Gündem

Erdoğan'ın eski danışmanı: Olmuyor, havada kalıyor; iktidar adına konuşanların propaganda ezberlerini gözden geçirmesi gerek 

Karar yazarı Beki: Yitik seçmenlerini yitirme sebepleri üzerine bir daha düşünmeleri, en isabetli başlangıç noktası olabilir

28 Mayıs 2019 08:29

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde danışmanlığını da yapan Karar yazarı Akif Beki, AKP'nin başvurusuyla YSK tarafından iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi hakkında "iktidar adına konuşanların" açıklamalarını değerlendirdi. Beki, "Sorun, ‘oylar çalındı, sandıkta hırsızlık yapıldı’ yaygaralarıyla küskün ve kızgın seçmen tespitlerinin aynı sayfalarda, yan yana veya altlı üstlü sunulabilmesi" diyerek, "Olmuyor yani, havada kalıyor, yerine oturmuyor. Oturtmak için daha iyi ders çalışması, propaganda ezberlerini gözden geçirmesi gerek iktidar adına konuşanların" ifadesini kullandı.   

AKP'li isimler iptal edilen İstanbul seçimini; "Oylar çalındı", "Kızmış, küsmüş, rahatsız olmuş seçmen için telafi imkânı ortaya çıktı" sözleriyle de değerlendirmişti. 

Beki, "iktidar sözcüleri" dediği isimlerin açıklamalarını "AK Parti’nin nal ve mıhla imtihanı" başlıklı yazısında değerlendirdi. Beki yazısında şunları kaydetti:

Nal, Binali Yıldırım’ın şu cümlesi ise: “Oyların tümünün yeniden sayılmasına CHP imkan verseydi, 23 Haziran’da İstanbulluları zahmete sokup tekrar sandığa götürmeyecektik...” 

Mıh da şudur: AK Parti’nin talebine rağmen oyların tamamını yeniden saydırmamakla suçlanıyor CHP. Buna itiraz ettiği için seçimlerin yenilenmesinden sorumlu tutuluyor, YSK’ya istediğini yaptırabiliyormuş, buna gücü yetiyormuş gibi. YSK’nın, muhalefetin sözünden çıkmadığı, bir dediğini iki etmediği, ne derse yaptığı varsayımına dayananlar söylediklerine kendileri inanıyorsa, seçimlerin yenilenme kararını nasıl açıklıyorlar? Onu da AK Parti istemiş, CHP şiddetle karşı çıkmıştı. Madem CHP’yi ikiletmiyordu YSK, oyları baştan saydırmazken dinledi de iptal ederken neden dinlemedi, onun yerine iktidara kulak astı? ‘Aynı şekilde bastırsaydı, CHP’ye rağmen iptal kararı aldırdığı gibi, haydi haydi oyları yeniden saydırma kararı da aldırabilirdi demek ki iktidar’ sonucu çıkmaz mı? 

Fakat hayır, ya nal diyor da mıh demiyor, dememekte diretiyor iktidar propagandacıları. Ya da nalına da mıhına da vurmakta bir sakınca görmüyorlar. 

Onun son örneğini de Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş verdi. Hem ‘kanuna aykırı şekilde oluşturulan sandık kurullarına itibar edemeyecekleri’ni söylüyor. Hem de ‘kızmış, küsmüş, rahatsız olan seçmenleri için telafi imkanının ortaya çıktığını, sandığa gitmeyen seçmenlerinin çoktan pişman olduğunu öne sürüyor, sürebiliyor. 

Destekleyici detayları iktidar medyasından takip edebilirsiniz. Yapılan parti içi değerlendirmelerde, 24 Haziran seçimlerinde oy kullanıp da 31 Mart’ta sandığa gitmeyen, gidip başka partiye oy kullanan ya da bilerek geçersiz oy atan ‘tepkili’ AK Partili sayısı 450 bin civarındaymış. İstanbul’da tabii. Şimdi o gidenleri geri getirme stratejileri üzerinde çalışıyorlarmış... 

Sorun, ‘oylar çalındı, sandıkta hırsızlık yapıldı’ yaygaralarıyla küskün ve kızgın seçmen tespitlerinin aynı sayfalarda, yan yana veya altlı üstlü sunulabilmesi.  

Sorun, bırakın Ömer Çelik’i, Numan Kurtulmuş gibi analitik düşünebilen bir siyasetçinin bile bu ikisini aynı konuşmada art arda telaffuz edebilmesi. 

Birbirini tamamlamıyor oysa, yalanlıyor bunlar. İkisi aynı anda gerçek, ikisi birden doğru olabilir mi?  

Ya oylar çalındığı için kaybetmişsinizdir ya da sonradan pişmanlık duyan nankör seçmen yüzünden. 

İktidarın hesabı; hatalarını düzeltme ve nankörlüklerini telafi şansı verilen memnuniyetsizleri geri kazanarak seçimi almaksa, çalınan oy da sandık hırsızlığı da yoktur. ‘Yitik seçmen’ söylemi, bunun yetkili ağızdan itirafıdır. 

Olmuyor yani, havada kalıyor, yerine oturmuyor. Oturtmak için daha iyi ders çalışması, propaganda ezberlerini gözden geçirmesi gerek iktidar adına konuşanların.  

Yitik seçmenlerini yitirme sebepleri üzerine bir daha düşünmeleri, en isabetli başlangıç noktası olabilir. 

Sesle görüntüleri, eylemle söylemleri birbirini tutmuyor, giderek daha fazla uyumsuzluk arz ediyor. Nal ile mıh arasında bir türlü senkron tutturamıyorlar. Hoşnutsuzların hoşnutsuzluğunda bunun bir etkisi ve payı olabilir mi? Ve eğer öyleyse, nalına da mıhına da derken daha fazla tutarsızlık sergileyerek mi yitik seçmeni geri dönmeye ikna edecekler?