Kamuoyunun yakından takip ettiği soruşturma ve davalarda fatura zanlılardan önce gazetecilere çıkarılıyor.
Mehmet Baransu, Kafes Eylem Planı'nı yazdığı için az daha tutuklanıyordu. Şamil Tayyar ise Ergenekon soruşturmasında yazdığı kitabından dolayı ikinci kez cezaya çarptırıldı. Adalet Bakanlığı verilerine göre sadece Ergenekon sürecinde gazetecilere açılan dava sayısı 3 bini buldu.
Zaman gazetesinde yer alan habere göre, Ergenekon ve KCK gibi kamuoyunun yakından takip ettiği soruşturma ve davalarda fatura zanlılardan önce gazetecilere çıkarılıyor. Bu konularda haber ve yorum yapanlar, adeta sindirme operasyonuna maruz kalıyor. Dava baskısıyla basın özgürlüğü engelleniyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre sadece Ergenekon sürecinde gazetecilere açılan dava sayısı 3 bini buldu. Bunların büyük bölümünde gazetecilere "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçlaması yöneltiliyor. Önceki gün bu konuda iki somut örnek yaşandı. Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, Kafes Eylem Planı'nı yazdığı için tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Hâkim, talebi reddederken aynı saatlerde Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'la ilgili mahkumiyet kararı çıktı. Ergenekon'la ilgili bir kitabı gerekçe gösterilerek 20 ay hapis cezasına çarptırılan Tayyar'ın, 5 yıl Ergenekon konusunda yazı yazması kısıtlandı.
Söz konusu kararlar, 4 yıl önce çıkarılan TCK'daki 'soruşturmanın ve özel hayatın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme' suçlarıyla ilgili düzenlemeye dayandırılıyor. Ceza ertelemesi ve 5 yıl boyunca denetime tabi tutulma ise gazetecilerin hapis endişesiyle benzer haberleri yapmalarını engelliyor. Uygulamanın basın ve ifade özgürlüğünü tehdit ettiğine dikkat çeken hukukçular, gazetecilerin kalem oynatamaz hale gelebileceği uyarısında bulunuyor. Çözüm önerisi ise ortak: "Hapis yerine, para cezası, cevap ve düzeltme zorunluluğu gibi yaptırımlar uygulanabilir."
Önceki gün Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'nun Kafes Eylem Planı'nı yazdığı gerekçesiyle tutuklanması istenirken, Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a Ergenekon soruşturmasında yazdığı kitabından dolayı ikinci kez ceza verildi. 1 yıl 8 ay mahkûmiyet alan Tayyar'a, daha önce de bir başka köşe yazısı için 1 yıl 3 ay ceza verilmişti. Baransu'nun mahkemeye sevkiyle ise ilk kez bir gazetecinin, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçundan cezaevine girmesi gündeme geldi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve 5 yıl boyunca aynı denetime tabi tutulması kararı nedeniyle gazeteciler, bu süre içerisinde benzer haberleri yapmaları halinde cezaevine girecekleri korkusuyla yaşıyor. Aydınlar ve bazı hukukçular, söz konusu maddelerin uygulamada basın ve ifade özgürlüğünü tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Ceza yargılamalarıyla gazetecilerin kalem oynatamaz hale gelebileceği uyarısı yapılıyor. Kanun değişikliğiyle ceza davası yerine, para cezası, cevap ve düzeltme hakkı zorunluluğu gibi yaptırımların getirilmesi isteniyor. Adil yargılamanın etkilenmesini önleyecek düzenlemelerin Avrupa'nın büyük bölümünde olduğunu söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Bahri Öztürk sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ancak bunun uygulaması demokratik topluma uygun yapılmalıdır. Maddeye ilişkin davalar yeni oldu. Değişmesi için biraz beklenmeli. Basın özgürlüğü şüphesiz ki çok önemli. Basına açılan davalar inanılmaz. Çekidüzene girmesi lazım, bu da gazeteciyi hapse atarak olmaz. Tablo karşısında oturup yeniden durum değerlendirmesi yapılmalı."
Uygulamalara tepki gösteren meslek örgütleri ise basın özgürlüğünün önünde hiçbir engelin olmaması gerektiğini savunurken, kısıtlayıcı yasaların bir an önce değiştirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına uyulması gerektiğini dile getiriyor.
Türk Ceza Kanunu, 2005'in Haziran ayında yürürlüğe girdi. Yeni TCK, ceza hukukunda önemli değişiklikler getirirken, TCK'ya ilk kez giren 134., 285. maddeleri ile eski kanunda da yer alan 277. madde sadece medya mensupları için uygulanmaya başlandı. 'Özel hayatın gizliliğini ihlal, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs' suçlarıyla ilgili düzenleme mahkeme ve soruşturma safahatinin gerçekleştirildiği uygulamalarda basın özgürlüğünü tehdit ediyor. Davalarda halkın haber alma özgürlüğü, 'soruşturma ile alakalı suçlu olarak gösterilen kişilere ait fotoğrafların basıldığı, yürütülen soruşturma içeriğiyle ilgili ayrıntılı bilgilerin gizliliğin ihlali anlamında yayınlandığı' gerekçeleriyle engelleniyor. TCK'daki maddelerin gazeteciler açısından sansüre dönüştüğü yorumları yapılıyor.
Sadece Ergenekon soruşturması sürecini haber yapan gazetecilere açılan davaların sayısı basının karşı karşıya kaldığı tehdidi gözler önüne seriyor. Ergenekon'la ilgili haber yapan gazetecilere açılan soruşturmaların sayısı 4 bini, dava sayısı 2 bini aştı. Gazetecilere açılan davaların büyük bölümünde, 'soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme' suçlaması yapılıyor. Maddeler nedeniyle gazetecilere pek çok hapis cezası verildi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı nedeniyle gazeteciler 5 yıl boyunca hapse girme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Bu kapsamda ilk ceza Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a verilmişti. Tayyar, Ergenekon sanığıyla bir milletvekili arasında geçen ve iddianamede yer alan bir telefon görüşmesini yayımladığı için yargılanmıştı. 'Haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek'le suçlanan Tayyar, 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ceza ertelenerek yazarın 5 yıl adli denetime tabi tutulması hükmüne varılmıştı.
4 bin soruşturma açıldı
Ergenekon davasıyla ilgili olarak yazdıklarından dolayı 'gizliliği ihlal' suçundan dolayı onlarca gazeteci takibata uğradı. Ergenekon davası başladığından bugüne kadar geçen süreçte ise pek çok gazete, muhabir, köşe yazarı ve gazete yöneticisine Türk Ceza Kanunu (TCK) 285. maddede düzenlenen 'gizliliğin ihlali' ve 288. maddede düzenlenen 'adil yargılamayı etkileme' fiillerinden dolayı onlarca dava açıldı. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre nisan ayı sonunda 2 bin 407 soruşturma açıldı. Bugün itibariyle bu sayının 4 bine yaklaştığı ifade ediliyor. Açılan soruşturmaların yüzde 90'ı ise davaya dönüştürüldü. Bu sayının güncel rakam olarak 3 bine ulaştığı belirtiliyor. Gazeteciler hakkında açılan bu davalar ise Ergenekon davasının önünün kesilmesi için basını susturma olarak yorumlanıyor.
Derya Sazak (Milliyet gazetesi ombudsmanı) - Teşekkür edeceğimiz yerde; cezalandırıyoruz
Bir gazetecinin haber yaparak ya da kitap yazarak Türkiye'nin gündemindeki sarsıcı olayları aydınlatmaya çalışması çok doğal. Şamil Tayyar'ın kitabında konu edilen ve hüküm giymesine yol açan bazı iddialar, zaten iddianamede yer almıştı. İfade özgürlüğü açısından da bu tür mahkumiyetler savunulamaz ve gazetecileri gelecekte benzer haberleri yapmaktan alıkoyma amacı taşır. Kafes Planı'ndaki kaotik eylemlerin gerçekleşmesi halinde yaşanacaklar dikkate alınırsa, Mehmet Baransu'yu cezalandırmak yerine, ona teşekkür etmemiz gerekir.
Oral Çalışlar (gazeteci-yazar) - Sansür herkesi tehdit ediyor
Yaşadığımız sıkıntılar, özgürlük değil devlet esastır diyen bir anlayışın ürünü. Bu tür müdahalelerde bulunanların özgürlükten rahatsız oldukları anlaşılıyor. 312, 301 gibi kanun maddeleri gazetecilerin önünde bir tehdit olarak duruyor. Bu maddelerin neden hâlâ değiştirilmediğini merak ediyorum. Hükümet bu yolda devam ederse kendisine zarar verir. Devlet içindeki çeteleşmeyi ortaya çıkaranlar engellenirse zararı başta hükümet çeker. Bu meseleler sadece gazetecileri değil demokratik düzeni savunanları da tehdit ediyor.
Ragıp Zarakolu (TYB Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı) - Ergenekon'u yazmak basının görevi
Ben de geçmişte bu maddenin mağduru oldum ve mahkum edildim. Bu son derece sakıncalı bir şey. Temel olan yurttaşların bilgi edinme hakkıdır, yoksa devleti ve devlet görevlilerini dokunulmaz kılmak değildir. 301 ve yargıyı etkilemeye çalışma maddesi hem devleti hem de yargıyı eleştirilerden uzak tutmak için kullanılmakta. Halkın bilgi edinme hakkına ve basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar var. Biz utanmadan her yıl sansürün kaldırılışının yıldönümünü kutluyoruz. Ama maalesef yasalar sansüre devam ediyor.
Ertuğrul Kürkçü (Bianet Genel Yönetmeni) - Gazeteciler korkmadan yazabilmeli
Kişisel hakaret ve savaş kışkırtıcılığı dışında hiçbir şeyden ötürü gazetecilerin kovuşturulmaması gerekir. Gazeteciler kimseden izin almadan ve korku duymadan yazabilmeliler. Ben iki sınır koyuyorum: Kişisel hakaret ve nefret kışkırtıcılığı. Bunlar kovuşturmaya tabi olabilir sadece. Biz bu açıdan bu arkadaşlarımızın suçlanmalarına ve hüküm giymelerine karşıyız. Devlet sırrı denilen şeyden kasıt nedir? Bunun neye göre sır olup olmadığını kimse bize söyleyemiyor. Haber değeri olan şey gazetecinin eline geçmişse sır olmaktan çıkmıştır. Avrupa Birliği (AB) Türkiye'ye son 20 yıldır ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırın diyor. Fakat hükümetler bunun için hiçbir girişimde bulunmuyorlar.
Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı) - AİHM içtihatlarına uyulması yeterli
Kitap yazan, haber yapan gazetecilerin, yazarların yargılanmasını ve mahkum olmasını adi suçlar yoksa, çok ilkel ve çağdışı buluyorum. Yargılanması bile bir tehdittir. Bundan sonra dikkatli yaz, yazma diyen, otosansüre yol açan bir tutumdur. Ben soruşturmayı bile kabul etmiyorum. Gazetecinin işi kamuoyunun bilmesi gereken haberleri bulup çıkarmak, insanları bu konuda bilgilendirmektir. Arkadaşlarımız bunu yapıyor. Şimdi bu yasaklamalar ve cezalar Türkiye'de demokratikleşme sözlerinin ya da girişimlerinin lafta kaldığını, hayata yansımadığını gösteriyor. Özgürlükler konusunda Anayasa'da, yasalarda, kitaplarda yazılanlar kağıt üstünde kalıyor. Pratikte yok ediliyor. Bu pratik mahkeme kararları, Hrant Dink'te olduğu gibi öldürmelerdir, bazen soruşturmalardır, mahkemelerde kuyruğa girmektir. Bir savcı ve yargıç karar verirken, AİHM içtihatlarını göz önünde bulundurması lazım.
Rıdvan Kaya (Özgür-Der Başkanı) - Ergenekon'u gizleme çabasının bir parçası
Gazetecilere açılan davalar sindirme operasyonuna dönüşüyor
Ergenekon cephesi elindeki tüm araç ve imkânları, cuntacı faaliyetleri aydınlatmaya çalışanları sabote etmek için kullanıyor. İki gazeteciyle ilgili gelişme, bu çabalara adli zaviyeden de katkı sunulduğunu gösteriyor. Bu gelişmeleri sıradan bir hukuki işleyişin tezahürü olarak görmek mümkün değil. Ülkeyi ve toplumu derinlemesine tehdit eden, her türlü kirliliğe, hukuksuzluğa, provokasyona açık çeteci yapılanma ve faaliyetleri gün yüzüne çıkartmayı amaçlayan gazeteci ve yazarların baskı altına alınmaya çalışılması kabul edilemez. Bu tutumun Ergenekon zihniyeti ve işleyişine katkı sunmaktan başka anlamı yok. Öte yandan Ergenekon davasında yargılanan gazetecilere destek vermekten çekinmeyen medya örgütlerinin, Ergenekon'u ifşa çabalarından dolayı yargılanan, cezalandırılan gazeteciler hususunda takındığı vurdumduymaz tavır da ibretliktir.