Gündem

ERDOĞAN'DAN "İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM" ÖNERİSİ İSTANBUL (A.A)

23 Temmuz 2011 15:39
-ERDOĞAN'DAN "İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM" ÖNERİSİ İSTANBUL (A.A) - 23.07.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''İsrail-Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasıyla çözülmesini arzu ediyor, bu anlayışla çözüme elimizden gelen bütün katkıyı sağlıyoruz. Filistinli kardeşlerimiz, özlemini çektikleri devletlerine artık kavuşmalıdır. Barış sürecinin önündeki en büyük engel olan Yahudi yerleşim faaliyetleri bir an evvel sonlandırılmalıdır'' dedi. ''Filistin 2. Büyükelçiler Konferansı''nın açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika halklarının baskıcı ve otoriter yönetimlere karşı açıkça tavır aldığını söyledi. Erdoğan, bu gelişmelerden ve otoriter rejimlerin akıbetinden en çok ders çıkarması gerekenin İsrail yönetimi olduğunu vurgulayarak, ''Anayasal demokrasinin bir seçenek değil, adeta bir zaruret olarak ortaya çıktığı bir dönemde İsrail'in güvenlik saikiyle Filistin halkını kendi demokratik devletini kurma hakkından mahrum bırakması asla kabul edilemez. Bölge halkları yıllardan beri süregelen eziyetlerin artık sona ermesini istiyor. 'Artık yeter' diyor. Sokaktaki masum insanlar, kadın ve çocuklar, insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktan, en temel haklarının dahi çiğnenmesinden bıkmıştır'' diye konuştu. Bölgedeki herkesin barış ve huzur içinde yan yana yaşamayı ve yeni nesillerin ümitle geleceğe bakabileceği bir dünyadan başka bir şey istemediğini ifade eden Erdoğan, tek istedikleri barış, yegane arzuları huzur ve sükunet olduğunu dile getirdi. Başbakan Erdoğan, Akdeniz havzası ve Orta Doğu'daki gelişmelerin Türkiye'yi her zaman doğrudan ilgilendirdiğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Yeni bölgesel şartlar, yeni fırsatlar kadar, muhtemel tehditleri de beraberinde getiriyor. Şimdi sadece bölge halkları değil, bütün insanlık, çok çetin bir sınavla karşı karşıyadır. (Bakınız biz terörle mücadele ediyoruz. Norveç Oslo'da, yine terör, orada da tüm iyi niyetlerine rağmen 80 can aldı). Bunun nereye gideceği belli değil. Norveç yönetimine ve Norvec halkına başsağlığı diliyoruz, geçmiş olsun diyoruz. Demokrasi ve özgürlük talepleri acaba bölge halklarını birleştirici bir rol mü oynayacak, yoksa bu talepler, daha ayrıştırıcı sonuçlar mı doğuracak? Bu hayati sorunun cevabını düşünmeden, bölgedeki gelişmelerin seyrini anlayamayız. Bölgedeki gelişmelerin, asla ayırıcı, bölücü, kin ve nefret duygularını tetikleyici mecralara çekilmemesi gerekir. Demokrasi ve adalet taleplerinin meşru zeminde yürümesi, geleceğin güven ve emniyet içinde şekillenmesini sağlayacak tek yoldur. Etnik, mezhebi ve dini ayrılıkların ortaya çıkması veya ülkelerin toprak bütünlüğünün zarar görmesi, zamanın ruhuna ve halkların iradesine ve adalet duygusuna aykırıdır. Keza, Orta Doğu'nun içinden geçmekte olduğu demokratik dönüşüm, sadece bölge halkları tarafından üstlenilmeli, dış müdahalelerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Ne yazık ki kardeşlerimizin kanı akıtılmaya devam ediyor ve şiddet olayları tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Şiddete derhal son verilmelidir.'' Sivil halka zarar verilmesinin engellenmesi için bütün tedbirlerin alınması ve halkların meşru taleplerinin ivedilikle karşılanması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Türkiye olarak azami hassasiyet gösteriyor, Orta Doğu'nun artık bir an evvel gerilim, ihtilaf ve kriz coğrafyası olmaktan çıkması için bütün gücümüzle katkı vermeye çalışıyoruz. Bölgede sükunetin yeniden tesis edilmesi için gayretlerimizi daima sürdüreceğiz. Şurası açıktır, bölgenin köklü meselelerine çözüm bulunması asla belirli ülkelerin tek başına üstesinden gelebileceği bir durum değildir. Sorunların çözümü, kesinlikle bölge ülkelerinin ortak çabaları sayesinde mümkün olabilir.'' Erdoğan, AK Parti Hükümeti olarak, 9 yıldır her platformda bölgesel iş birliği için verdikleri mücadelenin büyüklüğünü ve öncülüğünü en iyi Filistinlilerin bildiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İsrail-Filistin meselesi, kasıtlı olarak uzun seneler dünyaya sadece 'Filistin meselesi' olarak anlatılmıştı. Bu tanımlamanın yanlış olduğu, meselenin tek taraflı olmadığı ve esasen bir İsrail-Filistin meselesi olduğu bu dönemde bütün dünyaca anlaşılmıştır. İsrail-Filistin meselesinin gerçekçi, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaştırılabilmesi için Kudüs'ün statüsünün ve çok kültürlü sosyal dokusunun muhafaza edilmesi gerekir. Kudüs, tarih boyunca farklı din, dil ve etnik kökenden halkların barış içinde bir arada yaşadığı bir şehir olmuştur. Bu sebeple, Kudüs, bugünkü eziyetten ve cefadan kurtulmadığı sürece, ne Orta Doğu'da ne de ötesinde, gerçek anlamda huzur ve istikrar tesis edilemez. Kudüs'ün statüsünü, dokusunu ve demografik yapısını değiştirecek tek taraflı uygulamalar, zaten karmaşık ve çok boyutlu olan bu sorunun içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olmaktadır. Doğu Kudüs'teki Yahudi yerleşim faaliyetlerinin genişleyerek sürmesi, Arapların dini ve kültürel mirasına yönelik müdahaleler, Filistinlilerin evlerinden çıkarılmaları ve özellikle yerleşimciler tarafından şiddete maruz kalmaları, ikamet haklarına ve dolaşım özgürlüklerine getirilen kısıtlamalar, Kudüs'teki Filistin kurumlarının işleyişine izin verilmemesi gibi uygulamalar asla kabul edilebilir değildir. İsrail, Doğu Kudüs'ün, Filistin'in başkenti olduğunu kabul etmesi ve iki halkın barış içinde bir arada yaşamalarını mümkün kılacak şartların ortaya çıkmasına izin vermelidir. Bütün taraflar, uluslararası hukuka ve birbirlerinin haklarına saygı göstermeli, birbirlerinin endişelerini anlamaya çalışmalı ve bu ortak soruna ortak bir çözüm geliştirmelidir. Türkiye, Filistin davasını her zaman kendi davası olarak görmüş ve öyle sahip çıkmıştır. Bu çerçevede, Türkiye olarak, İsrail-Filistin meselesinin iki devletli çözüm temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasıyla çözülmesini arzu ediyor, bu anlayışla çözüme elimizden gelen bütün katkıyı sağlıyoruz. Filistinli kardeşlerimiz, özlemini çektikleri devletlerine artık kavuşmalıdır. Barış sürecinin önündeki en büyük engel olan Yahudi yerleşim faaliyetleri bir an evvel sonlandırılmalıdır.''