Hürriyet yazarı Ayşe Arman, Maltepe Belediyesi'nin bu yıl ağustos ayı boyunca imkanı olmayan, evlerinde engelli çocuklarına, torunlarına ve yatalak anne-babalarına hizmet etmek zorunda kalan kadınlar için düzenlediği ilk tekne turunu yazdı. Boğaz turunda 300 kadının olduğunu yazan Arman, 30 yıldır İstanbul'da yaşayıp da Boğaz görmemiş kadınların sevinçlerini yazdı. Belediye hizmetinten 18’er mahalleden 300’er kadın bu hizmetten faydalanacak.
Ayrıca Arman, müftülüklere nikah yetkisini, kadına yönelik şiddeti ve Kadıköy'de polisler tarafından darp edilen çello sanatçısı Gülşah Erol hakkında da yazdı.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın "O teknedeydim!" başlığıyla (8 Ağustos 2017) yayımlanan yazsının tamamı şöyle:
Oleeeey!
O teknedeydim.
Kadınların teknesinde...
Evlerine hapsolan kadınların teknesinde...
Engelli çocuklarına ve torunlarına bakmak zorunda olan kadınların teknesinde...
Yatalak anne-babalarına hizmet etmek zorunda kalan kadınların teknesinde...
İmkânı olmayan kadınların teknesinde...
Otuz yıldır İstanbul’da yaşayıp da Boğaz görmemiş kadınların teknesinde...
Onlar 300 kişiydi.
Beni de aldılar aralarına, 301 olduk. Maltepe Belediyesi’nin müthiş bir hizmeti bu.
İmkânı olmayan kadınlara, ev kadınlarına, annelere, engellilere Boğaz tekne turları düzenliyor.
Coşkuları görülmeye değerdi!
- Aaaa Kız Kulesi...
- Vayyy köprüye bak! Amma yüksekmiş!
- Dolmabahçe Sarayı denizden daha güzelmiş...
Her zaman yaşanamayan bir keyfin şenliği...
İkramlar, canlı müzik, halay çekmeler, göbek atmalar...
Avuçlarım patlayınca kadar Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç ve tüm ekibini alkışlıyorum. Gerçekten şahane bir şey yapıyorlar. O annelerin, o kadınların hikâyelerini dinleyince, onların çaresizliğini insanın yüreğinde hissetmemesi mümkün değil.
Aslına bakarsanız, İstanbul’un pek çok yerini biliyorlar ama sadece dizilerden ve filmlerden...
Görmek, bizzat yaşamak bir başka... Çok mutlu oldular.
Birlikte yedik, içtik, dans ettik, oynadık. Halay çektik, göbek attık.
Ben de becerebildiğim kadarıyla artık. Pek çok engelli de vardı. Özellikle onları ve ailelerini davet ediyorlar, evlerinden alıyorlar.
Aramızda erkek pek yoktu, bir tek Ali Kılıç Başkan, onu da Haydarpaşa’da indirdik, sonra tüm Boğaz biz kadınlarındı.
Bu tekne turları evvelsi sene başlıyor, geçen sene ara veriliyor. Dün de bu senenin ilki gerçekleşti.
Ağustos boyunca da devam edecek, 18’er mahalleden 300’er kadın bu hizmetten faydalanacak.
Canlı müzik, rehber ve psikolog eşliğinde oluyor bu geziler.
Derdi olan derdini anlatıyor, kimi de anlatmak yerine oynayıp deşarj olmayı tercih ediyor. Başkan “İmkânı olmayan, hiçbir şeyden yararlanamayan kadınları yılda bir gün bile olsa burada ağırlamak istiyoruz. Erkeklerin suratına kapıyı çarpıp gelsinler!” diyor. Büyük bir kahkaha kopuyor.
Başkan, kadınların destekçisi.
Ali Kılıç Başkan’la sohbetimi ve kadınların hikâyelerini yarın bu köşede okuyabilirsiniz...
Olmaz deme! Bal gibi olur
Başörtülü Rock'çı kadınlar
OT dergisinin Ağustos sayısında okudum. Sinem Sal’ın yazısıydı. Çok hoşuma gitti. Sizinle paylaşayım istedim.
Bir rock grubu. Adı “Akşam Hareketi”. Tamamen kadınlardan oluşuyor, başörtülü kadınlardan.
Tabii ki ilk reaksiyon: Hoppalaaa!
İnsanlar başörtülü kadınların rock söylemesini yakıştıramıyor, inanmıyorlar bir türlü, “Olmaz öyle şey!”
Bal gibi oluyor işte! Bilgisayar Mühendisliği’nde okuyan Münevver, grubun piyanisti. Zeynep, grubun vokalisti, psikoloji okuyor. Keman çalan Gülnihal,sosyoloji-edebiyat.
Boğaziçili Rümeysa elektro gitar ve bateristleri de Sümeyra. Onları birleştiren en önemli şey, hepsinin muhteşem bir kadın damarının olması. Liderleri yok, ruhları var. “Akşam Hareketi”, Zeynep’in deyişiyle bir “kadın müzik hareketi”. Bir gün, çalışırlarken fark ediyorlar ki kız kıza olmak bambaşka.
Birlikteyken oluşturdukları enerji, ortam, etkileşim bambaşka. Kadın kadına olunduğunda paylaşılan şeylerin dinamikleri çok farklı. O zaman diyorlar ki: “Konserlerde de kadın buluşması yapalım, sadece kadınlar gelsin!”
Nitekim konserlerine kadınları çağırıyorlar ve onları kendi müziklerini sahneye taşımaya davet ediyorlar. Birlikte provalar yapıyorlar, sonra da hep birlikte sahneye! Diyorlar ki “Erkek bir biliyorsa, senin beş bilmen gerekiyor ki ortamda sözün geçsin!”
Öyle ya da böyle, başörtüleriyle yaptıkları müzikle sözlerini geçiriyor onlar, hem de herkese!
Resmi nikâh imamlara devredilmesin!
Geçen hafta, müftülüklere nikâh kıyma yetkisinin verilmesini öngören yeni yasa tasarısını tartışırken “İtirazım var” demiştim ve itiraz ettiğim noktalardan biri de müftülüklerin resmi nikâhı nerede kıyacakları üzerineydi...
Müftülüklere nikâh salonu mu yapılacaktı?
Bu noktada cevap, “Müftüler yetkilerini imamlara devredecek!” şeklindeydi.
Camilerin, düğün salonuna çevrilmesi gibi bir şey düşünebiliyor musunuz?
Nitekim, Aile Bakanı da yetkinin imamlara devredilmesine karşı çıktı. Kendisinin de imam nikâhına karşı olduğunu açıkladı.
Evet, bu yetki hiçbir şekilde imamlara devredilmemeli. O zaman imam nikâhı serbest bırakılıyor demektir. Bu da resmen kadınların her türlü yasal haktan mahrum edilmesi anlamına gelecektir ki... Bence kıyametle eşdeğerdir!
Bu erkek vahşeti daha ne kadar tırmanacak?
Kadınların ve çocukların yaşam haklarına saldırılar tırmana tırmana öyle bir noktaya geldi ki, yönetim mekanizmalarına haykırarak sormak durumundayız:
- Hâlâ mı sorun yok?? Hâlâ mı her şey güllük gülistanlık?? Bu vahşet daha ne kadar tırmanacak?! Bu vahşete daha ne kadar göz yumulacak!!
Temmuz ayında kadınların ve çocukların yaşamak zorunda kaldıkları kötülüklerin dökümüne bakar mısınız?
28 kadın öldürüldü, 5’i yabancı! Onlarda biri de Suriyeli hamile Emani.
27 çocuk cinsel istismara maruz kaldı!
23 kadına cinsel şiddet uygulandı!
8 kadın şort giydiği, açık giyindiği, sigara içtiği bahanesiyle saldırıya uğradı!
Şu vahim tabloya bakıp da “yuh” demeyecek biri olabilir mi acaba? Bu nedir ya, nasıl bir zulümdür? Sessiz kalabilmek mümkün mü?
Gülşah'ı neden dövdünüz?
Kadıköy metrosu. Polisler çellist Gülşah Erol’u durduruyorlar ve enstrüman kutusunu aramak istiyorlar. Haberin sadece buraya kadarı normal. Sonrası şiddet. Çellist Gülşah dayak yiyor. Neden? Anlamak mümkün değil. Açtın kutuyu, baktın, senin zannettiğin gibi silah milah olmadığını gördün, eee!
Neden dövüyorsun ya? Niye vuruyorsun?
İtiraz etse bile dövmek ne oluyor.
Polisin görevleri arasında vatandaşı dövmek de mi var?
Yok boğazına sarılmış da... Yok bilmem ne yapmış da... Mış mış da mış mış! Her şiddet olayından sonra duyduğumuz geleneksel gerekçe bahaneleri... Polisin görevi, çello çalan müzisyeni kontrol etmek...
Vatandaşı darp etmek değil!!!