Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Salı günü (31 Mart 2015) Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisinin sistem çökmesinden kaynaklandığını belirterek, “Ne olursa olsun yaşanan affedilir bir olay değildir. Türkiye gibi bir ülkede böyle bir olay yaşanmamalıdır” değerlendirmesini yaptı.
Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın ölümü sonrası adliyelerdeki güvenlik zaafiyetine dikkati çeken Erdoğan, özel güvenliğin yerini polisin alması gerektiğini söyledi:
"Özel güvenlik bir kenara konulmalı. Nasıl kuruldu soru işareti. Birçok kurumda artık özel güvenlik tarih olmalıdır. Bunlar olaylara zaten müdahale edemez. Korkar, kaçar. Şimdi ben böyle söyledim diye rahatsızlık duyanlar olabilir. Bunların içinde yaşı vesairesi müsait olanlar varsa zaten emniyete alımlar yapılıyor, gider emniyete müracaat ederler."
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Bir savcının Berkin Elvan üzerinden katledilmesi hiç kimsenin içine sindireceği olay değil” sözüne ise şu yanıtı verdi:
“Berkin Elvan’ı ‘Bakkala ekmek almaya gidiyordu’ diye tanımlayan sen değil miydin? Bakkala ekmek almaya gittiğine dair bir belgen var mı? Biz emniyetin tüm belgelerini açıkladık. Elinde sapanla, demir bilyeyle terör örgütünün içerisinde nasıl resimlerinin çekildiği, bunların hepsi açıklandı. Fakat, hâlâ bunu istismara devam ediyor. Onu asıl istismar eden sen oldun. Mezarına demir bilye atan malum. Bunların hepsini gördük.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Slovenya, Slovakya ve Romanya'yı kapsayan gezisinde kendisine eşlik eden gazeteciler arasında bulunan Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'ün "Özel güvenlik tarih olmalıdır" başlığıyla yayımlanan (3 Nisan 2015) yazısı şöyle:
Gezimiz esnasında ülkemizde yaşananlar üzüntü ve hüzün verici. Malum, İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı'nda meydana gelen hadise, Mehmet Selim Kiraz savcımızın odası basılmak suretiyle oradaki uzun süreli görüşmelere rağmen sonunda başına 3 mermi, kalbine 1, belden aşağısına 1 olmak üzere 5 mermi ile şehit edilmiş olması, özellikle çözüm sürecinin hassasiyetle devam ettiği sürece aynı zamanda vurulmuş bir darbedir diye düşünüyorum.
‘Benim yaklaşımım belli’
Olayı sadece malum terör örgütü bazında düşünmüyorum. Bu da bir başka terör örgütü. Ama şunu biliyoruz ki, bu terör örgütünün geçmişi, malum terör örgütünden daha eski. Tabii istismara konu olan durum da hepinizin malumu. Bu konularla ilgili ilk başından itibaren benim yaklaşımımı zaten biliyorsunuz. Yani, burada her zaman söylediğim şey, bu kadar saf olmaya gerek yok. Saf niyetle de buna bakmayalım demiştik. Ve gerekçelerini nereye getirip dayadıkları ortada.
‘Milli duruş sergilemediler’
Tabi, gönül arzu ederdi ki, bugün siyasi partilerimizin liderleri hepsi bu cenaze merasiminde bulunsunlar, bir milli duruş sergilesinler. Ne var ki, iktidar partisinin dışında kimse oraya gitmemiş; bazı siyasi partiler maalesef gitmemekle kalmayıp buradan acaba siyaseten ne çıkarırız bunun gayreti içine girmişlerdir. Bir taraftan istihbarat teşkilatına yönelik açıklamalar, diğer taraftan avukatlar nasıl bunları içeri soktu yaklaşımı.
‘Herkesin üstü aranmalı’
Ben yıllardır avukatların üstünün aranmasını savunan birisiyim. Bunları söylediğimiz zaman bize diğer siyasetçiler hep saldırmışlardır. Nitekim bugün de işi avukatlara “Cüppelerinizi çıkarın ve rahat rahat içeri girin, size kimse birşey yapamaz" noktasına getirmişlerdir. Ki ben, o düşüncede değilim. Artık adalet saraylarına, neresi olursa olsun, -dünyanın genelinde bu böyledir- avukatların da aranarak girmesi lazım. Aranmadan asla... Diğer görevliler de aranmalı...
‘Bu işi emniyet teşkilatı yapmalı’
Ve ben şunu da söylüyorum, büyük ihtimalle hükümet de bu konuyu masaya yatıracaktır. Özel güvenlik teşkilatlarının gözden geçirilmesi lazım. Bence tarihi bir karar olacaktır belki de ama bunu bir tavsiye olarak da söylemiş olabilirim. Yani, Türkiye'nin bir emniyet teşkilatı var. Türkiye Cumhuriyeti, emniyet teşkilatıyla buralarda polislerimizle veya değişik bir şekilde yine emniyet teşkilatı adalet saraylarına yönelik bir koruma teşkilatını kendisi kurmalıdır. Özel güvenlik kaldırılmalıdır. Çünkü, özel güvenlik teşkilatlarının birçok yerde hangi amaçla kimler tarafından, nasıl kuruldukları hepsi soru işaretidir. Bu bakımdan burada hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bunları ayrıca yine konuşacağız.
‘Herkes X-RAY'den geçmeli’
Nitekim Vatan Caddesi'nde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nü tarayan bir kadın teröristi orada yine polislerimiz öldürmüşlerdir. Nerede, ne gibi eksikler var bakacağız. Herkes X-Ray'den geçmek dahil aranmalı. Özel güvenlik bir kenara konulmalı.
Sadece adalet saraylarında değil, birçok kurumlarda artık özel güvenlik bana göre tarih olmalıdır. Hatta stadyumlarda, hastanelerde görev tümüyle polislere bırakılmalı. Hastanelerde de zaman zaman mafyanın birçok teşebbüsleri oluyor. Onun için oralarda taşın altına vücudunu koyacak insanlara ihtiyaç var. Emniyet teşkilatımız bu konuda deneyimiyle, tecrübesiyle bu işleri yapacak güç ve kabiliyettedir.
‘Uygulamadan netice alamadık’
Ben, özel güvenliğin tamamen kaldırılmasını arkadaşlarıma teklif edeceğim. Onların çoğu emekli zaten... Biz şu ana kadar özel güvenlikten çok ciddi neticeler alamadık ki. Elinde taşıma ruhsatı olan silahı olan varsa, hepsi geliyor buralarda görev alıyor. Veya elinde sadece cop var. Bunlar olaylara zaten müdahale edemez. Korkar, kaçar. Şimdi ben böyle söyledim diye rahatsızlık duyanlar olabilir. Bunların içinde yaşı vesairesi müsait olanlar varsa zaten emniyete alımlar yapılıyor, gider emniyete müracaat ederler.
‘Muhalefet hüznümüzü artırdı’
Bizim hüznümüzü özellikle gerektiren bir konu da şu olmuştur. Anamuhalefet partisinin başındaki zat (Kemal Kılıçdaroğlu), Twitter hesabından bir açıklama yapıyor, “Savcının göz göre göre rehin alınmasını izleyen hükümet, orada duruyor ve bunu göz göre göre izliyor. Ve istihbarata sormak istiyorum. Bayrak, flama, silah, plastik kelepçe gibi eylem araçlarıyla adliyeye nasıl girdiler?" diyor. Ama aynı parti, cüppeli olanlara müdahale edildiği zaman da adeta yırtınıyor, “Cüppeli olanlara nasıl müdahale edersiniz?" diye... Oradaki özel güvenlik de büyük ihtimalle tabii buna böyle bakıyor.
‘Başka bir dünyada yaşıyor’
Çok daha enteresanı, “Bu malzemelerin adliyeye sokulmasında o gün yaşanan elektrik kesintisi etkili mi olmuştur" diyor ana muhalefet partisinin başındaki zat. Bir sorusu da şu: “Hükümetin kesinti sonrası söylediği ülke güvenliği ve bütünlüğünü sağlamak, görev tanımınızda var mıdır?" Ya başka bir dünyada yaşıyor. Bu konuyla ilgili olarak Başbakanlığım döneminde bu tanımları biz defaatle yaptık. Ama ülkedeki siyasi gelişmeleri veya hükümetin çalışmalarını takipten bu kadar uzak bir insan olamaz. “Bir ülkenin milli istihbarat teşkilatı, vazifesi olmayan işlerle uğraşırsa, cumhuriyetin savcılarının odası davul zurnayla basılır" diyor. Şu ifadeye bak. Şu anda davul zurnayla ana muhalefetin başı sokaklarda dolaşıyor. Bu olay sebebiyle şu ifadelerden ben onu anlıyorum. Bu kadar çirkin ve çılgınca bir yaklaşım...
‘Yeni Şafak'a bakın’
*Bir üst akıl mı var?
Onu siz bulacaksınız. Bakın, Yeni Şafak Gazetesi'nde (Fethullah Gülen'in ilişkilerini deşifre eden yayınları) yayınlanan belgeler taa ne zamanlara kadar uzanıyor. Buralara kolay kolay bu ülke gelmedi. Bakın nerelere, nasıl kayıtlar yapılmış... Kimler nerelerde, nasıl istihdam edilmiş. Hepsi ortada. Yani, bu oyunlar öyle 3 senede, 5 senede kurulmuyor. Bu tezgahların mazisi bayağı eski. Şu anda Avrupa'da birçok ülke, bakın Romanya paralel devlet yapılanmasında benim ofiste operasyona giren emniyet müdürü ile polis memurunu yargı istedi, hemen gerekli işlemi yapıp gönderdiler. Onların da bizden istediği Suriyeli iki kişi vardı. Bir tanesini yakalamıştık. Biz de onlara hemen iade ettik. Terörle mücadele budur. Ama bakın Avrupa'nın birçok ülkesinde, yani buna Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere, hepsi dahil. Bunlardan birçok PKK teröristi istedik, belgeleri de göndermek suretiyle, ne yazık ki vermediler. Hep oyaladılar. Temenni ederim ki bunları düzeltiriz.
* Kamuoyunda 'Çözüm sürecinden sonra PKK'nın yerine DHKP-C ikame ediliyor' algısı var...
İddiaların hepsi değerlendirilir. Ancak, PKK'nın yerine DHKP-C'nin ikame edilmesi tartışma konusudur. Bunlardan biri mezhep dayanaklı, diğeri ırk, etnik dayanaklı. Bunların iyi anlaşabileceklerine ihtimal vermiyorum. Ama ortak paydaları terör olduğu için üst akıl zaman gelir farklı yerlerde istihdam edebilir.
* Seçim öncesi 'Gezi' benzeri bir olay beklentisi yorumları vardı. Son olayları da birileri şekillendiriyor görüntüsü var. Bu tür krizlerin yaygınlaşabileceği endişesi söz konusu.
Arkadaşlar, ben hayata hiç böyle bakmadım. Biz dik duracağız, ama dikleşmeyeceğiz. Sizler de dik durun. Millet de dik durur. Neyle, fikrinizle, düşüncenizle. Kalemden daha keskin bir şey asla yoktur.
'Bu olayın Suriye ile ilgisi yok'
* Çözüm süreciyle mi ilgili sadece? Denklemde Suriye meselesi var, İran var.
Suriye'yi bu işe karıştırmayalım. Bu, kendi ülkemizin sorunu. Bence bu orayla bağlantılı bir olay değil.
* Üst akıl yok mu burada?
Üst akıl genelleme zaten... DHKP-C daha önce neredeydi? ABD Büyükelçiliği'ne gelenler nereden geldi? Üst akıl tabii ki var. Ama üst akılın şu anda şurasıdır, şuradan gelmiştir denemez. Değerlendirmeler sonrası bunları göreceğiz.
* Elektrik kesintisi, sabotaj, saldırı, her ne ise zamanlaması üzerinde durulacak mı?
A'dan Z'ye herşey gözden geçirilecek. Görüldüğü gibi, elektrik kesintisi birkaç saat içinde normale döndü. Ama bu affedilir birşey değil. Türkiye gibi bir ülkede böyle bir enerji kesintisi, hatta hatta buna çökme denir. Böyle birşey doğru değil. Failleri kimdir, nereden kaynaklanıyor, hepsi gözden geçirilecek.
* Seçime doğru giderken Türkiye'yi karıştırmak gibi bir provokasyon mu söz konusu?
Güvenlik noktasında İçişleri Bakanlığımız olsun, tüm polisiyle, jandarmasıyla hatta hatta sınır boylarında tabi karakollar ile TSK da dahil hep birlikte tüm tedbirler alındı, alınıyor ve alınacak. Bunun yanında Adalet Bakanlığı üzerine düşeni yapacak. YSK da bütün tedbirlerini alıyor. Arzumuz, isteğimiz en az hasarla, en sağlıklı bir demokrasi sınavını 7 Haziran'da Türkiye verebilsin.
* Burada DHKP-C taşeron mu?
(Kemal Kılıçdaroğlu) “Toplumda hangi görüşten olursak olalım, hangi inançtan olursak olalım, teröre karşı ortak tavır sergilemek zorundayız" diyor. Peki cenaze günü neredeydin? Gidip cenazede kendini gösterseydin. Bir milli birlik gösterisi yapsaydın. Niye orada yoktun? Bu sorunun cevabını vermen lazım. “Teröre lanet okumak hepimizin ortak görevi olmalıdır. Bir savcının katledilmesi, hele hele Berkin Elvan üzerinden katledilmesi hiç kimsenin içine sindireceği bir olay değildir" diyor... Berkin Elvan'ı “Bakkala ekmek almaya gidiyor" diye tanımlayan sen değil miydin? Bakkala ekmek almaya gittiğine dair bir belgen var mı? Biz emniyetin tüm belgelerini açıkladık. Elinde sapanla, demir bilyeyle terör örgütünün içerisinde nasıl resimlerinin çekildiği, bunların hepsi açıklandı. Onu asıl istismar eden sen oldun. Aynı örgüt o gün Burak Can'ı şehit etti. Aynı bölgede, Okmeydanı'nda. O da bir insanlık dersi verdi. Aynen Özgecan'ın babası gibi. Bakın hiç, herhangi bir ses duyulmadı.
‘Kendince MİT'e yükleniyor’
Bakın, terör anında Che Guavera'nın beresiyle görüntü verenler bile oldu. Silah, savcımızın başına dayanmış vaziyette. Ya bunu mu savunuyorsun? Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır? Aynı şekilde bakıyorsunuz yine diğer muhalefet partisinin başkanı (Devlet Bahçeli), zehir zemberek bir açıklama yapıyor. Terörü lanetliyor ama “Berkin Elvan bir kez daha katledilmiştir" diyor. Nasıl katledilmişse? Güvenlik ve istihbarat zaafı olduğunu söylüyor. Kendince MİT Müsteşarı'na yükleniyor.
Öbür taraftan, bir diğer muhalefet partisi (Selahattin Demirtaş), ki onun konuşması hepten berbat, “Savcı Mehmet Kiraz ve operasyonda öldürülenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimizi sunarız" diyoruz. Bu yaklaşım, vatanperverlik değildir. Böyle bir zamanda bile iktidarıyla bu acıyı paylaşamayan bir muhalefetle bir yere varılmaz. Bugünler bizim birleşme günlerimiz olması gerekirken, bunlar birleşme bir yana hala yarayı daha da deşme, yarayı yayma operasyonu yapıyorlar.
Biz bir çözüm sürecinin içindeyiz ve sonuna kadar arkasındayız. Selim Kiraz savcımızın cenaze merasiminde isterdim ki tüm siyasi partilerin genel başkanları saf tutsun, birliği göstersin, gösteremediler. Teröre karşı lafla değil icraatla bir birliğin, beraberliğin duruşu olurdu.