11 yıl sonra savcının mütalaasıyla çöken Ergenekon davasının yaptığı yıkımda yaşamını yitirenlerin aileleri sorumlular için adil yargılama istiyor. “Telafisi mümkün olmayan şeyler yaşadık. Canlarımız artık geri gelmeyecek” diyen aileler, 'kumpasın' siyasi ayağına dokunulmadığına dikkat çekiyor.
Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın haberine göre Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen 237 sanıklı Ergenekon davası önceki gün Savcı’nın açıkladığı mütalaa ile resmi olarak çöktü. Ancak verilen mütalaa ne bu operasyonun açtığı yaraları sardı, ne de mağdurların acısını hafifletti.
Sorumlular dışarı kaçtı
Ergenekon soruşturması sürecinde yaşamını yitirenlerden biri de Yarbay Ali Tatar’dı. Tatar, “Amirallere Suikast Girişimi” iddiasıyla tutuklandı. Yapılan itirazla serbest bırakıldı. Savcı Süleyman Pehlivan’ın tutuklama kararına itirazı ile hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Yarbay Ali Tatar, bu kararı öğrendikten sonra 19 Aralık 2009 tarihinde polislerin kendisini almaya geldiği sırada intihar etti. Ali Tatar’ın abisi Ahmet Tatar ise adaletin tecelli ettiğini söylemek için çok erken olduğunu belirterek, “Ergenekon davası çok başka bir aşamaya geldi. Ancak neticede bu kumpası kuran, sürdüren, onun bir parçası haline gelen insanlar gerçek anlamda adaletle yüzleşmediler. Bu davanın esas sorumluları olan örgütün üst düzey yöneticileri yurtdışına kaçmış durumda. Öte yandan bu kumpas ve diğer kumpasların müsebbibi olan siyasi uzuntıları ile ilgili hiçbir şey yapılmadı. Bunlar ortadayken adalet tecelli etti demek mümkün değil” dedi.
Türkiye dönüştürüldü
Ergenekon davasıyla başlayan sürecin yaklaşık 30 civarında insanın canını kaybetmesine neden olduğunu anımsatan Tatar, yaşamını yitirenlerden birinin de Cumhuriyet gazetesi baş yazarı İlhan Selçuk olduğunu aktardı. Tatar, “Onlar bir daha geri gelmeyecek. Yaşananlardan bir ders çıkarılması gerekir ancak bir ders çıkarıldığı konusunda şüpheliyim. Aradan 11 yıl geçti. En başa döndük. Yaşamlarımızdan geri döndürülmeyecek parçalar çalındı” diye konuştu. Tatar, Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye’nin değiştirilmesi, dönüştürülmesi yönünde büyük bir adım atıldığına da dikkat çekerek “Telafisi ise mümkün olmayan şeyler yaşadık” ifadelerini kullandı.
Sahte delilleri ortaya koyduk
Türkan Saylan’ın evi Ergenekon soruşturması kapsamında 13 Nisan 2009 tarihinde basıldı. Saylan’ın hayatının sonuna kadar başkanlığını yürüttüğü, çok sayıda öğrenciye eğitim bursları sağlayan Çağdaş yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) büroları da bu süreçte basıldı. Bir süredir kanser tedavisi gören Saylan, operasyondan bir ay sonra 18 Mayıs 2009’da yaşamını yitirdi. ÇYDD Genel Başkanı Aysel Çelikel Ergenekon soruşturması kapsamında emniyet ve yargı görevlilerine Ergenekon diye bir örgütü olup olmadığını bilmediklerini sürekli olarak anlattıklarını söyledi. Soruşturma kapsamında ele geçirildiği öne sürülen sahte delilleri Amerika’ya gönderdiklerini aktaran Çelikel, “Bu raporların sahte olduğuna dair kapı gibi raporlar aldık. Delillerin sahte olduğunu söyledik. Ancak siyasi bakış açısı bizlere inanmadı. Ne zamana kadar ... 17-25 Aralık operasyonunda Cumhurbaşkanı aleyhine birtakım şeyler çıkana kadar. Türkan hanım yaşasaydı. Şu an yapılanlara ilişkin dava açardı çünkü yapılan bir itibarsızlaştırmaydı” dedi.
İçimizi soğutmuyor
Albay Murat Özenalp Balyoz kumpasında ‘darbeye teşebbüs’ iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. 16 yıl hapis cezası verilen Özenalp, Mamak Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunurken beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi. Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp, Ergenekon davasına ilişkin Savcı’nın verdiği mütalaa için, “Kimse doğru olanı yaptıkları için ya da yapmak zorunda kaldıkları için şu saatten sonra alkış beklemesin” ifadelerini kullandı.
“Bir gün gerçeklerin ortaya çıkacağı belliydi” diyen Özenalp, “Ancak ben bu kararı kargı tamamen bağımsız olduğunda bekliyordum. Biraz erken oldu. Bu mütalaa benim için çok birşey ifade etmiyor çünkü suçladıklarında da ortada bir şey yoktu. Olması gereken buydu. Olan hayatlara, geleceğe, memkete oldu. Olması gereken şeyde 11 sene sonra oldu. İçim ise hiç soğumuyor” diye konuştu.
Suçu işleyenler adil yargılansın
Kuddusi Okkır örgüte finansal destek sağladığı iddiasıyla gözaltına alınıp, soruşturma kapsamında tutuklandı. Cezaevinde kansere yakalanan Okkır, durumu çok ağırlaşınca ise tahliye edildi. Özgürlüğü’nün 5. günü olan 6 Temmuz 2008 sabahı yaşamını yitirdi.
Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır Savcı’nın Ergenekon davasına ilişkin verdiği mütalaanın bir önemi olmadığını aktararak, “En başta Cumhurbaşkanı, ‘kandırıldım’ diyerek itiraf etti. Herkesin bildiği gibi Ergenekon’un savcısı kendisiydi. Savcı’nın şimdi bir şey vermesine gerek yok. Diğer Savcılarda aynı şeyi söylüyorlar. Sonuçta benim eşim tutuklandı ve cezaevinde hastalandı. Tedavi edilmediği için hayatını kaybetti. İnsanlar çok büyük eziyetler çektiler” dedi.
Hayatını kaybedenlerin geri gelmeyeceğini belirten Okkır, “Mühim olan bunu yapanların, bu suçu işleyenlerin adil şekilde yargılanması. Ben adil yargılanmalarını istiyorum. Tek isteğim bu. Ama lütfen adil yargılansınlar. Bu yargılamada tek kişi karar vermesin” diye konuştu.
Toplum olarak en büyük suçumuzun olaylara seyirci kalmak olduğunu aktaran Okkır, halk olarak soru sormasını bilemediğimizi, dikkat çekti. Okkır özetle şunları söyledi:
“Eşim vefat ettiği zaman, ‘bu adam niçin öldürüldü’ sorusunu sorabilseydik, bugünleri yaşamazdık. Bu kadar insan çile çekmezdi. Hâlâ insanlar Kuddusi Okkır’ı dile getirirken, ‘kasa’ diyorlar. Bu adamın neden öldürüldüğünü sormadan, ‘kasa’ diyorlar. Yazıklar olsun. Bu adam sokakta yalnız bir insan değildi. Bizlere hakaret ediyorlar. Hepsini kınıyorum.”