Suriye’ye müdahale etmediği gerekçesiyle BM’ye tepki gösteren Başbakan Tayyip Erdoğan “BM, acizlik içindedir” dedi. Erdoğan, ''Kimse Birleşmiş Milletler'in yapısının adil bir anlayış üzerine bina edildiğini söyleyemez. Birleşmiş Milletler'in adalet üzerinde reforme edilmesi şart'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''İstanbul Küresel Forumu''nda yaptığı konuşmada, küresel düzeyde yaşanan değişim sürecinin en önemli boyutlarından birini, siyasi ve ekonomik adaletsizliklerin oluşturduğunu söyledi.
Günümüz dünyasında adaletsizliğin yapısal bir hüviyet kazandığının görüldüğünü belirten Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, pek çok uluslararası kuruluşun işleyişinde, bu yapısal adaletsizliğin açıkça görülebildiğini ifade etti.
''Kimse Birleşmiş Milletler'in yapısının adil bir anlayış üzerine bina edildiğini söyleyemez'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''5 tane daimi üye, 10 tane geçicici üye... 10 tane geçici üyenin bir anlamı var mı? Yok. 5 daimi üyenin içinden biri çıkıp 'hayır' dediği zaman mesele bitiyor zaten. Oradan karar çıkarmak mümkün değil. Öyleyse Birleşmiş Milletler niye? Birleşmiş Milletler'in adalet üzerinde reforme edilmesi şart. Bunun çözülmesi lazım. 5 üye, onlar ne derse o oluyor. Bu ne demektir? Demek ki dünyayı bu 5 üyenin insafına bırakmış durumundayız. Peki bu 5 üyenin etnik yapısından, inancından, düşüncesinden başka dünyada yapı yok mu? Bakış yok mu? Var. Peki bu küresel yapıyı, tüm insanlığı kapsıyor mu bu temsil? Verilecek cevap hayır. Öyleyse Birleşmiş Milletler'in reforme edilmesi şart.''
'Sıradan ifadelerle günü kurtarmanın anlamı yok'
Uluslararası barış ve güvenliğin emanet edildiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin, geçen yüzyıldan kalan güç dengelerine mahkum edildiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Eski düzenin hamileri, sorumluluğu diğer ülkelere yüklemeye çalışırken, karar alma mekanizmalarını kendi kontrollerinde tutmaya devam ediyorlar. Dünyadaki siyasi ve ekonomik değişimlerde giderek artan sorumluluk üstlenen ülkelerin, bu süreçleri etkileyen karar alma mekanizmalarından ısrarla uzak tutulmalarını kabul edebilmemiz mümkün değil. Bilhassa yükselen güç olarak ifade edilen Türkiye, Brezilya, Hindistan, Endonezya gibi ülkeler açısından bu adaletsiz işleyiş, sürdürülebilir olmaktan çıktı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, uluslararası kuruluşların yapılarının değişme zamanı geldi. Daha geniş, daha adil, daha etkin bir temsil niteliği kazanmayan uluslararası kuruluşların, gelecekte varlıklarını ve işlevlerini sürdürebilmeleri giderek zorlaşıyor.''
Suriye'de 20 aydır bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden insanlık dramına, bütün çabalara rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin müdahale etmediğini anlatan Erdoğan, ''Şu anda Suriye'de 30 bini aşkın insan öldürülmüştür. 7'den, 70'e. Kadın-erkek demeden. 250 bin insan ülkesinin dışındadır. Bunun 100 bini Türkiye'dedir, bizim misafirimizdir. Ülkesinin içinde 2.5 milyon Suriyeli evlerinden ayrı yerlerde, kaçak-göçek yaşamaktadır. Her an korku içindeler. Bu, Esed rejimine her gün onlarca, yüzlerce insanı öldürme konusunda cesaret veren, adeta yeşil ışık yakan bir tutum var ortada. Peki bu tutum nedir? Bunun kaynağı nerededir? Uluslararası kuruluşların sesi, ciddi anlamda çıkıyor mu? Maalesef çıkmıyor. Sıradan bazı ifadelerle günü kurtarmanın hiçbir anlamı yok. Burada olması gereken neyse, bunun yapılması gerekiyor. 5 daimi üyeden bir tanesi, iki tanesi ne diyecek diye bekleyecek olursak o zaman Suriye'nin akıbeti gerçekten çok tehlikeli ve insanlık tarihe bunu, unutulmayacak ifadelerle kazıyacaktır'' diye konuştu.
'BM, bugün Suriye'de de acizlik içindedir'
20 yıl önce Balkanlar'da, Saraybosna'da, Srebrenica'da, Tuzla'da yüz binlerce insanın katline seyirci kalan Birleşmiş Milletler'in bugün Suriye'de de acizlik içinde olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''20 yıl önceki bu gaflet, uluslararası toplumun Soğuk Savaş'ın bitimiyle ortaya çıkan sorunlarla baş etmekte hazırlıksız yakalandığı şeklinde izah ediliyordu. Peki bugün Suriye konusunda sergilenen acizliğin, adaletsizliğin nasıl bir açıklaması olabilir? Suriye'deki olaylar karşısında etkin bir politika ortaya koyamayan Güvenlik Konseyi'nin, dünyanın diğer bölgelerindeki mağdurlar, mazlumlar nezdinde hızla meşruiyetini kaybettiğinin bilinmesini istiyorum.''
'Adalet, Suriye halkının da hakkıdır'
''Adalet, Suriye halkının da hakkıdır. Adaleti tayin yetkisi Esed'in değildir, Suriye halkınındır. Suriye'de yaşananlar, bu ülke halkının özgürlük, refah, hak mücadelesinden başka bir şey değildir'' diye konuşan Erdoğan, Türkiye'nin, bölgeyi ve giderek dünyayı tehdit eden bu sorun karşısında, en başından beri, adalete, hakkaniyete, kardeşlik hukukuna uygun bir politika izlediğini ve izlemeye devam edeceğini belirtti.
Uluslararası kuruluşlardan da bir an önce aynı adaletli, hakkaniyetli, duyarlı tutumu benimseyip gereğini yapmalarını beklediklerini ifade eden Erdoğan, Suriye'deki kayıpları sadece istatistiki bir bilgi olarak gören anlayış değişmedikçe insanlığın vicdanının huzur bulamayacağını dile getirdi.
'Adaleti bütün alanlarda sağlamak durumundayız'
Suriye'de her gün onlarca, yüzlerce insan ölürken, hala ''bu durumdan nasıl bir çıkar sağlayabilirim'' düşüncesiyle hareket edenler bulundukça insanlığın yüzünün kızarmaya devam edeceğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Masum çocukların, kadınların, insanların kanı, kirli siyasi hesapların üzerinden akıp gitmeye devam ettikçe kimse huzur bulamayacak. Aynı şekilde, terörizmle mücadelede 'senin teröristin, benim teröristim' ayrımı yapanlar oldukça kimse kendi geleceğinden emin olamayacak. İnsan hayatı karşısında ortak değerler ve politikalar oluşturup uygulayamayan bir küresel düzenin, adalet, hakkaniyet, özgürlük iddiası inandırıcı olabilir mi? Bunun için dünyanın, bilhassa uluslararası düzende belirleyici konumda bulunan ülkelerin ve kuruluşların, yapısal reformlarla beraber köklü bir zihniyet değişimine ihtiyaçları olduğunu düşünüyoruz. Adaleti, siyasi karar alma mekanizmalarıyla birlikte, ekonomide, sosyal konularda, kültürel ilişkilerde ve hayatın diğer bütün alanlarında da sağlamak durumundayız.
Yoksullukların, yolsuzlukların önüne geçilmesi, şeffaf yönetimlerin tesisi, katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi gibi alanlardaki arayışları da bunun dışında göremeyiz. Günümüzde bunların hepsi de, birbiriyle ilişkili, birbirlerini etkileyen, birbirlerini destekleyen konulardır.''
'Batı, artık dünyanın tek merkezi değildir'
Gelişmiş ülkeler diye ifade edilen karar mekanizmalarını ellerinde bulunduran devletlerin, dünyada ağırlık merkezlerinin artık değiştiğini, yeni ağırlık merkezleri ortaya çıktığını kabul etmek mecburiyetinde olduğunu söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Batı, artık dünyanın tek merkezi değildir. Kuzeyiyle, güneyiyle, doğusuyla dünya çok merkezli bir yapıya dönüştü, dönüşmeye devam ediyor. Bu gerçek, sadece siyasi çerçeveyle sınırlı değil. Aynı şekilde ekonomik olarak da dünya yapısal bir dönüşüm içinde.
Örneğin, geçtiğimiz yıl ilk defa OECD dışı ülkeler dünya ekonomik çıktısının yarısından fazlasını gerçekleştirdi. Bunun üzerinde durmak lazım. Yine 2011'deki küresel ekonomik büyümenin, yüzde doksanından fazlasını gelişmekte olan ekonomiler sağladı. Burası da önemli. Bu yeni durum karşısında, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemin ekonomik dengeleri üzerine inşa edilen kurumlar, artık ihtiyaca cevap veremez hale geldiler. Burada da daha adaletli, daha hakkaniyete uygun bir kurumsal dönüşüme ihtiyaç var. Mevcut güç dengesini daha doğru bir şekilde yansıtan G-20 oluşumunu, bu bakımdan üzerinde önemle durulması ve dikkate alınması gereken bir yapı olarak görüyoruz. Türkiye olarak, 2015 yılında dönem başkanlığını devralacağımız bu oluşumun, başta az gelişmişlik ve gelir dağılımı olmak üzere tüm küresel meselelerde daha fazla sorumluluk üstlenmesine çalışacağız.''