Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Habertürk-Show TV, Bloomberg TV ortak yayınında Veyis Ateş'in sorularını yanıtladı.
Erdoğan, Galatasaray’da Hakan Şükrü ve Arif Erdem’in ihraç edilmesine ilişkin olarak “Buradaki olay sadece aidata dayalı bir olay olarak değerlendirilmesi bana çok hafif gelir. Niye çok hafif gelir? Bu kişiler şu anda Türkiye’den kaçmış mıdır, kaçmıştır. Niye kaçmıştır? Demek ki FETÖ ile iltisaklı oldukları belgeler var. Bu belgelerin olduğunu bildiği için de kaçma yolunu uygun bulmuşlar. Bundan güzel delil olur mu? Yargılanırsın, mahkeme kararını verir, hüküm verirse girer yatarsın. Burası senin vatanın. Bunlar Türkiye’yi vatan olarak saymayanlar. Doğrusu Galatasaray Yönetiminin aldığı kararın aidata bağlı olarak almasını hafif buluyorum. Aidat artı FETÖ bağlantısıdır” ifadelerini kullandı.
Die Welt muhabiri Deniz Yücel'in tutuklanmasıyla ilgili Almanya Başbakanı Angela Merkel ile konuşmasını tekrar hatırlatan Erdoğan, "Merkel'e 'Bizde mahkemeler sizin gibi değildir, bağımsızdır' dedim" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Rusya ile YPG arasındaki yakınlaşmaya ilişkin bir soruya "Bizim tabii askeri noktada üç genelkurmay başkanı birbirleriyle bir görüşme yaptı. Görüşmede kendi aralarında devam ettiriyorlar. Bizim Putin’le bir görüşmem oldu. Henüz Trump ile görüşme yapmadık. Orada askeri olarak genelkurmay başkanları görüştüğü için gerekli bilgiler geliyor. Bizim Bab’dan sonra Münbiç’e yaklaşmış durumdayız. Obama’ya söylediğim şeyler vardı. PYD-YPG bunlar Münbiç’te kalmayacak. Burayı terk etmeleri lazım. Bunun ikisi de terör örgütüdür. Bu terör örgütüyle sizin iş tutmanızı NATO işindeki ittifak ortaklığımıza uygun görmüyoruz. Siz bir terör örgütüyle iş tuttuğunuz zaman bu uluslararası hukuk açısından doğru değil. Şu ana kadar bu konuda mesafe alabilmiş değiliz. Bu iki terör örgütüne de ciddi manada silah veriliyor. Bunların bazı silahları da DAEŞ’e geçiyor. Burada gönlümüz şunu arzu ediyor, insani yardım adı altında Münbiç’te bayrak dalgalandırmalar doğru değil. 16 Nisan bu konuda da bizim için önem arz ediyor" yanıtını verdi.
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
27 Mart 1994'ü hatırlatmanız sebebiyle teşekkür ediyorum ve İstanbul gibi bir güzel şehre, muhteşem şehre 1994'ün 27 Mart'ında belediye başkanı olarak göreve başlamak mutluluk vesilesiydi. İstanbul zor koşullar yaşamış bir şehirdi. CHP'den devraldık. Ve o zaman İBB'nin 2.5 milyar dolar borcu vardı. Sadece finans olayı değil, İstanbul susuzdu, çöp dağları vardı, hava kirliliği vardı. Bizler süratle yoğun bir çalışmayla bir taraftan belediyenin finans yönetimini öncelikle ele aldık. Finans yönetiminin yanında insan yönetimini ele aldık ve tabii insan yönetimiyle finans yönetimi başarılı şekilde ele alınınca süratle mesafe aldık.
Aklımda kaldığı kadarıyla o zamanlar doğalgaz İstanbul'un geneline yaygınlaşmış değildi. 50 bin haneye ulaşmıştı ve 'süratle hava kirliliğini çözebilmek için doğalgazı yaygınlaştırmak gerekir' dedik ve ana hatları yaygınlaştırmak için adımlarımızı attık. Vatandaş doğalgaza girmekten çekiniyordu. Maliyetinin yüksek olduğunu düşünüyordu. Biz de 'Hayır bunun maliyeti aslında yüksek değil. Birçok şeyden kazanacaksınız. Evinizin içerisindeki temizlik, her yere onun yaygınlaşması birçok şeyi size geri iade edecek'. Ve vatandaş yaşadıkça anlamaya başladı. Bizler de bu adımı attık ve hava kirliliği, öbür taraftan çöp dağlarını yok etmeye başladık. Ama çöp dağlarını yok ederken şehir içinde belli merkezler kurmak suretiyle o istasyonlarda çöpü topluyor, sonra da şehir dışındaki yok etme merkezlerine götürüyorduk.
Suda bir sektör oluştu. Nasıl benzin istasyonları varsa su satış istasyonları vardı. Plastik bidonlar o ara ciddi manada yaygınlaşmıştı. Çünkü evde su akmıyor. Bir de şu anda nasıl pet şişelerde su içiyorsak icadı öyle başladı. Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel Eroğlu'nu o zaman İSKİ'nin başına getirmiştim. İSKİ yolsuzluklarla anılmış bir kurumdu. Bizden önce CHP zihniyeti Yalova'dan Kuruçeşme'ye tankerlerle su getirip dağıtacakmış. O getirdiğin su Beşiktaş ilçesine anca yetişir. Suyla birlikte İstanbul'un zenginlikleri meydana çıkmaya başladı. İstanbul'un var olan zenginliği var. Farkında olmayan CHP zihniyeti bunu götüremedi. Şu anda olduğu gibi. Önce konuyu hazmedeceksin. Önce teşhis, sonra tedavi.
Sayın Kılıçdaroğlu bu maddeleri okumamış. 18 maddeden haberi yok. Cumhurbaşkanı 5+5 iki dönem seçilir. İkinci dönemde 'Cumhurbaşkanı Meclis'i fesheder dedi' dikkat ederseniz. Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i feshi yetkisi yok. Dürüst ol, yalan söyleme. Dinleyenler de zannediyor ki Cumhurbaşkanı'nın fesih yetkisi var. Böyle bir şeyi niye söylüyorsun?
Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i fesih yetkisi yoktur. Meclis'in bir erken seçim yapma yetkisi var mıdır? Böyle bir karar alabilir mi? Meclis'in böyle bir karar alma yetkisi var. Ama bunu Meclis alır. Cumhurbaşkanı'nın talebiyle değil. Bunun için de oranlar var. Meclis o oranı yakalayamadığı takdirde böyle bir yetkisi de yok.
OHAL ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı, tamam OHAL kararı için adım atar. Ama bunu attığı zaman Meclis'e gider ve Meclis bu OHAL kararını ne yapar, onar. Veya onaylamaz. Onadığı takdirde OHAL devreye girer. Onaylamazsa devreye girmez. 'Ben yine bunu uygulamaya koydum' böyle bir şey diyemez. Aynı sapıtmayı şunda da yapıyorlar; 'kararnameyi kanunların üzerine çıkarıyor' açıklamaları var. Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ne yasa ne de anayasa üzerinde hükmü yoktur. Hakkında anayasal ya da yasal bir madde varsa kararname çıkaramaz Cumhurbaşkanı. Velev ki çıkardı, Cumhurbaşkanı olmayan bir konuda kararname çıkardıysa parlamento gerekirse münfesih hale getirebilir. Güçlü, denetim mekanizması ağır olan bir parlamento var. Bu zat'ın hiç haberi yok. Sınırsız başkan yardımcısı atamaktan bahsediyor. Bin 500'e kadar başkan yardımcısı. Böyle çocukça bir yaklaşım olur mu? Biz 36 bakanla devraldık ve aldığımız 36 bakanla, Başbakan dahil 25 kişilik kabine oluştu o zaman. Şu anda da ya 27'dir, ya 28. Herkese lütufta bulunan iktidarlar oluşturmadık. Tek başına hükümetin güzelliği burada.
Yalan zaten makine gibi çalışıyor, ve bizim anlattığımız örnekler bunları yalanlıyor. Böyle bir şey olamaz. Bunu 16 Nisan teyit edecektir. Sonrasında bu dönem içerisinde de zaten mevcut kabine, mevcut hükümet 2019 Kasım'ına kadar bu işi hayırlısıyla götürecektir. Hükümet kabinede değişiklikler yapabilir, birleştirebilir, şu olur, bu olur. Mevcut hükümetin tasarrufudur. Benim bir tasarrufum yok. Hükümetle bazı görüşmeler yaparak yenilemelere gidilir, gidilmez, sayın Başbakan'la aramızdaki görüşmeyle alakalı bir konudur. Salt şahsımla olan tasarrufla yapamam.
Bu muhtarlar meselesi... Orada yine bir gaf yaptı. Tayyip Erdoğan şu anda Külliye'de 16 bin muhtarı millet adına ağırladı. Biz davet ederiz, orada İçişleri Bakanımız kendileriyle konuşur. İçişleri bakanlığındaki belirli birim muhtarların sorunlarını takip eder. Daha sonra bir yemek yeriz. Daha sonra da her ilin muhtarları ile resim çekilir. Hediyelerini veririm ve uğurlarım. 16 bin muhtarla bunu yaptım. Hedefim 55 bin muhtarla bunu yapmak. Bunların içinde asla şu partili bu partili yok.
Bir diğer konu. BM Genel Kurulu'ndaki ifadeyi gördünüz. Bu zatın BM genel Kuruluna kimlerin katıldığından bile haberi yok. Oraya liderlerden çok atanmışlar geliyor.
18 yaşındaki gençlerimize büyük bir hakaret olarak görüyorum. Kaldı ki 18 yaş olarak sınırlı değildir. Şimdi ise 18-25 yaş arası gençlik bundan istifade edecek. Sadece bundan değil. Bu yaş grubunda AB'nin ortalaması yüzde 73. Biz bu işe çok çok geç kaldık. Şöyle bi tarihimize bakalım ya. Fatih'e bakıyorsun 23 yaşında çağ kapatıp çağ açıyor. Seçme yaşı olarak 18'i veriyorsun seçilme olarak vermiyorsun. Bakan olmaya bakıyorsun, 22-25 yaşında bakanlar tanıyorum ben. Niye gençlerimize güvenmiyoruz ya? Bizim genç yaşta parlamentoda olan arkadaşlarımızın bir çoğu esnaf. Partimizin gençlik kollarından girmiş seçilmiş ve gelmiş. Diyor ki vekil olacak. Olduktan sonra 2 senede emeklilik hakkını kazanacak. Ayda 10 bin lira maaş alacak ve emekliliğini böyle devam ettirecek. Bi defa 23 yıl prim ödeyecek. Erkeklerde 65 yaşına gelmeden maaş alamaz. Bayanlarda da 60. Ondan önce alamaz. Parlamento görevini askerlikten daha kolay görmüyorum. Kaç kişi burada muaf olacak. 3 kişi 5 kişi. Burada milletvekiline böyle br hakkın tanınmasını ben vatani bir görev olarak düşünüyorum. Arkadaşlarım da buna katılıyordur.
Bizim mevcut anayasamızı, kanunlarımızı tek başına, tek adam değiştirme yetkisine sahip mi. Tek başına bunları değiştirmeye yetkisi olmayan bir kişi nasıl oluyor da teşkilat şemasını değiştirebiliyor?
Onun değiştirebileceği yerler yasalarda yazar. Mevcut anayasada 104. madde. Orada cumhurbaşkanının görev alanları bellidir. Gelecek olanda da bellidir. Lokantaları kapatmasından tut da, ne bileyim birçok yerlerdeki ilgili ilgisiz görevden almaya varıncaya kadar... 5 yıl güvenoyu, millet sandığa gider ve sandıkta kararını verir. Şu anda olduğu gibi... Belki Kılıçdaroğlu'nu rahatsız eden odur, akşam yat, sabah kalk gensoru yok artık. 16 Nisan'da milletimiz 'Evet' derse hükümetler gensoru belasından kurtulacak. Çünkü çalıştırmıyor. İki de bir güvenoyu yok. 5 yılda bir sandığa gelir, millet kal derse kalırsın, değiş derse değişirsin.
Genel kurulda ayak ısırmaya varıncaya kadar, bayan milletvekilinin burnunu kırmalar... Bunu ortadan kaldırdığımızda parlamento çok daha sağlıklı çalışacak ve kucaklama hakim olacak. 16 Nisan'dan sonra Kasım 2019'a kadar ben zaten görevimin başındayım. Bir değişiklik olmayacak. Hükümet de görevinin başında. Şu anda yasalar neyse, yine bu yasalar çerçevesinde adımını atacaktır. ABD'de Trump sağlık reformuyla ilgili ne dedi, 'kaldıracağım' dedi. Ne oldu? Kaldırabildi mi? Kendi partisi aleyhte aldığı kararlarla şu anda Trump'ın bu adımı engellendi. Belki de Obama veya onun partisi işbaşında kalsaydı Obama'nın attığı adım devam edecekti. Trump'ın atmak istediği adım engellendi. Denetim gücü var demek. Kendi partiniz de olsa parlamentonun işine gelmiyorsa sizi engelleyebilirler. Bu kurumların hepsi anayasa teminatı altındadır. Bunlarla ilgili 'keyfim elverdi' diye bir şey yok. 5 keçiyi güdemeyecek adamlarla bu iş yürümez.
Bu beyefendi Türkiye'de SSK'ya bağlı hastaneleri yönetti mi? SSK Genel Müdürlüğü yaptı. O dönemdeki hastanelerin halini sizler de herhalde izlemişsinizdir. Bilmiyorum sizin arşivinizde var mı? Bir SSK'yı yönetirken '10 sene öncesine göre, şu anda geriyiz' diyor.
Rahmetli Savaş Ay 'Siz genel müdürsünüz ama. Bu işi ileri götürmeniz lazım. Niye yapmadınız?' diyor. Düşünün sağlam giren hasta çıkar.
Yatırım planları vesaire bürokratların değil diyor. Yahu bürokrat yatırımla ilgili planı her şeyi hazırlar, bağlı olduğu siyasiye sunar. Sen ne yaptın? Sen böyle bir şeyi yapmadın ki. Kaldı ki kendi imkanları dahilinde başarılı bir bürokrat en azından hijyenini kontrol altına alır. Sende böyle bir şey de yok. Beyefendi belki Ankara'dan hiç ayrılmamıştır. Bütün serum şişelerinin nasıl atıldığını gördük. Böyle bir hastane düşünülebilir mi? Bir de şimdi bakın hastanelere. Nüfus 80 milyon oldu. Sadece şehirlerde değil ilçelerde hastane kurduk. Bir taraftan da 'bunlar yeterli değil, doktor yetiştirmemiz lazım' dedik, salt sağlık üniversiteleri kurduk. Diş hekimi, eczacı yetiştirelim diye adımlar atıyoruz. Beyefendinin böyle bir raporu var mı? Böyle bir raporu olsa dahi senin elinde görevin var arkadaşım. Sen o hastaneyi inceleyeceksin. Sana verilmiş bütçe var, onu kullanacaksın. Ama para yönetmekten anlayan biri değil. Anlasaydı görürdük hastanelerde. Biz de işin başına geldiğimizden beri bu hastaneleri yapıyoruz değil mi? Sadece kendi bütçemizden yapmıyoruz. Şehir hastanelerini kamu-halk ortaklığı ile yapıyoruz. Çeşitlendirmek suretiyle şu anda hastaneyi X şahsa ihale ile veriyoruz. Sonra 15-20 sene neyse oranın bütün işletme olayı onun vasıtasıyla olacak. Biz doktorları vereceğiz, hemşiresini vereceğiz ama bütün bakımı onlara ait. Mersin, Yozgat, Isparta'yı görün.
Bu özel sektöre ait olan hastanelerle SGK'nın anlaşmaları var. Bunlarla da bunu artırdık. SGK hastaneleri bize önceleri 'devlete bu işi vermeyiz' dediler. 'Alacağız'. İşçi sendikaları 'vermeyiz' dedi, 'alacağız'. Çift başlılık, çok başlılık olmaz. Bu iş tek merkezden yürüyecek. Yasal düzenlemesini yaptık. At binenin, kılıç kuşananındır. Buralara öyle geldik. Burada çok başlılığı ortadan kaldırmak önemli. Başbakan ayrı, Cumhurbaşkanı ayrı havada olursa bunları yaşadık biz. Bunların olmaması için, ki kendisi geçenlerde 'Başbakan ayrı, cumhurbaşkanı ayrı partiden olur ve birbirleriyle kavga ederse yönetim nasıl olacak, millete anlatmıyorlar' diyor. Bu kavga olmasın diye bunu yapıyoruz.
Biz zaten bu ayrım olmasın, tek seslilik olsun diyerek bunu birleştirmenin adımlarını atıyoruz. Dersini çalışmamış. Artık Başbakan yok ki ya. Cumhurbaşkanı var. Kendisi için yeteri kadar başkan yardımcısını atayacak, bakanları atayacak ve böylece hizmette konsensüs meydana gelecek. Bu adımı atmanın aynı zamanda projesidir bu proje.
Henüz işin heyecan dolu günleri yaşanıyor. Bizler sahadayız. Başbakan, bakanlar hepsi arazide. Dün İstanbul'un 3 tane ilçesindeydim, bugün 2 ilçesindeydim. Aynı zamanda kapalı salon toplantılarını yaptım. Yağmur ve soğuğa rağmen meydanların heyecanını çok iyi gördüm. Bugün bile meydanlar çok iyi. Dün, pazar, çok çok iyi, muhteşem. Aynı haberleri sayın Başbakan'dan da dinliyorum. Şu anda ibre yükselişte. Daha iyi olacağı kanaatindeyim. Çünkü 'Hayır' diyenler neden 'Hayır' dediklerinin izahını yapamıyorlar. Ellerinde buna yönelik veri yok. Kandil'deki teröristler 'Hayır' diyor diye mi 'Hayır' diyecekler. İmralı'daki terörist başı, Pensilvanya'daki FETÖ'nün başı 'Hayır' deyin diye çağrıda bulunuyor diye mi 'Hayır' diyecekler. Bu önemli. 'Evet' demenin gerekçeleri var ama 'Hayır' demenin yok. Bütün bu 'Hayır' diyenlerle beraber hareket etmek 'Hayır' ifadesini kavrama anlamına gelmez. Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da, İsviçre'de yapılanlar ortada. Yahu seçim Türkiye'de oluyor.
Türkiye'de yükselişi bunların kabul etmesi mümkün değil. Türkiye ciddi bir sıçramanın içinde. Büyüme oranlarına bakıyorsun Avrupa ülkelerinden daha iyi konumdayız. Türkiye yatırımlarını durdurmuyor. Bunların işine gelmiyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notların hiçbirisi tutmadı, hiçbirisi Türkiye'ye yatırımı durdurmadı. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü yapıldığı zaman 'Hayır' dediler. Fatih Sultan Köprüsü'ne 'Hayır' dediler. Yavuz Sultan köprüsüne başladık 'Hayır' dediler. Marmaray'a 'Hayır' dediler. Avrasya Tüneli'ni yaptık 'Hayır' dediler. Osmangazi Köprüsü'nü yaptık 'Hayır' dediler. Bütün güzel işlere 'Hayır' diyerek karşı çıktılar. Biz dinlemedik, yaptık geçtik. Çanakkale Köprüsü'nün temelini attık. Yüzde 50, yüzde 50 Kore - Türkiye işbirliği. Yaklaşık 11 milyar TL'ye mal olacak bir köprü ve dünyanın bir numarası. Böyle bir köprü yapılıyor, yürüyor ve inşallah 2023'e varmadan hizmete girecek.
Boğazın altından inşallah 3 katlı tüneli geçeceğiz. İki katı otomobil, bir katı hızlı tren. Bu arada Kanal İstanbul'a başlayacağız. Bunların altyapısı hazır. Bu adımları atmak için 'tek adam anlayışı' diyorlar ya, o değil. İstişareye dayalı bir otoritenin oluşması önemli. Bu olduğu zaman çift başlılık olmaz. O zaman da netice alırsınız. Avrupa bu gidişimizi kendisi için en büyük tehlike görüyor. Şu anda biz dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz. Önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde ilk etabı açılacak. Yıllık yolcu kapasitesi 90 milyon.
Şimdi dünyada havacılıkta bulunanlar, bundan memnun olur mu? Burası önemli bir hat. Buradan gelip icabında birçok yerlere gidecekler. Bu rahatsız ediyor. Biz ise bu noktada kimseyi dinlemiyoruz. 5 firmanın 5'i de Türk. Krediyi şurdan burdan bulmuşlar ama ilk etapta Türk bankalarıyla bu iş başladı. Sonra yabancılar da dahil oldu. Türkiye'nin gücü var bu işi başarıyor, başaracak. Çanakkale'de olduğu gibi böyle devam edecek. Boğaz'ın altından geçecek üç katlıda, Kanal İstanbul'da bunlar hızla devam ediyor.
'Hayır' diye düşünenler şunu söyleyeceğim. İsviçre'de senin cumhurbaşkanının posterini İsviçre parlamentosunun önünde sergileyip, şakağına silah dayayan ve o organizasyonu yapan, onların sosyalist partisi ile Türkiye'deki PKK, DHKP-C uzantıları birlikte yapıyorlar ve onların polislerinin nezaretinde yapıyorlar. Ya utanmayacak mısınız? Bunu yapıyorlar ya. Ben senin cumhurbaşkanın olarak, beğenirsin beğenmezsin, 14 yıldır hizmet verdim, veriyorum. Yaptığımız hizmetler ortada. Şöyle bir başımızı iki elimizin arasına alalım ya. Ne yaptık? Hangi hayat tarzınıza müdahale ettik? Tam aksine bizim hayat tarzımıza müdahale edildi. Bunları sabırla geçiştirdik. Birçok arkadaşımın kızları, vesaire bu ülkede kendi ülkemde üniversitelerde okuyamadı. İnancı gereği başını örtmek istedi, örtemedi. Kızlarımı mecburen ABD'ye gönderdim. İmkanım vardı gönderdim. Oraların en kaliteli üniversitelerinde okudular. Benim ülkemde özyurdunda garipsin, özyurdunda parya muamelesi yapıyorlar. Ama bunlar kalmadı. Bütün evlatlarımız istedikleri üniversiteye gidiyor. Kol kola caddelerde her yerde görüyorum. Neydi derdiniz ya? Tutturmuşlar 'tek adam'. Tek adam arıyorsa cumhuriyet tarihine bir bak. Gazi Mustafa Kemal tek başına yönetmedi mi? Biz öyle yönetelim derdinde değiliz. Ama İnönü'yle kavgalıydı. Onlar dahi geçinemediler. Bu belge ortada. Bu böyle yürümüyor. Gelelim İnönü'ye. İnönü aynı durumu yaptı ve başbakanıyla geçinemedi. Ne zamana kadar bu iş böyle devam etti? Rahmetli Menderes'e kadar. Olay 10 yıl sağlıklı şekilde devam etti. Neticesinde ne oldu? Rahmetli Menderes'i iki arkadaşıyla beraber ipe götürdüler. O zamanki ana muhalefet bu yapılanlar karşısında demokratik davranabildi mi? Diyemedi. Düşünün CHP'nin tek başına iktidar olduğu yıllar manidardır. CHP'nin parti il başkanları aynı zamanda valiydi. Çok ilginçtir. O dönemlerden geliyoruz. Bugünün CHP'sine soruyorum. Sizin geçmişinizde siz il başkanlarını illere vali olarak tayin ettiniz. Sizin demokrasi anlayışınız bu. Ama AK Parti'nin böyle bir derdi yok.
Almanya her şeyden önce son dönemdeki bakanlarımızın, milletvekillerimizin giriş-çıkışlarında adeta işin koordinatörü konumunda. Tabii kendileri bunu izah edemiyorlar. Biliyorsunuz Şansölye buraya geldiğinde bir şey söyledim. Ben size 4500 PKK dosyası verdim. Ne oldu bunun neticeleri? Cevap yok. O benden sadece çifte vatandaş olan terörist - ajan gazetecinin serbest bırakılmasını istedi. 'Siz onu denize nazır rezidansınızda ağırlıyorsunuz' dedim. 'Söyleyin ona çıksın mahkemeye'. Bizde mahkeme sizdeki gibi değil, daha bağımsız. Kararını verir ve hareket ederiz. Yeni düzenlemede yargıda bağımsızlığın yanında tarafsızlığı da koyuyoruz. O gazeteci de şimdi tutuklanmış vaziyette. Binlerce teröristi kendi ülkesinde barındırıyor, mali kaynaklar temin ediyorlar. Polis araçlarının içinde terör örgütünün mensupları oturuyor ve oradan terörist başının posterlerini sallıyorlar. Araç polis aracı. Elimizde belgeleri var. Kalkıp da BND'nin 'onun arkasında onu görmüyoruz' demesi onu haklı çıkarmaz. 15 Temmuz darbesini sağlıklı şekilde görmeyenin sağlığından şüphe ederiz. Bütün belgeler, her şey içeride. Bütün failler cezaevinde sen kalkıyorsun arkasında onun olduğunu zannetmiyorum diyorsun."
Atatürk'ün hafıza kayıtlarını okuyacak kadar özellikleri mi var? Ne alakası var bunun Atatürk'le. Türkçe öğrenmeye başlamışlar. Bunun, bunlarla alakalı yanı manidar. Atatürk'le bu görüşmeyi nasıl yaptılar? Tam aksi ben desem ki Atatürk kalksa bu düzenlemeye kendisi de böyle yaşadığı için Evet derdi. Çünkü Atatürk bizim yapmak istediğimizi yaptı. İnönü ile geçinemedi. En önemli mesai arkadaşıydı. O da damdan düşenlerdendi.
Buradaki olay sadece aidata dayalı bir olay olarak değerlendirilmesi bana hafif gelir. Çünkü bu kişiler şu anda Türkiye'den kaçmış mıdır, kaçmıştır. Niye kaçmıştır? Demek ki FETÖ ile ilişkili oldukları belgeler var. Ve bunu bildikleri için de bunlara Türkiye'den kaçma yolunu uygun bulmuşlardır. Bundan daha güzel delil olur mu? Suçlu değilsen kaçma. Burada olanlar var şu anda. Yargılanırsın mahkeme kararını verir. Hüküm giyersen girersin yatarsın aslanlar gibi burası senin vatanın. Ama bunlar Türkiye'yi vatan olarak telakki etmeyenler. Bunların hakkında konuşulanlar var. Benim konuşmam doğru olmaz. Bunlar var ki kaçıp gitmişler. Doğrusu Galatasaray yönetiminin aldığı kararın aidata bağlı olarak alınmasını hafif buluyorum. Aidat + FETÖ bağlantısıdır. En kötü ihtimalle yargılandıkları yerden bilgi ister ve kararını verirdi. Çok daha asil bir duruş olurdu. Şu andaki süreci geçiştirme anlamındadır. Salonda olan şeyler falan da ayrıca çirkin yaklaşımlardır. Temenni ederim ki Galatasaray yönetimi eksik kalan kısmını da geçiştirmiş olur. Bu iki kişinin duruşları yeni değil, daha da farklı şeyleri var.