-Erdoğan: Kim kardeşini katlediyorsa Yezid'in izindedir TBMM (A.A) - 24.01.2012- AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında konuşarak, gündeme ilişkin görüşlerini ifade etti. Suriye'de azınlığın çoğunluğa hükmettiği, azınlığın çoğunluğa zulmettiği değil, halkın taleplerine uygun bir iradenin oluşmasını samimiyetle savunduklarını bildiren Erdoğan, ''Irak'ta bir mezhep çatışmasının ortaya çıkmasına sebep olanlar, kardeşin kardeşi katletmesine zemin hazırlayanlar; tıpkı Kerbela'da Peygamber torununu kanını akıtan Yezid gibi tarihin sayfalarında bir kara leke olarak kazınırlar. İster Sünni, ister Şii, ister Kürt, Arap, Türkmen olsun; kim ki kardeşine silah doğrultuyor, kim ki ibadet eden kardeşini katlediyorsa o Yezid'in izindedir'' diye konuştu. Erdoğan şöyle konuştu: "Ne Irak'ta ne Suriye'de gün, çıkar peşinde koşma, inisiyatif mücadelesi günüdür. İki ülkede de kan akarken gün, siyasi polemiklerle zaman kazanma günü de değildir. Gün; muhasebe yapma, özeleştiri yapma, kalbini dinleme ve akan kanı durdurmaya yönelik sağduyulu yaklaşım sergileme günüdür. Biz gerek Irak Başbakanı Maliki'ye gerek İranlı yetkililere bu hissiyatımızı samimi şekilde aktardık.'' -''Meseleyi unutup kenara çekildiler''- ''Uludere'de yaşananların aydınlatılması için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Uludere'de yaraları sararız ve sarıyoruz'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Uludere'de, o köylerde, benim evlat acısı çeken kardeşlerimin acısını istismar edenler acaba Hakkari'de geçenlerde polis servis otobüsüne saldırırken öldürdükleri Zeki Yeşil kardeşimin, Bingöl'de çocuklarını korumak için canlı bombanın üzerine kapanarak şehit olan Hatice Belgin kardeşimin, Batman'da karnında 8 aylık çocuğuyla öldürdükleri şehit Mizgin Doru'nun hesabını verebilecekler mi? Bazı yazılı görsel medya grupları acaba bunları gündeme getiriyor mu? Bir gün, oldu bitti, geçti. Ama bakıyorsunuz ki işlerine gelen şeyde de o süreklilik arzediyor.'' -''Eğer samimiyseniz...''- Erdoğan, şöyle devam etti: ''Eğer samimiyseniz o gözyaşını Hatice Belgin, Mizgin Doru ve karnındaki doğmammış bebeği için neden dökmediniz? İstanbul'da bir belediye otobüsünde molotofla yakılarak öldürülen 17 yaşındaki kızımız çocuk değil miydi, insan değil miydi, neden tek kelime etmediniz? Hadi onları da geçtik; 14-15 yaşında dağa gönderilen, ölmek ve öldürmek için robot haline getirilen gençler, o çocuklar, sizin için acaba gözyaşı dökülecek çocuklar değil mi? Neden sizin gözyaşlarınız orada akmaz? Yerin 150 metre derinliğinde mağaralarda o çocuklar ne yer ne içer, bütün bunların hepsinin tespiti artık bizler için varittir. Neden bu gidişatı durdurmak yerine, gençlere dağı adres olarak gösterirsiniz? Niçin 'tek yol silah, tek yol ölüm' çığırtkanlığından vazgeçmezsiniz? Uludere için güvercin oldunuz, gözyaşı döktünüz. Peki Diyarbakır'da bir mağarada günlerce işkence görüp örgüt tarafından katledilen, örgütten kaçan 5 kız için neden şahin kesilmediniz, neden örgüte tek kelime söylemediniz? Neden örgütü tek cümleyle eleştirmediniz. Yazılı ve görsel medya neden susuyorsunuz, bunları niye konuşmuyorsunuz? Zeki Yeşil Çanakkale'de üniversite okuyordu, 3. sınıftaydı, öğretmen olma hayali kuruyordu. Ama tatilde Hakkari'ye, annesinin, babasının, kardeşlerinin yanına geldi. 3 kardeşi var. Hakkari'de akşam alçakça patlatılan o bomba, sadece Zeki Yeşil'i değil hayallerini, umutlarını, ailesini katletti. Nerede gözyaşınız, niçin gözyaşı dökmediniz? Terör örgütünün katliamlarına göz yumanların Uludere'de akıttıkları gözyaşı, timsahların gözyaşıdır. Bunu böyle bilin. Uludere'deki benim acılı kardeşim de bunların gerçek yüzünü görsün, bunların nasıl ikiyüzlülük içinde olduğunu, nasıl bir istismar peşinde olduklarını görsün. Biz böyle bir çifte standarda asla tenezzül etmedik.'' -''Dink olayı Türkiye'nin hoşgörüsünü gölgelemeyecek''- Hrant Dink davasının da tüm boyutlarıyla aydınlatılması yönündeki temennisini yineleyen Erdoğan, ''Dosya kapanmamıştır; süreç devam etmektedir. İnanıyorum ki temyiz aşamasında vicdanlarını rahatlatacak ve tatmin edecek bir süreç işletilecektir. Yürütme olarak, hükümet olarak üzerimize düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirecek bu olayın tüm boyutlarıyla aydınlatılmasının takipçisi olacağız. Bu olay Türkiye'nin hoşgörüsünü gölgeleyemeyecek, farklı etnik unsurların bir arada yaşama kültürünü zedeleyemeyecektir'' dedi. -Faili meşhul cinayetler- Başbakan Erdoğan, sadece kendi dönemlerinde vuku bulan hadiseleri değil, kendilerinden önce yaşanmış acı hadiselerin de izini sürmeye, onların da hesabını sormaya devam edeceklerini ifade ederek, hiçbir hadise ''faili meçhul kalmasın'' diye uğraştıklarını bildirdi. Erdoğan, şunları söyledi: ''Şu anda 19 tane kemiğe ulaşıldı. Savcılık böyle bir çalışma yaparken, yürütme 'niye bu çalışmayı yapıyorsun, bunu sümenaltı et...' Var mı böyle bir şey? Bize kadar niçin bunlar yapılamıyordu? Ama şimdi yapılıyor. Ey yazılı medyanın bir kısmı, bunları görmüyor musun? AK Parti iktidarını Ankara'ya teslim olan iktidar olarak gösterenlere sesleniyorum: AK Parti iktidarı Ankara'ya teslim olmadı, Ankara'da kalkınmanın, adaletin temsilini gerçekleştirdi. 12 Eylül halk oylaması öncesinde bu kürsüden sizlere 12 Eylül sonrasında idam edilmiş olan Mustafa Pevlivanoğlu'nun mektubunu okumuştum. Aynen şöyle diyordu: 'Eğer benim bir günahım varsa, Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım, yok bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar.' Mustafa Pevlivanoğlu'nun Allah'tan bulsunlar dediği o kişiler işte bugün, 32 yıl sonra yargının karşısına çıktılar. Sadece Mustafa Pevlivanoğlu'nun değil, onun gibi nice fidanın, nice gencin hesabı bugün soruluyor. Anamuhalefetin lideri galiba Dersim'li değil mi? Dersim. Dersim'de yargısız infaz edilenleri nasıl Türkiye'nin gündemine biz taşıdıysak, kirli senaryoları nasıl deşifre ettiysek, toprağın altındaki silahları nasıl biz çıkardıysak, işte bugün de toprağın altındaki faili meçhullerin cesetlerini gün yüzüne çıkarıyoruz. Hiçbir istisna kabul etmiyoruz. Ama bazılarının gözü var görmez, kulağı var duymaz, ağzı var konuşamaz. Çünkü, kalpler... 1960'ların 1970'lerin, 1980'lerin o baskıcı, otoriter, antidemokratik dönemlerinde nice insanımızı, değerimizi kaybettik. Kimi darağaçlarında soldu gitti. Faili meçhullerle nice değerimizi yitirdik. 1990'larda bu ülke faili meçhuller arenasına dönmüştü.''