Haber/Video: Aylin Yazan
Cartel 94 yılında bir araya geldi, Cartel'in anlatmaya çalıştığı şey, mesajı neydi ö dönemde?
Erci Ergün: Rap müziği, hip hop kültürü, bu zaten bir derdi, sıkıntıyı ifade etmekle yola çıkan bir müzik...Bizim derdimiz hip hop akımına yeni kavuşmuş yetenekli gençler olarak, hayatımızı anlatmak ve ... 1-2 sene önce ilk defa Almanya'da ırkçı saldırılar olmuştu, 93 yılında Mölln ve Zolling şehirlerinde evler kundaklandı, ve bu çok büyük bir şok oldu buradaki Türkler için. Tabii ki biraz o öfke vardı. O biraz "bizi başkalarıyla karıştırmayın, öyle yakma makma kabul etmeyiz" duruşu vardı. Ve bir kişilik arayışı, hepsi vardı Cartel'in içinde. Mesaj neydi diye sorarsan, sadece bir duyguydu aslında mesaj, "biz de varız, bizi yok sayamazsınız."
Her şeyden önce Cartel bir araya geldiğinde, Almancılar için, Almanya'da yaşayan Türkler için diye yol çıktık yani Türkiye hiç hesapta yoktu. Ve tabii ırkçı saldırılar olunca ani tepkiyle "biz Türküz", bunun altını çok çizmiş gibi göründü. Ama buradaki hiçbir insan "ya bunlar ırkçı mı, milliyetçi mi, faşist mi, politika mı yapıyor..." böyle bir konu bile olmadı. Türkiye'de çıkması hesapta yoktu ama çıktı 95 yılında ve inanılmaz yankılar oluştu, biz "A evet albüm tuttu" diye şaşırdık, Türkiye'ye geldik ve Bozkurt gençlik bizi karşıladı. Bu, bizim planımızın, bilgilerimizin dışındaydı. Aramızda Kübalı var, Alman var... Yani Türkiye'de tabii öyle algıladılar. Bir kere alışılmamış bir görüntü. Aynı giyinmiş 7 genç, garip hareketler, bağıra bağıra, kimseden korkmayarak fikrini söyleyen... Bu bir farklılık getirdi ve bu bir rahatlama da getirdi. Birçok insan belki kendisini öyle ifade etmek istiyordu bağıra çağıra ve Cartel'den dolayı kendinde buna hak buldu, "Onlar deliyse, ben de deli olabilirim" gibi...
Sizi o zaman buradaki Türkiye kökenliler sahiplenmiş miydi?
Erci E: Kesinlikle öyle, Almanya'dan hiç kimse bize öyle eleştiri getirmedi. Unutmamak lazım, Türkler 60'ların sonunda gurbetçi olarak Almanya'ya geldi, 70'lerin ortasına kadar... Biz çıktığımızda artık 20 senedir buradaydık, 2 milyondan fazla Türk vardı Almanya'da, ama yoktuk. Ne politikada temsilcimiz vardı... Sadece misafir işçiydik, öyle bir anlayış vardı. Tabii uzun kalınca, ne olduğumuz belli değildi. Bu durumun da isyanı var Cartel'de. "Biz de varız" bağırışı aslında o böyle bir öfkeyle.
Bugünkü Almanya bambaşka bir Almanya. Politikada her partide Türkiye kökenli temsilcin var, oyuncular, rejisörler var, Avrupa'da, Almanya'da saygı gören, güzel işler yapan kişiler... Bu başka bir şey artık. Ha ırkçılık, dışlanmak her ülkede olabilir. Ama artık ya kabul et ya da bir şey yap. Çünkü yapmaya imkân sunuyor bu ülke. Mesela politikaya gir... Bunlar, önemli değişiklikler 90'lı yıllara göre.
90'larda Almanya'daki Türklerin tamamını temsil edebildiğinizi, herkesin sizi sahiplendiğini söylediniz. Almanya'daki Türkiye kökenli toplumda bugün de böyle bir bütünlükten söz edilebilir mi?
Erci E: O zamanki Almanya'daki Türklerin durumu, bugünle karşılaştırırsan çok çok farklıydı. Bizim orada bir, grupta olduğum için söylüyorum, hiçbir ırk ayrımı, din ayrımı o boyutta yoktu. Cumhuriyet çocuklarıydık, Türkiye'de okumamış olsak bile... Bunu bize kimse aşılamadı, bizim fikrimiz, Cumhuriyet'in fikri böyledir, bu ülkede yaşayan herkes birdir ve hepimiz bu ülkenin sağlığı ve sağlam gelişmesi için her şeyi yaparız gibi düşünüyorduk. Bugün maalesef toplumumuz çok çok ayrı birbirinden... Son senelerin gelişmesi bu, herkes biliyor bunu: fikir ayrılığı, ırk birden önem kazanmaya başladı, tam Cartel'den sonra, zaman için öyle oldu yani... Üzücü bir şey... Böyle zayıf düşer milletler ve ülkeler bence. Ama çok daha güzeldi, o birlikten, farklı düşüncelerden çok büyük bir yetenek, çok büyük bir güç çıkıyor aslında. İşte bu galiba bazılarına batıyor, o yüzden bugün politik nedenle birbiriyle konuşmayan, Alevi Sünni gibi daha önce hiç konu olmayan şeyler bile her şeyi aştı ve ayrışmaya neden oldu. Maalesef bu böyle... Ha iyiye giden yönler dersen tabii ki kabul edilmişlik, artık Almancayı herkes iyi konuşuyor... bunlar hep sorundu eskiden. İş adamları var çok başarılı olan, bir çok Almana iş veren. Bunlar tabii rahatlatıcı şeyler, artık bu gurbetçi, misafir çalışan gibi tanımlamalar tamamen bitti, öyle bir şey yok artık. Üstelik mesafeler de azaldı, herkes uçuyor. Yan bugün şu var: Burada gerçekten mutsuzsan, o zaman git Türkiye'de yaşa... Eskiden bu kadar rahat değildi o, bir hedefle gelinmişti. Ama artık öyle değil, artık nerede mutluysan orada yaşamalısın. Tabii ki insanın kendi vatanı güzel bir şey, kesinlikle çok başka bir şey. Türkiye'de sokakta yürürken bile başka bir genişlik, başka bir huzur hissediyorum, tedirginlikle birlikte ama... Bu hisleri ancak gurbetçiler iyi anlar.
Üniversitede siyaset bilimi okudun iki sene. Solo çalışmalarından biri de politika isimli bir şarkı. Politika senin için önemli ve kafa yorduğun bir alan anlaşılan... Seni bu şarkıyı yazmaya hangi olaylar itti?
Erci E: Özellikle son yıllarda aldı başını gidiyor kuralsız bir şekilde, çok haksızlıklara da neden oluyor dünya çapında. İnsan yaşlanıp, olgunlaşıp, dünyayı daha iyi tanıdıkça bağlantıları görüyor ve aslında dünyanın öyle düşündüğün gibi çok da özgür bir sistem olmadığını görüyorsun. Yani illa bir gruba ait mi olmak gerekiyor? İlla birilerine söz vererek, tam özgür olmayarak mı yükselebiliyor insan? Böyle miydi gibi hep? gibi düşünceler... Komplo teorileri, Türkiye'nin durumu, oynanan oyunlar... Buna bir girdiğin zaman zaten ne doğru, ne yanlış bunu anlamak çok zor bir şey.
Ama gördüğüm gerçekten bazı olayların zirve yapabilmesi için, bu kariyer de olabilir, mutlaka birinin desteği oluyor ve o desteği veren kişiler de sonunda kendisinde hak görüyor, sen onlara birazcık ait oluyorsun. Bu bana çok zıt bir düşünce, özgür olmak lazım. Fakir olayım ama özgür olayım. Ama beni bağlayan, kafese sokan bir şey ölümün ilk adımı benim için, yavaş ölüm gibi bir şey benim için o. E tabi herkes öyle değil ama bu konudan yola çıkarak o politika şarkısı çıktı.
Son dönemde Almanya-Türkiye arasında yaşanan gerilimle de birlikte, Türkiye kökenlilere yönelik bir önyargı var mı?
Erci E: Ben biraz şaşırdım aslında o konuda Alman medyasının tavrına. Birçok tartışma programını izledim ve bence çok tarafsızdı Almanya. Alman insanının sıkıntısı yabancılıkla, tanımadığı bir şeye ısınmakla... Bu böyle, ama bu insanlar biz gelmeden de böyleydi, kendi aralarında da böyle... O yüzden "bizi istemiyorlar" gibi şeyler geçti. İstiyorsa istemesin, çünkü benim de artık hakkım var burada. Bunu anladılar, kabul etmek zorunda olduğunu da anladı... Dediğim gibi çok uzun sürdü ama anladılar. O yüzden o faşist, Nazi şikâyeti Türkiye'den, bu duruma zarar verdi. Çünkü Alman tarafı "Ya dur bir saniye... Burada yaşayan Türkler bize düşman olarak mı burada yaşıyor" gibi oldu... Dediğim gibi başkası için "ya sen bilmiyorsun, Avrupa zaten bizi bitirmek istiyor" falan... Tamam da buna bağırarak karşılık vermemek gerekirdi. Mesela Almanya'nın, Hollanda'nın davranışı yanlış diyorsan, eski zamanlardaki gibi bir faşizm gösteriyorsa bunu belgeyle sunardın, hepimiz de arkasında dururduk. Ama böyle bir agresyon gelince biraz şaşırdık.
Peki bunun Almanya'daki Türkiyeli toplum içinde ve Almanların Türkiye kökenlilere bakışında bir etkisi olur mu?
Erci E: E tabii ki şimdi Alman'ı da şöyle anlamak lazım: Sizin referandumunuzla, başbakanınızla ya da cumhurbaşkanınızla biz niye bu kadar uğraşıyoruz ki? durumuna geldiler. Özellikle Türkiye'deki insanlar için söylüyorum. Biz burada yaşıyoruz, onlar da bilsin ki biz burada haksızlık görsek, ezilsek... biz bunu çekmeyiz ki! Biz bunu öyle bir bağıra bağıra konu ederdik ki! ve öyle olunca yapıyoruz da... Gerçekten haksızlık olunca, yabancı düşmanlığı olunca, artık bunu gizli kapaklı kimse yapamıyor. Demek istediğim şu... Biraz bu Türk insanının bakış açısında kişiselleştirme var, biraz fazla. Her olan şey gerçekten sana düşmanlık olarak yola çıkmıyor. Biraz daha soğukkanlı, rahat ve huzurlu olsak göreceğiz ki orada bir saldırı yok, aşağılama yok. Olsa bile sen anlamazsın çünkü Avrupa artık bu işi başka boyutta yapıyor, yani insanını gelip aşağılamıyor, kontratla yapıyor... Orada savaşalım, orada taraf tutalım. Demek istediğim, evet Avrupa'nın yıllarca Türkiye'yi almamakta yanlışı var orada. Avrupa orada "Kusura bakmayın, biliyorsunuz Avrupa daha çok kültür, geçmiş ve din üzerine bir birleşim, siz bunun dışında kalıyorsunuz ama en yakın dost şekilde sizlerle de iyi anlaşmak istiyoruz" deseydi böyle olmazdı tabii ki. Ben Avrupa'da doğdum, her ülkesine gittim, diyebilirim ki Türk insanı çok zengin; kültür ve kalp olarak çok zengin. Ama bu başkalarını ezmeye neden olmasın. Yani "Yıllarca bizi kötü gördünüz, artık biz de acısını çıkaracağız" demeyelim. Hayır, daha büyü olalım, aşalım, huzura gelelim. Birçok Avrupa milletlerine nazaran çok güçlü bir milletiz, keşke huzurumuz da olsa.
Referandum konusunda mesela, ben zamanlamaya takıldım. Yurt dışından bakıyorum Türkiye'deki olaylara... Son senelerde çok saldırı, dram yaşandı Türkiye'de. Bunlar ufak şeyler değil. Bunlar derin yaralar bırakıyor milletin içinde. Bence şu an Türkiye'nin ilaca, huzura ihtiyacı var. tam tersini yapmak lazım, birleştirmek, biraz parayla da düzeltmek bazı sıkıntıları... şu an yine bir ayrışım, yine bir bölünme nedeni, yine bir stres, keşke bir 2-3 sene sonra çıksaydı bu, durun bir huzura gelelim, benim isteğim o olurdu...
Şu an sizin Cartel'i başlattığınız yaşlarda olan Türkiye kökenli gençler burada nasıl hissediyor? Tamamen uyum sağlayabildiler mi artık?
Erci E: Buradaki gençlerin bir bölümü çok iyi eğitimli, Türkiye'yi de Almanya'yı da tam anlamış, dünyaya açılacak, önemli işler yapacak gençler var... Artık bu gurbetçi sıkıntısından arınmış yaştalar çünkü. Çünkü biz büyürken şey vardı; bir dönem için geldik Türkiye'ye, geri gideceğiz. Hep bu vardı. 73'te doğdum, ben ve benim gibiler hepsi bunu der, kalmak için gelmedi kimse. Başka bir insan yetişiyor böyle bir bakış açısıyla. Yanlış olan bugünkü gençlerin çoğunda bir boşluk var. Kesinlikle. Burunun huzurunda böyle takılan, daha çok süper ligi takip edip bütün gün oyun oynayan, Almanya'yla çok bir bağlantısı olmayan ama Almanca konuşarak yaşayan karmakarışık bir şey oldu. Bu ama daha çok ailelerden kaynaklanıyor. Almanya'yı da suçlayabilirsin ama Almanlar bunun karşısında ne diyor? Ya başka milletler de buraya geldi, o gelen insanlar mesela iki senede hepsi Almanca konuşuyor, e siz burada doğdunuz, baban gelmiş, nedir derdin neden olmuyor? neden sen bize "bize hiç bakmıyorsun" diyorsun da niye başkaları bu şikayeti etmiyor? bunu diyorlar ve biraz haklılar, (bu kısmı baştan sona alınacak) Bugünkü Türkiye kökenli gençlerin bence sıkıntısı onlar ne Türkiye'yi tam tanıyorlar, ne de Almanya'ya tam aitler.
Bu olabilecek en kötü durum. Bir paralel yaşam şeklinde yaşıyorlar. Berlin'deysen mesela Kreuzberg, Wedding, Neuköln gibi yerlerde Almanca bilmesen de yaşarsın, ama bu iyi bir şey mi?
Benim bir tavsiyem var aslında bu gençlere, bana çok yaradı. 2006'da Türkiye'de yaşadım bir sene, bunu yapmak çok doğru, çok önemli. Boşta olan gençler o boşluğu değerlendirsin, gitsin, bir şekilde yaşasın, tatil değil ama en az 1 sene 6 ay yaşaması lazım, ve burada yaşayabilir miyim gözüyle bir bakması lazım, bu çok önemli, bu düzeltecek o insanları...Bu eksik hikayelerinde, çünkü "Ha evet artık neden almanya'da yaşamak istediğimi biliyorum" değil, bugünkü Türkiye'yi tanımak adına ya... magazin programıyla ya da beyaz şovuyla Türkiye'yi tanımıyorsun. tanıdıktan sonra Almanya'yı da doğru yere koyuyorsun, Türkiye'yi de doğru yola koyuyorsun. Ona göre daha sağlıklı yaşıyorsun. Yoksa hep böyle uzağı özleyen bir varlık şekli oluyor. olmasın yani, hayatınız geçiyor ve yaşamadan geçiyor. O yüzden gidin görün, mızmızlanmaya gerek yok. Gidin, bu alışveriş çoğalsın.