T24- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde art arda yapılan terör saldırılarını sert bir dille eleştirirken, “Sizin kültürünüz bu insanları acımasızca öldürme yetkisini size nasıl veriyor” diye sordu. Ölüm haberleri üzerine “ciğerim yanıyor ciğerim” diyen Başbakan Erdoğan, Kürt kökenli vatandaşlara PKK terörüne karşı direnmeleri çağrısında bulundu. Erdoğan, "Benim Müslüman din kardeşim olan Kürt kökenli kardeşlerime sesleniyorum: Bu mabedlerinizi roket atarlarla bombalayan bu örgüte nasıl destek veriyorsunuz? Bunlara karşı sizler de kalkıp bir direniş ortaya koyacaksınız. Bu, sadece bizim görevimiz değil. Bunu devlet, millet el ele yapmak durumundayız, beraber yapacağız. Bunu beraber yapıp, bunları yalnızlığa mahkum etmek durumundayız" dedi.
Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında önce dış politaka üzerine konuştu ve BM ve AB’nin kararlarındaki çifte standardı eleştirdi. Erdoğan daha sonra PKK’ eylemleri hakkında görüşlerini dile getirdi. Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“ Bu terör örgütü neyin mücadelesini veriyor. Eli kanlı terör örgütünün kime ne zaman nasıl saldırdığını iyi görmek gerekiyor.
Savunmasız masum insanlara karşı yapılan bu terörü neyle ifade etmek mümkün? Yüzlerce kurşunla hayatlarının baharındaki evlatlarımızı öldüren bu terör örgütü neyin mücadelesini veriyor?
4 kızımıza, arkadaşlarına sıkılan kurşun sayısı 200'ü buluyor. Şu hale bak... Bu cinayetleri tasarlayanlar kan dökerek hangi emellerine ulaşmış oluyorlar? Ondan sonra bakıyorsunuz laubali bir şekilde özür beyanları, bilmem neler... 'Yok bilmem yanlış olduydu, yok bilmem şurayı tarıyorduk'... Kimi aldatıyorsunuz yahu, kimi kandırıyorsunuz?
Bunlarda samimiyet yok, bunlarda dürüstlük yok. Bunlar bu ülkede cinayet şebekesi olarak rant elde ediyorlar. Sadece onlar rant elde etmiyor. Onların uzantısı olanlar da rant elde etmeye devam ediyorlar. Burada siyasi uzantılarını da kastediyorum. 'Sayın Başbakan sert konuşuyorsun' diyorlar. Ciğerim yanıyor ciğerim... Neyin sertini konuşuyoruz? Bu ifadeler, bunların yaptıklarının karşılığını anlatmaya yeterli değil.'
İşte Ankara Kumrular Sokak'ta, evine helal bir lokma götürmek için alın teri döken, bir ayakkabı boyacısı... Masum, savunmasız. Hiçbir şeyi yok. Sadece oradan kazandığıyla evine ekmeğini götürecek yahu. Bu genç insanlar orada bombayla öldürülüyor yahu. Bu şebeke hangi insani değerlerle ifade edilecek? Soruyorum.
Bunlara gönül verenler, bunları destekleyenler, bunlara oylarını verenler bunun tarihe hesabını nasıl verecekler? Soruyorum...
Benim Kürt kökenli vatandaşlarımın istismarını yapmanın hiçbir izahı yoktur. Bu, istismardan öte hiçbir şey değildir. İnsan bu hayatı niye yaşar? 9 yıl öncesine kadar, bu ülkede 74 milyon vatandaşımıza şu getirilen hakların, getirilen imkanların hiçbirisi var mıydı? Hala bu hizmeti vermeye çalışan böyle bir iktidar varken bunlar ne yapmak istiyor?
Terör örgütünden kaçmak isteyen, belki de kendine bir gelecek kurmak isteyen 5 kadın militanı, ki biri 17 yaşında henüz, işkence ile dağ başında bir mağarada kurşuna diziyorlar ve bir yıl sonra da ölen kızların ailelerine 'kızlarınız gaz zehirlenmesinden öldü' diyorlar. Buyurun, tablo bu. Bu nasıl bir alçalıştır? Bu nasıl bir zehirlenmedir?'
Bu örgütün insani bir değere inandığını hangi vicdan sahibi söyleyebilir? Bunun kültürel haklar mücadelesiyle ne alakası var yahu? Yakından uzaktan ne alakası olabilir? Sizin kültürünüz size acımasızca bu insanları öldürme yetkisini nasıl veriyor? Ben böyle bir kültürü tanımıyorum. Böyle bir kültür olamaz.
Sabah namazına hazırlanan bir imama, insanları ebedi kurtuluşa çağıran bir din alimine kurşun sıkan bu örgüt, bütün mukaddes değerleri çiğneyerek nereye varmak istiyor? Mabedlerimize varıncaya kadar roketatarlarla bombalayan bu örgüt, nereye varmak istiyor? Müslüman din kardeşim olan Kürt kökenli kardeşlerime sesleniyorum. Bu mabetlerinizi roketatarlarla bombalayan bu örgüte nasıl destek veriyorsunuz? Bunlara karşı kalkıp sizler de bir direniş ortaya koyacaksınız. Bu sadece bizim görevimiz değil. Bunu devlet-millet el ele yapmak durumundayız. Beraber yapacağız, bunu beraber yapıp bunları yalnızlığa mahkum etmek durumundayız.
Düşünebiliyor musunuz? 'Aldığımız oyun yüzde 90'ını PKK'yı destekleyenlerden alıyorum' diyen bir siyasetçi, bu ülkede oy alabiliyor. Çünkü aralarına hiçbir zaman perde koyamıyorlar. Aralarını ayıramıyorlar ama samimi, sadakatli Kürt kökenli vatandaşlarım da bunlara karşı, tüm bu olanlara rağmen mücadelesini veriyor.
Bütün vatandaşlarım emin olsunlar ki; Türkiye bu musibeti bertaraf edecektir. Türkiye eski karanlık günlere dönmeden, demokrasi, hukuk ve meşruiyet zemininden geriye doğru tek bir adım atmadan kandan beslenen bu cinayet şebekesini, bu milletin yakasından düşürecektir. Yeter ki millet olarak moral ve maneviyatımızı en üst düzeyde tutmaya, kardeşliğimizi yaşatmaya özenle devam edelim. Yeter ki büyük fotoğraf içinde bu cinayet örgütü eliyle Türkiye'yi durdurmak isteyen şer şebekelerine karşı millet olarak uyanık olalım.
Dış politikaya dair
Bugün 9 yıllık bir yönetim tecrübesine sahibiz. Yüzde 50 oy alan Ak Parti’yi daha ileriye taşımak zorundayız. Türkiye bütün felaket senaryolarına rağmen, doğru yolda doğru menzile ilerlemektedir. Demokrasi yolunda hukuk ve hakkaniyet yolunda geriye tek bir adım atmadan yürüyüşümüz devam edecektir. Her gün yeniden kuşanarak ülkemize olan sevdamızı tazeleyeceğiz. Yüzde 50 oy aldık, ama yüzde 100’ün vebalinin omuzlarımızda olduğunu unutmayacağız.
Geçtiğimiz ay partimizin 10. kuruluş yıl dönümünü kutladık. Geçen süre zarfında ülkemizi siyasetimizi doğrudan ilgilendiren önemli gelişmeler oldu. Sevincimize gölge düşürmek isteyenler, içerde ve dışarıda ne yaparlarsa yapsınlar biz bu ülkenin önündeki engelleri kaldırmaya devam edeceğiz.
Nereden nereye geldiğimizin sürekli muhasebesini yapıyoruz. Ak Parti’nin bu kadar kısa bir süreye bir tarih sığdırdığını biliyoruz. Ak Parti ilk günden bugüne ülkemizin her bölgesinde kuşatıcı bir siyasetin yegane adresi olmuştur.
Bizim sözümüz milletimizin sözüdür. 10 yıllık bir zamanın içine bu ülke için başka bir örneği olmayan büyük bir değişim sığdırabildiysek bunun bazı gerekçeleri var. Bunu nasıl kararlı biçimde yaptığımız ortadadır. Siyasetçinin görevi milletin hissiyatını siyasetin merkezine taşımak, meselelere çareler üretmektir.
Siyasette hakaret polemik yok mudur? Bugüne kadar olmuştur yine vardır. Bunun da en az iki şartı vardır. Bir söylediklerini hakkaniyet çerçevesinin dışına çıkmadan söyleyeceksin, haksızlık etmeyeceksin. İki eğer siyaset yapıyorsan misyonunu sadece hakaretle eleştiriyle sınırlamayacak, memleket meseleleri için çareler önereceksin.
Her meseleye yaklaşırken fotoğrafın bütününü aklımızda tutmak zorundayız. Atacağımız adımları hassasiyetle atıyoruz.
Türkiye’nin saygınlığını devam ettireceğim
Bize öyle suçlamalar getiriyorlar ki. Başbakan Arap sokağında siyaset yapıyor diyorlar. Neredeyse Başbakan yurtdışında da siyaset yapıyor diyecekler. Ben Türkiye Başbakanı’ysam, her yerde Türkiye’nin saygınlığını artırmaya devam edeceğim. Sizin kendi abes ve köhne mantığınızla küçümsediğiniz Arap sokağı bugün dünya siyasetinin döndüğü yerdir. Orada olan her şey bizi de etkiler, uzaktan seyredemeyiz. Güvenliği huzuru temin etmekle görevli uluslar arası kurumlar misyonlarını yerine getiremiyorlarsa buna da sessiz kalamayız.
Bazı ülkelerin haksız hukuksuz hatta insanlık dışı eylemlerine göz yumacaksınız ama bazı ülkelere de nefes aldırmayacaksınız. İran nükleer enerji derken yaptırım baskı uygulayacaksın, Somali’de Sudan’da Kuzey güney ayrımı derken, yaptırım uygulayacaksın. Somali’de sessiz kalacaksın. Ama İsrail-Filistin meselesine geldiği zaman BM Güvenlik konseyi’nde 89 yaptırım kararı varken, bunların hiçbir tanesinin takipçisi olmayacaksınız. Bu mu adaletiniz? Adil davranmadığınız zaman, insanlığın vicdanında adalet hissi uyandırmadığınız zaman, dünya meselelerini de çözemezsiniz. İstediğiniz kadar 193 ülke oranın üyesi olsun.
Üzülerek ifade edeyim bugün olan bu. Bu gerçekleri BM Genel Kurulu’nda da açıkça ifade ettim. Bunların mutlaka söylenmesi, bu özeleştirinin özellikle Batı dünyasında yapılması gerekir.
Türkiye kendisini dünya siyasetinden tecrit ediyor diyor. Yapılan tespit doğru mu yanlış mı ona bakacaksın. Bilesiniz ki yarın bu haksızlıkla karşı karşıya kalacak ülke Türkiye olacaktır. Bunu şimdiden söylüyorum. Türkiye bunu bugün söyleyebiliyorsa 9 yıl öncesinin Türkiyesi olmadığı için söylüyor.
Kıbrıs Rum kesimi sondaj adı altında sabotaj yapıyor. Buna rağmen görevi barışı korumak olan kurumlardan ses çıkmıyor. Bugün onlarca uluslar arası mesele kilitlenmiş durumda. Biz sorumluluğumuzu dile getiriyor, her yerde, sözü eğip bükmeden ifade ediyoruz. işte onun için Piri Reis şu anda Güney Kıbrıs’ta sondaj çalışması yapmaya başladı. Tribünden maç seyretmiyoruz efendiler, biz Türkiye’yi idare ediyoruz.
Dünyada işlenen bütün zulümler birbirleriyle doğrudan irtibatlıdır. Bütün cinayetler, işgaller gibi. Bizim tavrımız ilkeseldir. Hiçbir zaman değiştirmeyecektir.
Bizimkilerin tek görevi vardır siyaha beyaz, beyaza siyah demek. Geçtiğimiz günlerde terör örgütünün saldırıları yüreklerimizi yaktı. Bu cinayet örgütünün kime ne zaman ve nasıl saldırdığını çok iyi görmek gerekiyor. Bu cinayet örgütü ne istiyor? Kimin için, neyin karşılığında taşeronluk yapıyor? Bunlar düğün evini cenazeevine çeviriyoruz. Futbol oynayan, marketten ekmek alan polisime kurşun sıkıyor. Siirt’te yemeğe giden genç kızlara alçakça pus kuruyor. Bu terörü neyle ifede etmek mümkün?