Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde hükümete yakın gazetelerin yöneticileriyle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın toplantıda “Paris'teki terör eylemleri Fransa'nın sorunu olmaktan çıkarıldı; Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Müslümanlar gibi boyutlar eklendi. Aslında bu eylemler, terörün küreselleşmesinin en taze ve en somut örneklerini oluşturuyor. Ama bu küreselleşmenin beslendiği kaynaklar üstünde pek durulmuyor. Tam tersine İslam, Müslümanlar, İslamofobi gibi sözcükler ve sıfatlar bol bol kullanılarak ırkçılık alabildiğine körükleniyor” dediğini aktardı.
Erdal Şafak’ın Sabah gazetesinin bugünkü (11 Ocak 2014) nüshasında yayımlanan, “Terör değil, terörün sıfatı konuşuluyor” başlıklı yazısı şöyle:
‘Terör değil, terörün sıfatı konuşuluyor’
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın medya yöneticileriyle dün yaptığı zirvede, terörün hiçbir dinde yeri olmadığı ve hiçbir değerin de terörü meşru kılmadığı vurgulandı.
Paralel Yapı'nın, teröre karşı yıllarca yalnız bırakılan Türkiye ile terörü ilişkilendirmek için, Fransa'daki son kanlı saldırıyı kullanmaya kalkıştığı da değerlendirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Cumhurbaşkanı'nın başdanışmanları ile biz medya sahip ve yöneticileri dün bir araya geldik.
Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Karşı"da, medya temsilcileri ile üçüncü buluşması oldu.
İlki, 6 Nisan 2014'te Adile Sultan Yalısı'nda gerçekleşti. İkincisi, 13 Eylül 2014'te Beylerbeyi Sarayı'nda.
Ve nihayet üçüncüsü, dün, yine Beylerbeyi Sarayı'nda.
Erdoğan'ın sohbet amaçlı kahvaltılı toplantıya davet ettiği medya patronları ve yöneticilerinin, daha önce de yazdım, üç ortak özellikleri var:
-Yeni Türkiye vizyonunu paylaşmaları.
-Barış Süreci'ne tam destek vermeleri.
-Paralel Yapı ile mücadelede kararlılık ve süreklilik sergilemeleri.
Dünkü sohbetin başında, öncekiler gibi tek rica dile getirildi: "Burada konuşulanlar 'Yazılmak kaydıyla' değil. Not tutabilirsiniz. İzlenimlerinizi, yorumlarınızı yapabilirsiniz. Ancak tırnak içinde hiçbir cümlenin sorumluluğunu üstlenmeyiz..."
İlk iki sohbette olduğu gibi, dünkü buluşmada da bu ricaya harfiyen uydum, uyuyorum. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, gerek Başbakan Yardımcısı Akdoğan'ın, gerekse başdanışmanların bilgilendirme amacıyla yaptıkları açıklamaları, sadece kendi notlarım çerçevesinde tırnaksız olarak özetliyorum...
***
Paris'teki terör eylemleri Fransa'nın sorunu olmaktan çıkarıldı; Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Müslümanlar gibi boyutlar eklendi.
Aslında bu eylemler, terörün küreselleşmesinin en taze ve en somut örneklerini oluşturuyor. Ama bu küreselleşmenin beslendiği kaynaklar üstünde pek durulmuyor.
Tam tersine İslam, Müslümanlar, İslamofobi gibi sözcükler ve sıfatlar bol bol kullanılarak ırkçılık alabildiğine körükleniyor.
Dahası, Türkiye'yi terör eylemleriyle ilişkilendirme cüretinde bulunanlar çıkıyor.
Özellikle de Paralel Yapı'nın elemanları ve uzantıları tarafından... Alçakça, adice, uluslararası platformlarda Türkiye'yi kötülüyorlar.
Paris saldırısı ardından Türkiye'yi gündeme taşımak, teröre destek veren ülke kampanyası açmak için akıl almaz bir gayretin içindeler.
Paralel Yapı özetle, Paris'te akan kandan beslenmeye çalışıyor.
(Not: Paralel Yapı mensubu bir gazetecinin ABD Dışişleri sözcüsüne Halid Meşal'in Türkiye ziyaretini hatırlatarak, "Türkiye terörist ülkeler listesine girer mi?" diye sorması, Cumhurbaşkanı'na yakın çevrelerce "İhanetin ta kendisi" olarak değerlendiriliyor.) Ve bıkmadan, yorulmadan tüm muhataplara tekrarlanıyor ki: Oysa Türkiye kadar terörle mücadele eden ülke yok. 1984'ten bu yana. 30 yılı aşkın süredir. Bu mücadelenin maddi ve manevi kayıplarının altından hiçbir ülke kolay kolay kalkamaz.
Hem sonra Türkiye, terörle mücadele için çok boyutlu tedbirler aldı.
Siyasi, ekonomik, psikolojik, sosyolojik...
Ama en önemlisi uluslararası boyuttu. Onda da yalnız bırakıldık.
Daha da ötesinde dostlarımız, komşularımız arasında teröre arka çıkan, insan, silah ve stratejik destek veren, sadece destek değil üs ve eğitim verenler bile çıktı.
Barındırdıkları teröristlerin adreslerine kadar tüm bilgileri verdik söz konusu dost veya komşu ülkelere. En küçük sonuç alamadık.
***
Terörle mücadele için önce şu ilkeler üstünde uzlaşma sağlanmalı:
1-Terör hiçbir amaca ulaşmanın yolu olamaz.
2-Terörün kimliği olamaz.
3-Terörün dini, milliyeti olamaz.
4-Terörün başına sıfat konamaz.
O sıfatlar saygısızlıktır.
Elbette terör örgütleri kendilerine birtakım sıfatlar yakıştırabilirler ama bunların geçerliliği olamaz.
Terör hiçbir din, mezhep ve kültürde yoktur. Hiçbir din, hiçbir değer, terörü meşru göstermez, gösteremez.
Gerek Fransa'da, gerekse herhangi bir yerde teröre başvuranların kendilerine Müslüman sıfatı takmaları asla kabul edilemez.
Tüm konuşmalarda altı çizilerek birçok kez tekrarlandı: Türkiye terörün ne olduğunu anlayan ülkelerin en başında gelir.
Ve bir nokta önemle vurgulandı:
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın Paris'teki terör eylemlerini İslam'dan ve Müslümanlar'dan ayrı tutması son derece olumlu ve yapıcı bir yaklaşım. Ayrıca Avrupa'daki öfkenin soğutulmasına da katkı sağlayabilir.
***
Sonra sohbet yeniden terörün küreselleşmesi olgusunda odaklandı.
Ve bazı tespitler yapıldı:
Teröre karşı dayanışmada sonuç alabilmek için öncelikle terörü doğuran nedenlerde uzlaşma sağlanmalı.
Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Nijerya, Mısır, Somali... Buralardaki acılar hiç umursanmıyor.
Dünya ne yazık ki, terörü konuşmuyor.
Teröristleri bu yola iten sosyolojik ve psikolojik kökenleri sorgulamıyor.
Terör değil, teröristlerin kendilerine taktıkları sıfatlar konuşuluyor.
İslam, Müslüman, terör sözcükleri yan yana, peş peşe kullanılıyor.
Avrupa'da, Amerika'da, hatta İslam âleminde... Bazı Müslüman ülkelerde bile İslam ile terör sözcükleri bir araya getiriliyor.
Bu, bir algı operasyonu. Ve son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Çünkü tüm Müslümanlar töhmet altına alınıyor.
Müslümanlar kendilerini temize çıkarma çabasına yöneltiliyor.
Bu da tehlikeli bir algı operasyonu.
Çünkü terör tartışılmaktan çıkıyor, İslam, Müslüman ve ortak değerler tartışmanın odağına yerleştiriliyor.
Hakaret Batı'da ifade özgürlüğü olarak değerlendiriliyor ama Doğu'da ne tahribatlara yol açtığı düşünülmüyor. Kimsenin aklına empati yapmak gelmiyor.
***
Türkiye'de de bu algı operasyonunun değirmenine su taşıyanlar var. Örneğin, bir gazeteci Paris saldırılarıyla ilgili tweet atıp, şöyle bir ifade kullanabiliyor: "Fransa'nın Madımak'ı."
Bu yorumlar, benzetmeler, sadece husumet ve kutuplaşma tohumları ekmekle kalmaz, teröre de oksijen sağlar.
***
Bu noktada, son gelişmelerin Türkiye'nin "Dünya 5'ten büyük" sloganıyla BM Güvenlik Konseyi'nde reform çağrılarının, Konsey'in yapısının değiştirilmesi önerilerinin ne denli isabetli olduğunu ortaya koyduğu hatırlatıldı.
Dünya başka halklar, diller, dinler olduğunu görmeli. BM dünyanın değişen gerçeklerini görmek zorunda.
Görmedikçe ne yazık ki, terör kendini yeşertecek bataklıklar bulmaya devam edecek.
Avrupa'ya da önemli bir sorumluluk düşüyor: Avrupa değerleri, hoşgörüsü, bünyesindeki Müslüman topluluklarla ortak değerleri ön plana çıkarılmalı.
Türkiye'nin AB üyeliğinin de yine bu son gelişmelerle ne denli stratejik bir önem taşıdığı iyice görüldü.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakın çevresiyle sohbetimizin özeti bu kadar değil elbette. Ama madem sıcak gündemi terör oluşturuyor, onunla ilgili notlarımı ön plana çıkarmayı tercih ettim.
Bazı satır aralarını, bazı önemli bilgileri ise ilerideki günlerde yazılarımda değerlendireceğim...
Gazeteciler Günü'nde 3 mesaj
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Çalışan Gazeteciler Günü'nde 3 önemli mesaj verdi. Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlayan Erdoğan'ın sözleri özetle şöyle:
- "Yakın tarihimizde demokrasimizin kesintiye uğradığı, vesayetin somut bir şekilde kendini hissettirdiği dönemlerde ciddi baskılara maruz kalmış olan medya çalışanlarımızın, geçmişten çıkardıkları dersler ışığında, millet iradesini hiçe sayan vesayetçi anlayışlara artık itibar etmeyeceklerine inanıyorum.
- Demokratik kültürün ayrılmaz bir parçası olan medyamızın, halkımızı doğru bilgilendirmenin yanı sıra, birlik ve beraberliğimizin korunması, meselelerimizin suhuletle çözülmesine katkı noktasında yapıcı bir rol üstlenmesi elbette mümkündür.
- Bu açıdan medya çalışanlarımızın, toplumumuzun hassasiyetlerini göz önünde bulundurmaya özen göstermeleri, karanlık odakların algı operasyonlarına alet olmamaları büyük önem arz etmektedir."
Cumhurbaşkanı ve danışmanlarının değerlendirmesi, dünya kamuoyunda Fransa'da yaşanan kanlı baskından hareketle, terörü tetikleyen nedenlere değil, teröristlerin sıfatlarına odaklanıldığı yönünde...