben avukatın arabasını kurtaracağım, İstanbul'da buluşuruz'' dediğini anlatan Timuroğlu, ''Danıştay saldırısına katılmadım. Katılsaydım arkasında durur söylerdim, döneklik yapmazdım'' diye konuştu.

Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın sorusu üzerine Timuroğlu, İsmail Sağır ve Tekin Irşi gibi kendisinin de zaman zaman esrar ve kokain kullandığını belirterek, türbana karşı olanlara karşı eylem yapmak üzere bir örgüt kurmadıklarını savundu.


Arslan'ın babası para yatırdı

Cumhuriyet gazetesine üçüncü bombanın atılmasına azmettirenin Osman Yıldırım olduğunu kaydeden Timuroğlu, ''Alparslan Arslan'ın babası, cezaevindeyken hesabıma 300 lira yatırdı'' dedi.
Birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük, "Arabanın içinden silahlar çıktı ve arabanın içinde aranan bir kişi Mehmet Özbay vardı. Özbay için 'derin devletin en kıdemli ismi' denildi. Arabada silah bulundurmak suçsa gereken cezayı verselerdi. Silahların üzerinde numaralar vardı, nereden geldiği sorulmadı. Silahları verenler belliydi" dedi.


Danıştayın olayında kullanıldık

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada çapraz sorgusu yapılan tutuklu sanık Erhan Timuroğlu, Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın ''İsmail Sağır, 'Danıştay'tan bizi Osman Yıldırım vazgeçirdi' dedi. Bu doğru mudur?'' sorusu üzerine ''Cezaevinde İsmail ve Osman'ın odaları yakındı. Osman, orada İsmail'in aklına girmiş, ikna etmiş olabilir. Biz, Osman'ın kurtulması için her şeyi yaptık, bütün suçları üstlendik" dedi. Teslim olduktan sonra arkadaşlarının televizyondan dinlediği ifadelerine yakın ifadeler kullandığını anlatan Timuroğlu, Ankara'da verdiği ifadelerin tümünü reddettiğini, gerçekleri burada söylediğini kaydetti.

Timuroğlu, ''Ankara'da arabadaki silahları bilseydim bir tanesi de bende olurdu. Danıştay saldırısından haberim olsaydı, ben de saldırıda olurdum. Neden Ankara'ya birlikte gittik de Alparslan Arslan tek başına yaptı anlamıyorum'' diye konuştu.

Savcı Taşkın'ın ''Cumhuriyet gazetesine atılan üçüncü bomba nereye düştü? Adam öldürme saiki var mıydı?'' sorusu üzerine Timuroğlu, ''Adam öldürme niyeti olsa Danıştay'a giren adam Cumhuriyet gazetesine giremez mi? Yalan konuşuyorlar'' dedi.

Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırı olayına ilişkin kamera kayıtlarında görüntülerinin bulunduğunu ifade eden Timuroğlu, ''İsmail Sağır'ın kamera kayıtları var. Ogün Samast bir gazeteciyi öldürüyor, aynı gün yakalanıyor. Tekin Irşi, İsmail Sağır ve beni niye yakalamıyorlar? Haliyle insanın aklına bir sürü şey geliyor'' görüşünü dile getirdi.

Danıştay olayında kandırıldıklarını, kullanıldıklarını savunan Timuroğlu, Osman Yıldırım'ın kendi kendine senaryo yazdığını, kendini kurtarmak için atıp tuttuğunu söyledi. Timuroğlu, ''Koskoca Danıştay ile benim ne işim olabilir? Mesele ve dava bunların. Birilerini koruma, saklama için bizi öne sürdüler. Biz kurbanız'' dedi.

Savcı Pekgüzel'in ''Burada okunan bazı ifadeleri ilk kez duyduğunuzu dile getirdiniz. Dava dosyasını incelemediniz mi?'' sorusu üzerine Timuroğlu, ''Yazılanlardan pek bir şey anlamıyorum. Dilekçeler iddianamede yok mu?'' dedi.


Savcı beni bunalıma soktu ifade vermedim

Sincan Adliyesinde iki kez ifade verdiğini belirten Timuroğlu,  ikinci ifadenin polisler ve savcılar tarafından akşam saatlerinde mesai bitiminde alındığını kaydetti. Timuroğlu, şöyle konuştu: ''İlk ifadede bir polis 'Ergenekon'dan tanıdıkların var mı?' diye sordu. 'Hayır' dedim. Savcı da aynı soruyu sordu, ona da aynı yanıtı verdim. Ankara'da savcılar pek sağlıklı değildi. Sabih Kanadoğlu'na benziyordu. Yüzüne baktıkça bunalıma giriyordum. Bir iki soru sordu. 'Siz bizi vurmaya mı geliyorsunuz buralara?' dedi, orada doğru dürüst beyan vermedim.''

Ankara'daki hakimin Alpaslan Arslan'a ilişkin televizyondaki ifadeleri zapta geçirdiğini ileri süren Timuroğlu, Osman Yıldırım'ın da ''zavallı bir çaycı'' olduğunu savundu.
Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in sorusu üzerine Timuroğlu, ''Osman Yıldırım'ın Veli Küçük'ü tanıması için 40 fırın ekmek yemesi lazım. Veli Küçük'ün eylemlerini gerçekleştirmek için Osman'a varana kadar 5-10 milyon kişi sıraya girer'' dedi.

Osman Yıldırım'ın ''Benimle birlikte Ankara'ya geliyorsunuz, orada herkese hakkı verilecek'' dediğini anlatan Timuroğlu, Danıştay saldırısından sonra ''Keşke gelmeseydik'' diye düşündüğünü söyledi.


Sanıkların talepleri alındı

Duruşmada, Erhan Timuroğlu'nun çapraz sorgusuna ara verilerek, sanıkların talepleri alındı.

Tutuklu sanıklardan İşçi Partisi (İP) Genel Sekreteri Nusret Senem, Poyrazköy iddianamesinde İP ve Genel Başkan Doğu Perinçek hakkında iddialarda bulunulduğunu ifade ederek, ''Bu iddianame değil, iftiranamedir. Psikolojik savaş malzemeleri ile kimse iddianame dolduramaz. Bütün emperyalistler bizden korksun. Bu korkunun ne olduğunu onlara göstereceğiz'' dedi.

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, iddianamede yer verilen ve kendisi ile genel başkan yardımcılarının katılarak, Ergenekon temel kararlarının alındığı öne sürülen Bilecik toplantısının yalan olduğunun saptandığını anlattı. İddianamenin eklerinde yer alan bazı telefon kayıtlarının Ergenekon tertibini aydınlatan ve ortaya çıkaran ve Bolu'da gerçekleştirilen toplantıyı anlattığını savunan Perinçek, şunları söyledi: ''14 Nisan 2004'te Bolu'da gerçekleştirilen toplantıda hükümeti temsilen bir yetkili emekli Korgeneral Altay Tokat'ın Türkiye'nin büyük bölgelerinde askeri istihbarat birimi kuracağını söyledi. Birim, yasa dışı yetkilerle donatıldı. Balyoz, Poyrazköy, Kafes, ıslak-kuru imza, ülkenin gelişmesine zarar veren birim olarak tanımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bilgi toplanması kararlaştırıldı. Birime 300-500 milyon örtülü ödenekten kaynak aktarıldı. Böylece Recep Tayyip Erdoğan, MİT;ten ayrı gizli gladyosunu kurmuş oldu. Birimin, 5 tane dinlenilmeyen telefon hattından oluşan gizli iletişim ağı bulunduğu telefon tapelerinde yer alıyor. Tokat telefonda 'bundan sonra gayriresmi iş yapacağız' diyor.''

Perinçek, ABD Başkanının düğmeye basmasıyla bu davanın sanıkları olduklarını savunarak, ''Ama biz bu davanın sanıkları değil, Türkiye'nin gerçek sahipleriyiz'' dedi.

Hakimlerin sorduğu soruların hukukla ilgisi olmadığını, suç tanımına değil, psikolojik savaşın kodlarına göre olduğunu anlatan Perinçek, ''Türk devleti dağılmıştır. Amerika askeriyle işgal etmeden gladyoyla Türkiye'yi denetim altına almıştır. Türk ordusu çürütülmektedir. Acısını yarın göreceğiz. Türkiye içten ve dıştan silahlı tehditle karşı karşıya. Silivri Mahkemesi de TSK'nın zayıflatılmasına hizmet ediyor. Meselemiz Türkiye adına. Muhalefetin gladyosu olmaz. Gladyo tepede, savcı da tertibatın uzantısı'' dedi.


''Göktürk bayrağı örgüt bayrağı mı?''

Başka suçtan tutuklu bulunan Semih Tufan Gülaltay, şahsı ile ilişkilendirilmek istenen Türk İntikam Tugayı (TİT) diye bir örgüt bulunmadığına ilişkin kaldırılan Ankara 1. DGM'ye Emniyet Genel Müdürlüğünden gönderilen rapor bulunduğunu ifade etti. Emniyetin raporunda evinde TİT bayrakları bulunduğunun iddia edildiğini anlatan Gülaltay, ''Evimde 3 Göktürk bayrağı bulundu. Göktürk bayrağı, Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan 16 bayraktan biridir. Göktürk bayrağı nasıl örgüt bayrağı olarak adlandırılır. Emniyet Genel Müdürlüğünden bu konunun sorulmasını talep ediyorum'' diye konuştu.

Osman Yıldırım'ın ifadesi sırasında kendisi hakkında konuştuğunu anlatan Gülaltay, Yıldırım'ı tanımadığını, İstanbul'da Yıldırım gibi 100 bine yakın Kağızmanlı bulunduğunu söyledi. Yıldırım'ın kendini kurtarmak için kendisi hakkında iddialarda bulunduğunu savunan Gülaltay, Danıştay'a eylem yapılmasının da tasvip edeceği bir şey olmadığını kaydetti.


''24 aydır neden tutuklu bulunduğumu anlayamadım''

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, 26 Ocak itibarıyla 2 yıldır tutuklu bulunduğunu belirterek, ''24 aydır neden tutuklu bulunduğumu anlayamadım. Mahkemeye ve savcıya soruyorum, 'Kuvvetli suç unsuru nedir?' Söyleyin, sorgulayın diyorum onu da söylemiyorlar" dedi. Senelerden beri garip suçlar isnat edildiğini kaydeden Küçük, şöyle konuştu: ''Jitem, Susurluk' dediler, 'Tuncay Güney'i, Osman Yıldırım'ı buldular. Ben gerçeği biliyorum. Ben Türk milliyetçisiyim.

Atatürk'ün izindeyim. 'Vatanı parçalamaya kimsenin gücü yetmez' dediğim için buradayım. Ama artık bana bir şey deyin. 'JİTEM' dediler. Nedir bu JİTEM. Ben Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı yaptım, amatör çalışmadım, profesyonel çalıştım. Devletin maaşlı elemanıydım. Devlet görev veriyordu, yapıyordum. Varsa dönemimle ilgili suç ispatlayayım. Jandarma Genel Komutanlığından 'JİTEM nedir' diye soruldu. 'JİTEM diye bir kuruluş yok' yanıtı geldi. Türkiye'de bankaların istihbarat şubesi var. Ama ülkenin yüzde 92'sinde emniyet ve asayişi sağlayan Jandarma Genel Komutanlığı'nın istihbarat teşkilatını hazmedemediler.''

Veli Küçük, kendisinin Susurluk'un tam göbeğinde olduğunun iddia edildiğini ifade ederek, Susurluk kazası hakkında bilgi verdi. Küçük, şöyle devam etti: ''Olaya el konuldu. Arabanın içinden silahlar çıktı ve arabanın içinde aranan bir kişi Mehmet Özbay vardı. Özbay için 'derin devletin en kıdemli ismi' denildi. Arabada silah bulundurmak suçsa gereken cezayı verselerdi. Silahların üzerinde numaralar vardı, nereden geldiği sorulmadı. Silahları verenler belliydi. Kazanın ardından Sami Hoştan aradı ve kaza hakkında bilgi verdi. 'Sedat kötü durumda' dedi. Arabada bulunan emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ'ın doğuda terörle mücadelede ayağının değmediği taş kalmadı. Beraber çalıştık, can ciğer kardeşimdir. Sedat Bucak aşiret lideridir. Bucak aşireti PKK'yı Urfa'ya sokmadı. PKK Urfa'ya girseydi, İzmir, Burdur elden çıkmıştı. Hoştan, kazayı bildirmeseydi darılırdım.''


Devlet sahte pasaport vermez

Kazanın ardından dönemin Balıkesir Emniyet Müdürü ile telefonda konuştuğunu belirten Küçük, ''Sedat'ı hastaneye yetiştirin'' dediğini anlattı. Emniyet Müdürü'ne 'Mehmet Özbay, Mehmet Özbay olmayabilir, dikkat et'' dediğini ifade eden Küçük, ''Çünkü Perinçek, iki ay önce Mehmet Özbay'ın Abdullah Çatlı olduğunu TBMM Başkanlığına bildirmişti. 'Üzerinde sahte kimlik var' dediler. Devletin verdiği sahte kimlik, pasaport olmaz. Neden bu incelenmedi? Ama ben Susurluk'un merkezinde hala yargılanıyorum, bu ayıptır'' diye konuştu.

Veli Küçük, Ergenekon'un ''Türk'ün kıblesi, mihrabı ve doğduğu yer'' olduğunu ifade ederek, ''Veli Küçük'ü suçlamak için yalancı, gizli tanıklar, Osman Yıldırım'ı getirdiler. Osman Yıldırım, Veli Küçük'ün her şeyini anlatıyor, sonra söylediklerinin yalan olduğu ispatlanıyor. Başka gizli tanıklar da vardır, biz içeride onları bekleyeceğiz'' diye konuştu.

Tahliye olan Adil Serdar Saçan'ın savunmasında 165 kez Veli Küçük, 35 kez de Veli Küçük'ün grubundan bahsettiğini anımsatan Küçük, ''Artık bu davada tahliye koparmak için gizli tanık olma dönemi kapandı. Artık Veli Küçük'ü kötüleyenler çıkıyor. Veli Küçük'ü kötüleyen Adil Serdar Saçan hemen çıktı'' dedi.


Pekgüzel, Tutuklı sanıkların tahliye taleplerinin reddedilmesini istedi

İstanbul 13. ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, sanık ve avukatlarının talepleri dinlenildi.

Tutuklu sanık Emin Gürses, ifadesini vermesinin üzerinden bir yıl geçtiğini ve hala tutukluluk halinin devam ettiğini söyledi. ''Örgütü bulamadınız ama 2 senedir beni burada tutuyorsunuz. Ben kendimi örgütleyemiyorum kaldı ki üniversiteyi örgütleyeyim'' diyen Gürses, savcıların cinsel faaliyetleri ile çok yakından ilgilendiğini, kasetlerin internette dolaştığını anlattı.

Devletin insanları terörize ederek sindiremeyeceğini ifade eden Gürses, ''(Adalet mülkün temelidir) yazısı arkanızda olduğu için göremiyorsunuz. Aslında önünüzde olması lazım. Hukuka uygun karar vermenizi bekliyorum'' dedi.

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün avukatı Zeynep Küçük, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden müvekkili hakkında, 2000 yılından bu yana yapılan çalışmalar ile Veli Küçük ve grubunun olup olmadığının sorulmasını istedi.

Tutuklu sanık Oktay Yıldırım'ın avukatı Murat İnan, müvekkilinin şeffaf bant üzerindeki bantta parmak izi sorulduğu sırada hala ekspertiz raporunun çıkmadığını dile getirerek, hukuka aykırı toplanan yok hükmündeki delillerin değerlendirilmesini talep etti.

İnan, müvekkilinin tahliyesini de istedi.

Tutuklu sanık Sevgi Erenerol'un avukatı Vural Ergül, ikinci ''Ergenekon'' davasında gizli tanık ''Anadolu'' olarak ifade veren tutuklu sanık Ümit Sayın'ın müdafilik talebini düşüneceğini belirtti.

''Duruşmaları bu kadar uzun tutmazsanız taleplerimiz daha iyi anlaşılır ve tahliyeler daha iyi değerlendirilir'' diyen Ergül, dosya kapsamındaki bir CD'nin kayıp, bir CD'nin de kırık olduğunu kaydetti. Ergül, ''Arşiv odasının girişinde görüntü alınmıyor. Soruşturma kolluğunda bulunan polis memurlarının arka kapıdan girişlerinin yasaklanmasını talep ediyorum'' dedi.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün ''Mahkemeye bakarak konuşun'' demesi üzerine Ergül ''Ekrandan kendime bakıyorum'' diye konuştu. Bunun üzerine Şengün de, ''Merak etmeyin güzel çıkıyorsunuz'' dedi.

Duruşmada söz alan diğer sanık avukatları da müvekkillerinin tahliyesini talep etti.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan Poyrazköy davasının onaylı örneğinin dijital ortamda gönderilmesini talep etti. Pekgüzel, tutuklu sanıkların tahliye taleplerinin reddedilmesini istedi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verdi.


Muhammet Yüce, Emin Gürses ve Ümit Sayın tahliye oldu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Muhammet Yüce, Emin Gürses ve Habip Ümit Sayın'ın tahliyesine hükmetti.

Mahkeme Heyeti, sanık avukatlarının taleplerini yaklaşık 1,5 saat süren arada değerlendirdi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanıklar ve avukatları tarafından bu haftaki oturumlarda yazılı ve sözlü olarak yapılan talepler konusunda celse arası karar verilmesinin kararlaştırıldığını bildirdi.

Dosya kapsamı, delil durumu, suç vasıflarının değişme ihtimali ve yatılan süreler dikkate alınarak, Muhammet Yüce, Emin Gürses ve Habip Ümit Sayın'ın  atılı suçlardan bihakkın tahliyelerine karar verildiğini bildiren Şengün, bu kişiler hakkında yurt dışı çıkış yasağı konulmasına hükmedildiğini kaydetti.


Bir sonraki duruşma 22 Şubat pazartesi günü görülecek

Mahkeme Heyeti, ara kararında sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem ve Hikmet Çiçek'in avukatı Hasan Basri Özbey'in duruşmada içeriğini okuyarak zapta geçirdiği ve içerik itibarıyla dosyayla herhangi bir irtibatı bulunmayan dilekçelerin iadesine hükmetti.

Sanık Saipir Deblelvidze'nin yakalanmasının beklenilmesini kararlaştıran mahkeme, dosya kapsamı her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bununla ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış ve sanıkların halen savunmalarının bitmemiş olması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmesi gerekçesiyle tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürmesine karar verdi.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanıklardan Mehmet Demirtaş, İsmail Yıldız, Muzaffer Şenocak, Mehmet Zekeriya Öztürk, Kemal Kerinçsiz, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Görüm, Erkut Ersoy ve Selim Akkurt'un üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, yattıkları sürelere, haklarında isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimaline, tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanması, tutukluluktaki makul sürenin de aşılması ve toplum içerisindeki konumları da dikkate alındığında, kaçma ve saklanma şüphelerinin bulunmadığı ve gerekirse haklarında adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceği gerekçesiyle, tahliye edilmeleri yönünde oy kullandı.

Şengün, ayrıca, sanıklar Hikmet Çiçek ve Nusret Senem'in de tutuklandıkları yasa maddesinin iddianamede suç maddesi olarak konulmadığı gibi, iddianamedeki suçlama maddeleriyle de haklarında herhangi bir tutuklama müzekkeresi bulunmadığı, yattıkları süreler, atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, yattıkları sürelere haklarında isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimaline, tutuklamadan beklenen gayenin sağlanması, tutukluluktaki makul sürenin de aşılması ve toplum içindeki konumlarını da dikkate alarak tahliye edilmelerini istedi.

Söz konusu sanıklarla ilgili tahliye istemini oy çokluğuyla red eden mahkeme heyeti, bu sanıkların karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz hakları bulunduğunu anımsattı.

Duruşma, 22 Şubat Pazartesi gününe bırakıldı.