T24 - Referandum süreci ve sonrası için değerlendirmelerde bulunan Adil Gür: Referandumun çok sancılı geçtiğini ve bu seçimlerin Erdoğan için bir tür Cumhurbaşkanlığı seçim provası olduğunu söyledi.
Adil Gür: Referandum Cumhurbaşkanlığı provası
Araştırmacı Adil Gür’e göre referandum bıçak sırtında. Gür, “12 Eylül aynı zamanda 2012’de Tayyip Bey’in Çankaya seçiminin provası olacak. Evet çıkarsa Gül’ün görev süresi tartışması başlar” diyor. Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın bugünkü (6 Eylül 2010) yazısı:
Referandum-toto’da son günlere giriyoruz. Siyasi yorumcuların çoğu, birkaç ay önceki “Kesin evet çıkar” iddialarını “Fifty-fifty ortada” laflarıyla yumuşatmaya başladılar. Oysa Adil Gür, aylardır aynı şeyi söylüyor: “Referandum bıçak sırtında.”
Son iki seçimde turnayı gözünden vuran A&G Araştırma’nın kurucusu Adil Gür’ün siyasi analizlerine, ideolojik önyargılardan uzak olduğu için değer veriyorum. Toplumdaki siyasi trendleri serin kanlı bir teknisyen gözüyle okuyor, sloganvari ifadelere kolay kolay kanmıyor.
Dünkü sohbetimizde, Gür’e geçen hafta Ankara’da sıkça duyduğum “Evet’ler düşüyor” tezini soruyorum. Katılmıyor. Ona göre zaten durum ilk günden beri “başa baş”. “Bana göre Evet’ler hiç yüzde 60’a varmadı” diyor: “Temel nedeni siyasi kutuplaşma. Kutuplaşma nedeniyle insanlar oylanan maddelere göre değil, aidiyet hissettikleri partiye göre hareket ediyor. Sandığa gidecek her yüz kişiden 90’ı maddeleri bilmiyor bile.”
‘Evet kampanyası dozu aştı’
Dünkü sohbetimizde Adil Gür’ün çok önemli 3 saptaması daha oldu.
Bunlardan biri, yoğun “Evet” propagandasının geri tepmeye başladığı yolunda. Gerçekten de memlekette dağ taş “Evet” billboard’larıyla donatılmış durumda. Açtığınız her tele-vizyon kanalında Tayyip Erdoğan, her gazete manşetinde gizli bir “Evet” mesajı var. Doğru, Türk halkı, dedikleri gibi “gücü” sevebilir. Ama bu kadar yoğun bir “Evet” baskısı, bu “mutlak güç” algısı, makul bir “siyasi denge” olmadığı hissiyle de birleşince, geri tepmeye başladı. Bu aşırı güç algısı “Hayır” oylarını tetiklemiyor mu? Gür sorumu şöyle yanıtladı: “Reklamcılıkta bir kural vardır . Yapacağınız reklamı dozunda ayarlamak lazım. Her yerde evet, ama hayır afişi billboard’u neredeyse hiç yok. İletişimde de, halkla ilişkilerde de dozun aşıyor olması bıkkınlığa ve sıkılmaya neden olur. Evet kampanyası dozu aşmış durumda. Zaten bu kampanyalar normalde yüzde 3-4 üzerinde etkili olur. Kimse ‘Aaa ne güzel afiş Evet vereyim bari’ demez. Ama bu sefer tam tersi bir etki oluyor. Evet kampanyası insanları rahatsız eder hale geldi.”
Evet’in halledemedikleri
Referandumda Evet’in bizi “ileri demokrasiye” götüreceği söyleniyor. Oysa 13 Eylül’de “Evet” çıksa bile Türkiye “ileri demokrasiden” çok uzak olacak. Neden mi?
BARAJ: Yüzde 10 gibi yüksek bir barajın olduğu bir ülke, ağzınızla kuş tutsanız ileri demokrasi sayılamaz. Meclis’teki partilerin üzerinde anlaştığı tek şey, Kürt siyasetini parlamento dışında tutmak. Baraj düşmedikçe, Kürt siyasi hareketi resmen parlamentoya girmedikçe ne toplumsal barış, ne “ileri demokrasi” gelir.
YENİ ANAYASA
Oylanacak paket, Türk demokrasisinin en temel sorunlarını değil, sadece AK Parti’nin yüksek yargıyla olan sıkıntılarını çözmektedir. Türkiye’nin ileri demokrasi olabilmesi için asıl değişmesi gereken “HSYK’ya o değil bu seçsin” maddesi değil, anayasanın tümüdür. Bu ülkenin ihtiyacı olan ciddi bir kamu reformu, yeni bir sivil anayasa ve daha kapsayıcı bir vatandaşlık tanımıdır.
KUTUPLAŞMA: Halk oylamasında liderlerin üslubu, toplumu inanılmaz gerdi. Korkarım Türkiye, “İstikrarlı kalamayacak kadar gergin” görüntüsü vermeye başladı. Sağ-sol kavgasına, siyasi rekabete sözümüz yok. Ancak toplumda artık sağ-sol kavgasının ötesinde “Türk-Kürt” gerilimi ve son zamanlarda yıkıcı bir fısıltı kampanyasıyla yürütülen “Alevi-Sünni” ayrışması vardır. Bu Türkiye’yi tehlikeli sulara sürüklemektedir.
SİVİL OTORİTERLEŞME
Referandumda Evet çıksa bile, 13 Eylül’de Türkiye’nin yüzleşmesi gereken bir “sivil otoriterleşme” meselesi olacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde anti-demokratik yöntemlerle demokrasi inşasının örneği yoktur. Söz ettiğim medyaya baskı, ifade özgürlüğünün önünde engeller, devlet imkanlarıyla telefon dinlemeler, devlet içinde gizli yapılanmalar ve demokrasiyle bağdaşmayan “astığım astık, kestiğim kestik” lider portresinin iyice yerleşmiş olmasıdır. 13 Eylül’de bunlar hâlâ demokrasi önünde ciddi engeller olmaya devam edecektir.
BATI’YLA İLİŞKİLER
Referandum sonrası Türkiye acilen Batı’yla örselenen bağlarının inşa etmelidir. Bunun demokrasiyle doğrudan ilgisi var. Batı ittifakı dışında kalan, alternatif arayışları olan bir Türkiye’de demokrasinin garantisi yoktur. Batı mükemmel olmayabilir ama arzuladığımız açık toplum modeli sadece orda vardır.
‘Başbakan’ın mitingleri olumsuz etkilemeye başladı’
Adil Gür’e göre, Tayyip Erdoğan’ın mitinglerinde kullandığı üslup da Evet oylarını olumsuz etkilemeye başladı: “Eskiden Sayın Başbakan miting yaptığında, seçtiği konuya bağlı olarak trend yukarı giderdi. Ama son dönemde mitinglerin olumlu değil olumsuz etkisi olduğunu görüyoruz. Bunda en önemli neden, konuşma metninin dışına çıktığında kullandığı sert söylemler. Bu insanları tedirgin ediyor. Başbakan neden bu kadar sinirli ve gergin, diye düşünüyor, altından bir şeyler arıyorlar.”
‘Erdoğan’ın Çankaya provası’
Adil Gür’e, 13 Eylül’de Evet ya da Hayır çıkmasının “Abdullah Gül açısından ne anlam ifade edeceğini” soruyorum. “Ne alakası var?” diyeceksiniz. Şöyle... AK Parti, şu zamana kadar Gül’ün görev süresinin 2012’de mi 2014’de mi biteceği sorunu bilerek ve isteyerek muallak bıraktı. Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’ya ilgi duyduğunu, Cumhuriyet’in “seçimle başa gelen ilk cumhurbaşkanı” olmak istediğini biliyoruz. Ancak Erdoğan’ın 2012’de Çankaya’ya çıkmasının önünde iki engel var. Biri, Abdullah Gül’le olan hukuku. Gül’ün gönlünü kıran, ezip geçen bir hamleyi kendine reva görmeyecektir.
Ama ikinci ve daha önemli neden, Erdoğan’ın aynı anda Türkiye’nin hem en popüler hem de en sevilmeyen siyasetçisi oluşu. Evet, Erdoğan en çok oy alan siyasi lider. Ancak AK Parti içinde yapılan araştırmalarda, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya seçilmesi, Erdoğan’ın seçilmesinden daha kolay gözüküyor. Neden? Çünkü Erdoğan’ın bir o kadar da sevmeyeni var. Toplumu bölen bir figür. Oysa daha yumuşak bir siyasi çizgisi olan Gül, AK Parti dışı başka partilerin seçmeninden de oy alabiliyor.
Bu durum, Ak Parti yöneticilerinin dikkatinden kaçmıyor. İşte bir hayli kişiselleştirilmiş ve “Tayyip Erdoğan’ı beğeniyor musun, beğenmiyor musun?” oylamasına dönüşmüş olan bu referandum, ister istemez Erdoğan’ın Çankaya serüveninin de bir sınavı olacaktır.
Bu gözlemimi Adil Gür’e aktardığımda şöyle yanıtladı: “Ben bu referandumu anayasa oylamasından daha çok Tayyip Bey’in 2012 ’deki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bir güç gösterisi olarak görüyorum. Evet çıkarsa, partide 13 Eylül’den itibaren Sayın Gül’ün görev süresinin 2012 ’de bittiği dillendirilmeye başlanacaktır. Bu yüzden referandum bir şekilde Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığı seçiminin provasıdır...”
Katılmamak mümkün değil...