Gündem

'Ergenekon duyumunu 2008'de aldım, Başbuğ'a ilettim, terfisi engellenir diye askeri yargılamayı kabul etmedi'

Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı: 27 Nisan emekli paşaları memnun etmek için yapıldı

02 Mart 2015 11:54

Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı’yken Ergenekon davasıyla birleştirilen İnternet Andıcı davası kapsamında 2011’de tutuklanan ve Ağustos 2013’te tahliye olan emekli korgeneral İsmail Hakkı Pekin, 27 Nisan e-muhtırasıyla ilgili olarak, “O muhtıra, AKP için değil de emekli orgeneralleri memnun etmek için yazıldı. Telkinler sonucu. Önce 2. başkan, ardından genel sekreter, basın halkla ilişkiler görür. Kimse mi söylemedi yanlış olacağını bu işin?” dedi.

Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk, Poyrazköy gibi askerlerin özel yetkili mahkemelerde yargılandığı davalarla ilgili de konuşan İsmail Hakkı Pekin, “2008’de ilk tutuklamalardan hemen önce İlker Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasına 1.5 ay vardı, Büyükanıt’a çıktım, bazı duyumlar aldığımı söyledim. İlker Paşa’ya yönlendirdi beni, ona da gittim anlattım. ‘Bu konuya bizim mahkemeler baksın’ dedim. ‘TSK yıpratılacak’ dedim. Kabul etmedi. ‘Biz bakarsak farklı olur’ dedi. Zaten o toplantıda 4 kişiydik. Bence Genelkurmay Başkanlığı engellenecek diye adım atmadı” diye konuştu.

Habertürk’ten Balçiçek İlter’e konuşan İsmail Hakkı Pekin, ısrar edince dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un kendisine kızdığını belirterek “Kuvvet komutanı ve 2 kişi daha vardı, ‘Oylama yapalım o zaman’ dedi. Ben kaybettim tabii. Başbuğ Paşa hem bu gidişatı engelleyebilirdi hem de halka daha iyi anlatabilirdi” dedi.

Balçiçek İlter’in İsmail Hakkı Pekin’le yaptığı söyleşi şöyle:

-İstihbaratın başındasınız, sonra içeride...

Kabullenmek zor. Çok iyi bir mevkideydim. Geleceğim açıktı. Kuvvet komutanı olabilirdim. Genelkurmay Başkanlığı şansım bile vardı, terfi sırasına göre.

-Hayaliniz o muydu?

Genelkurmay Başkanı olma hayalim vardı.

-Siz kendi kendinize Zekeriya Öz’e ifade vermişsiniz...

Başka bir iş için oradaydım. “Gelmişken ifadenizi alalım’’ dedi, avukatsız ifade verdim. Yanlışmış tabii. İnsanları korkutmak ve ezmek isteyen biri. Tavrı öyleydi. Tepede oturuyor, elinde puro, “Bu sizin vazifeniz mi?”, korkunç bir üstten bakan tavır vs... Rahatsız oldum, ifade verdim.

-İnternet Andıcı Genelkurmay’ın görevi mi?

Evet. Üstelik bu andıç hem Ömer Dinçer’in hem de Başbakan’ın genelgeleriyle yapıldığını söyledim. İfademden 1 hafta sonra o genelgeler yürürlükten kaldırıldı.

 

 ‘İnternetten yayın görevini MGK verdi’

 

-Genelgede Başbakan size “İnternetten andıç yayınlayın” mı diyor yani?

İnternetten yayın yapmak için MGK veriyor görevi. Dini gruplara karşı, örneğin Fethullahçılara karşı “Şu şu önlemler alınacaktır ve şu yayınlar yapılacaktır” diye... Görevi alan Genelkurmay Başkanı da Bilgi Destek Dairesi’nde internet üzerinden bu yayınları yapıyor. Hem siyasi hem de Ermenilere karşı yayınlar var.

-Hangi Ermenilere karşı?

Asılsız Ermeni iddialarına karşı, Gülen ve Kuloğlu grubu vs. Bunlara karşı. Çünkü TSK personelini alıp eğitiyorlar. Oraya gidip gelenler var. Takip ediyoruz.

-Kim takip ediyor?

Başbakanlık Takip Komisyonu kurulmuş 28 Şubat’tan sonra ve yanında bizlerden de adamlar var, her ay toplantılar yapılıyor. Başında da Ömer Dinçer var. O toplantılarda, Milli Eğitim’de ve TSK’da neler olmuş, irticai faaliyetler var mı yok mu, orada konuşuluyor.

 

‘Hata da yapmışımdır ama
şeyhlere biat edenler vardı’

 

-Kararlar?

Bu toplantılarda kararlar alınıyor, yazılıyor ve ilgili yerlere götürülüyor. İlgili kurumlardan da cevap alınıyor. 2007’den sonra görev aldım. 2008’den itibaren bu toplantılar seyrelmeye başladı. Sonra kaldırıldı. 28 Şubat’la ilgili kararlar kaldırılmadığı halde toplantılar iptal edildi. 2009’dan sonra emniyetten ve MİT’ten Fethullah Gülen ve diğer cemaatlerle ilgili bilgiler gelmemeye başladı. Önce polis kesti, sonra MİT. O zamanlar Askeri Şûra’da bu tip adamları atma konusunda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda Personel Daire Başkanlığı yaptım, Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yaptım, yaklaşık 7 yıl bu tip adamları getirdim... Abdullah Gül ve Vecdi Gönül şerh koydular ama ona rağmen insanlar atıldı.

-“Bu tip adamlar” derken?

Gülen ya da başka cemaate girmiş, orada olduğu tespit edilmiş insanlar.

-Genelkurmay “muhafazakâr asker’’ ayrımını hakkaniyetli yaptı mı sizce?

Kurunun yanında yaş da yandı mı? Zaman zaman oldu. Açık, net.

-Siz hata yaptınız mı?

Yapmışımdır. Acayip ihbarlar alıyorduk. Adam cuma namazına gidiyor diye ihbar ediliyordu örneğin. Bunun dışında cemaat şeyhlerine biat edenler vardı.

 

‘Çiçek 'hayır' dediğinde bitti’

 

-Bir insan hem asker olup hem de bir cemaate üye olamaz mı?

Olamaz. Kendini o şeyhe adamıştır çünkü. Suçsuz insanlar da atılmış olabilir, “Her şey doğrudur” diyemem. TSK içine sızmış olayları biz kendimiz hallediyorduk ama dışarıdaki olayları MİT bize nasıl bildirirse o şekil algılıyoruz. MİT’in eğilimi neyse, o oluyor. Zaten ben 2007’den sonra işte “Şu kurmay albay Fethullahçıdır, bilgi verin!’’ diye yazıyorum, ama MİT’ten cevap alamıyorum.

 

‘Taner, ‘paşam artık bu işle uğraşmayın’ dedi’

 

-Yani 2008’den sonra siz atmak istiyorsunuz ama atamıyorsunuz...

Evet aynen öyle. Bilgi akışı kesildi. MİT Müsteşarı Emre Taner’e endişelerimi dile getirdim, “Bilgi alamıyorum” diye, “Çok uğraşıyorsun Fethullah Gülen ile, yaşlı bir adam, isterseniz tanıştırayım, zarar gelmez’’ dedi. Taraf Gazetesi çok üzerimize geliyordu, onun kaynağını bulmak için yine gittim. İçeriden de “hain’’ler vardı tabii.

-Taraf’ın haber kaynağını bulmak için mi? Siz mi karar verdiniz buna?

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ istedi, öyle gittim. Emre Taner “Paşam artık bu işle uğraşmayın, altından kalkamazsınız’’ dedi, aynen ilettim. 2008’de ilk tutuklamalardan hemen önce İlker Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasına 1.5 ay vardı, Büyükanıt’a çıktım, bazı duyumlar aldığımı söyledim. İlker Paşa’ya yönlendirdi beni, ona da gittim anlattım. “Bu konuya bizim mahkemeler baksın” dedim. “TSK yıpratılacak” dedim.

-Ne cevap aldınız?

Kabul etmedi. “Biz bakarsak farklı olur” dedi. Zaten o toplantıda 4 kişiydik. Bence Genelkurmay Başkanlığı engellenecek diye adım atmadı. Alınması gereken tedbir oydu. Biz kendi soruşturmamızı kendimiz başlatmalıydık. Hatta bana kızdı ısrar edince, kuvvet komutanı ve 2 kişi daha vardı, “Oylama yapalım o zaman” dedi. Ben kaybettim tabii. Başbuğ Paşa hem bu gidişatı engelleyebilirdi hem de halka daha iyi anlatabilirdi.

-Başbuğ ile sonra görüştünüz mü?

Başbuğ General’imle cezaevinde görüştük sonra, 2010’da beni önüm açılsın diye terfi ettirmemişlerdi, onu hatırlattı, “Senin de terfine mani olduk’’ dedi.

-Büyükanıt ve Dolmabahçe konusu hakkında bir fikriniz var mı?

Tahminim şu, kendisiyle ilgili değil, paraya pula değer vermez. Kendisiyle ilgili “Sen bunları koruyorsun ama bu adamlar senin kuyunu kazmışlar’’ gibi birtakım iddialar konulmuş olabilir. 2010 yılında önü kesilmeye çalışılmıştı ama yapılamadı. Rakipleri diğer orgeneraller vardı. Ya da 27 Nisan bildirisinden hemen önce nasıl bir Cumhurbaşkanı istediğine dair bir açıklama yayınlamıştı, onun sözü de verilmiş olabilir.

-27 Nisan muhtırası AKP’ye mi yaradı?

Evet. Cemil Çiçek “Hayır” dediği anda o iş bitmişti. Bir şey verdiğiniz zaman arkasını getireceksiniz.

-Darbe mi yapsaydınız yani?

Onu diyorum ya, “Hayır” denilince elinize silah alıp basacak mısınız yani? O muhtıra, AKP için değil de emekli orgeneralleri memnun etmek için yazıldı. Telkinler sonucu. Önce 2. başkan, ardından genel sekreter, basın halkla ilişkiler görür. Kimse mi söylemedi yanlış olacağını bu işin? Bakın bunlar eski refleksler, aynısını İlker Paşa’da da gördük, Trabzon’daki demeci anımsayın. Kızması, bağırması. Bunlar eski âdetler. TSK’nın eskiden bir caydırıcılığı vardı, insanlar korkuyordu darbe yaparlar diye. Ama artık öyle değil. Üstelik başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, siyasiler komuta kademesini tanıdılar, ne yapabileceğini ne yapamayacağını gördüler. Ayrıca ne ihtilali? İnsanların ihtiyaçları farklı. Kimseye yutturamazlar esip gürlemeyi. Kimse dikkate almadı, almaz.

-“İçeride hainler vardı” dediniz.

Evet her şey sızıyordu. Örneğin ben “katsayı’’ konusunda bir bilgi notu hazırlamışım, o bile sızdı.

-Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın okullardaki katsayıyla ilgisi nedir onu anlamadım ben, sizin işiniz mi bu?

İşimiz değil tabii. Ama bilgi vermek de lazım. Bizim ana görevimiz stratejik istihbarat yapmaktır, ayrıca o dönemde terörle mücadele bizde olduğu için PKK ile ilgili bilgi toplamak.

-Katsayı var, cemaatler var, Ermeniler dediniz, bunları niye inceliyorsunuz peki?

Bunlar istihbarata karşı koymak kavramında incelenen durumlar.

 

 ‘Başbuğ bile endişelendi koltuğundan!’

 

-Fişlemeler?

Eee yaptık tabii. Özellikle 28 Şubat döneminde. Okullardan bilgi geldi. Yanlıştı tabii. Fişleme bizim işimiz değil. MİT’in görevidir o. Biz polis, MİT ve Jandarma İstihbarat’tan, ateşelerden, Türkiye’de yaşayan yabancılardan bilgi alırız.

-İstihbarata karşı koyma boyutu nedir?

İç güvenlik açısından PKK, cemaatler falan incelenir.

-Herkesi inceliyorsunuz, olan bitenden haberdarsınız; TSK’ya yönelik tehditleri nasıl fark etmediniz?

Bu yaşananlar yılların birikimiydi. TSK’da çok büyük sorunlar vardı ve büyük bir kısmının üzeri örtüldü. Terörle mücadele, eğitim konusunda yanlışlarımız oldu. Erler, subaylar ve astsubaylarla ilgili yanlışlarımız var. Terörle mücadelede alınmayan malzemeler var.

 

‘TSK'daki sorunların farkındaydım
gelecek kaygısıyla sustum'

 

-Kol kırıldı yen içinde kaldı...

Öyle oldu. Şikâyetler çok birikti. Halının altına süpürüldü, bunlar cemaat ve içeridekilerce kullanıldı.

-“Başbuğ bile endişelendi koltuğundan” dediniz, dolayısıyla büyük bir koltuk kavgası var.

Evet var. İster istemez rütbe ve terfi konusunda herkes birbirini yedi, arkadan işler de çevrildi. Şikâyetler, ihbar mektupları gelir, insanların mezhep farkları ortaya atılır. Hepsi yapıldı. Aileler arasındaki sıkıntılar terfilere yansır.

Habertürk'te yayımlanan söyleşinin tamamını okumak için tıklayın