Tarhan Erdem
(Radikal, 23 Temmuz 2012)
Erdoğan! Nereye, ne kadar?
Sayın Tayyip Erdoğan’ın, son bir yıldır, başbakanlığının ilk sekiz yılından daha farklı tavır içine girdiğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Davranışı çelişkiler içinde; konuşmaları, eskisinden daha haşin ve hırçın! Demokrasiyi ve laikliği hayallerine engel görüyor; ilkellikten destek arıyor!
Özellikle, konuşmalarında metnin dışına çıktığı, heyecanlandığı zamanlar, ipin ucunu kaçırıyor, kendine bile açıklayamayacağı sözler söylüyor.
Çalışkanlığı ve organizasyon gücü ona, geniş halk kesimlerinin sevgisini ve güvenini kazandırmıştı. Yaptıklarını ve hedeflerini halka açıklıkla anlatabildi; eğitimde kazandıkları ve kabiliyetiyle halkı kavradı.
Devletin ürettiği ve çevresindekilerin topladıkları bilgileri, aklındakilerle birleştirip doğru değerlendirmeler yapabiliyor, kendisiyle çelişmekten korkmuyordu. Sonuçta halkı tanıması ve geniş bilgi birikimini kullanabilmesi, Erdoğan’ı başarılı başbakan haline dönüştürdü.
Ama iki yıldır, bilerek veya bilmeyerek, ülkesini, halkı ve kendisini yüzlerce yılanın kaynadığı bir kuyuya itiyor.
Bu ‘halden’ vazgeçer mi? Vazgeçebilir mi? Bilemem, ama hayatımda üçüncü kez, maalesef, ürpererek yazıyorum: Ülkemiz krize gidiyor!
Krizi kim yönetebilir? O kişiyi nerede arayıp bulabiliriz? Herhalde Erdoğan’ın partisinde veya muhalefette!
Partisinin içinde hemen yerine geçecek, geçmeye hazırlandığını kamuoyuna duyurmuş bir kişi yok. 10 yıldır iktidarda bulunan bir partinin içinde genel başkanlığa hazır denecek kişi olmaz mı? On yıldan beri bakanlık koltuğunda oturan o kadar insan var; önümüzdeki seçimde 3 dönemdir milletvekili olanların sayısı 73, bunların 30 kadarı dördüncü dönemini tamamlayacak! Bir dönem de milletvekili olsa, diğer deneyimleri ve bilgisiyle genel başkanlığa hazır olan üyeleri de vardır bu partinin. Vardır ama “Ben de varım” diye ortaya çıkmama nezaketi içindedirler; Ak Parti’de böyle bir terbiye yaygın.
Bu yapı Erdoğan’ın yerine geçecek bir kişiyi belirleyip seçinceye kadar, bir süre geçer; askerin nöbet değiştirmesi gibi selamlaşarak, yeni genel başkan eskinin yerini almaz; açık veya su altında bir mücadele dönemi yaşanacaktır.
Açık konuşalım; halk umudunu tamamen yitirmeden, iktidardan yüzünü çevirmeyecektir. Toplumsal değerler, deneyimler, son kırk yılın birikimleri seçmenleri birdenbire, iktidarı bırakıp muhalefete döndürmez. O geçiş dönemi için, halkın endişelerine cevap verebilir halde bulunulmalıdır!
Çözümlememizi tamamlayabilmek için, halkın iktidardan dönüp, muhalefetin eteğinde neler olduğuna bakma zamanının geldiğini varsayalım ve düşünelim:
Muhalefette bir kriz zamanı için hazırlanan, yetişmiş, kendini sakınmış olan birini tanıyor musunuz? Şüphesiz yok değildir; hassas ölçüler kullanmadan, içlerinden üç beş kişiyi bulabiliriz; işte o kadar!
Bunların hangisinin bir adım ileri atıp, “Ben varım” demesine, hangi parti lideri izin verecektir? Bence parti liderlerimiz böyle bir an için hiç hazır değildirler; tersine onlar, kendi arkadaşlarının ileri bir adım atmasına izin verecek, hazırlayacak istidatta görünmüyorlar.
Tekrar başa döneyim: Sayın Erdoğan, kendiyle meşgul bir insan tavrını bırakıp, otoriter devlet başkanı olma hevesini bırakabilecek mi? Bu heves Türkiye’yi çözümü zor ve vakit kaybettirici bir krize sürükleyecektir. Erdoğan’ın iki yıl önceleri telaffuz ettiği, “Öyle bir adam gelmiş desinler” yolunda; başkanlık ve güçlü başkanlık arayışına girmeden yürümesini dileyelim