Ahmet Altan
(Taraf - 27 Temmuz 2012)
Vesayetin ölümcül şakası
Gençliğimde şanssız bir arkadaşımız vardı, çok kısa boyluydu, iki metrelik bir adama yakışacak haşmette bir kafası vardı ve saçları çok erken döküldüğü için keldi.
Bir gün kafasının üzerinde limon kabuğu gibi bir fötr şapkayla geldiğinde bir arkadaşımız, “kendine güveni arttıkça bu çocuk gülünçleşiyor” demişti.
İktidar sahiplerinin kendilerine güveni akıl sınırlarını zorlayarak taştığında ise sadece gülünçleşmiyorlar, bir de herkes için büyük bir tehlike oluşturuyorlar.
Başbakan Erdoğan, “bira da içilen müzik festivalinden” önce festivalin yapılacağı üniversitenin rektörünü aramış, “Orada içkili lokantalar var” demiş, “o çocuklar oraya kafayı bulmaya mı yoksa ilim öğrenmeye mi geliyorlar”.
Bunu da, “doğru söylediğinden” çok emin bir şekilde açıklamış.
Üniversiteyi, ilmi, eğitimi çok iyi bildiğine inanıyor.
Sadece üniversiteyi değil her şeyi “bildiğine” inanıyor son zamanlarda, bu “inanç” onda her şeye müdahale edebileceği kanaati uyandırıyor; bir başbakan düşünün ki işi gücü bırakmış üniversitelerdeki“içkili lokantaların” peşinde koşuyor.
Epey boş vakti var anlaşılan.
Her kim bizim başbakana bu tuhaf fikirleri veriyorsa onu dünyaya rezil etmeye uğraşıyor demektir.
Üniversite, Başbakan Erdoğan’ın sandığı yer değildir, oraları mesleklerini öğrenen genç insanların özgürce yaşadıkları, özgürce öğrendikleri, kendi hayatları hakkında karar verme yeteneğine sahip oldukları “ilim yuvalarıdır.”
Kimse karışmaz üniversitede okuyan insanlara, oralarda öğrencilere “müstakbel meslektaş” muamelesi yapılır, saygı gösterilir.
Onlara ne içip ne içmeyeceği söylenmez.
Zaten bunu bilmeyen bir öğrenci kısa zamanda o okuldan ayrılmak zorunda kalır.
Dünyanın bütün “büyük” üniversitelerinde içkili lokantalar vardır ve oralarda öğrenciler de, öğretmenler de istedikleri zaman içerler.
Harvard’da, Oxford’da, Princeton’da, Michigan’da, Sorbonne’da çok güzel ve kaliteli lokantalar bulunur, çeşitli zamanlarda bu üniversitelerdeki lokantalarda yemek yeme şansını bulduğum için Başbakan Erdoğan’a “araştırmadan” konuşmamasını, durduk yerde gülünçleşmemesini, herkese müdahale etmeye çalışan bir “tiran” gibi davranmamasını, askerî vesayetin generallerine özenmemesini kalb-i halisaneyle öneririm.
“Üniversitelerde içki yoktur” deyip öğrencilerin yediklerine içtiklerine karışmaya kalkışan bir başbakanın, “hiçbir yerde başörtülü öğrenci yoktur” diyen şaşkın generallerden farkı kalmaz.
Kendi bilgisini, tecrübesini “tek ölçü” sanıp herkesin buna uymasını istemek Ortadoğu diktatörlerinin alışkın oldukları bir davranış biçimidir ama toplumlarının o tür yöneticilere artık tahammül edemediğini de yakından izliyoruz.
Başbakan’ın kendine aşırı güveniyle müdahaleciliği yan yana gelince ülke bütün gardiyanların birer Tayyip Erdoğan olduğu bir hapishaneye dönüşüyor.
Bu manasız baskı patlatır ülkeyi.
Ama Tayyip Erdoğan’ın “askerî vesayetin generallerine” benzeme hevesi sadece içerisiyle de sınırlı değil, yaptığı tuhaf açıklamalarla dünyayı da sarsalıyor ve belayı davet ediyor.
Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Putin’e bir “latife” yapmış.
“Gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne alın biz de AB’den vazgeçelim” demiş.
Başbakan’ın “latifesine” konu olan “birliğin” üyelerinin hepsi “diktatörlükle” yönetiliyor,“demokrasiyle” yönetilen Avrupa Birliği’nden çıkıp “diktatörler” birliğine katılma “şakası” nasıl bir zihinden neşet ediyor siz karar verin.
28 Şubat’ın generalleri de bu tür “yeni ittifaklara” çok hevesliydiler.
Çevik Bir de, “Avrupa Birliği’ne karşı Şanghay Beşlisi’ni düşünmemiz gerektiğini” söylemişti.
O da sıkılıyordu çünkü Avrupa Birliği’nin “demokrasi” diye tutturmasından.
O dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç da, “İran ve Rusya” ile ittifak kurup Avrupa Birliği’nden ayrılmamızı önermişti.
Başbakan Erdoğan geldi geldi, 28 Şubat’ın vesayetçi generallerinin çizgisine vardı.
O generaller dünyanın farkında değillerdi, anlaşılan “aşırı güven” Erdoğan’ı da iyice körleştirdi, böyle“latifeler” yapamayacak bir ülkenin başbakanı olduğunu unuttu.
Bugün dünyanın en büyük “gerilim hatlarından” biri Batı ile Şanghay Beşlisi arasındaki amansız çekişmedir.
Türkiye gibi bir ülke saf değiştirdiğinde, bunu aklından geçirdiğinde, bunun “latifesini” yaptığında dünyanın bütün başkentlerinde Türkiye ile ilgili planlar bir daha gözden geçirilir.
Böyle bir hamle dünyanın bütün dengelerini altüst eder çünkü.
O dengelerin bozulmaması için neler yapılabileceğini, Türkiye’nin başına neler gelebileceğini bir düşünün.
“Ölümcül” bir şaka bu.
Erdoğan ne dediğinin, ne yaptığının farkında değil gibi gözüküyor.
Bu akıldışı güven onu sadece gülünçleştirmiyor, hepimizi de ortak bir tehlikeye atıyor.