Ekonomi

Enflasyon borç panzehiri olabilir mi?

Fed'in ucuz para politikasını değiştirmesi beklenmiyor. Rolf Wenkel, ılımlı enflasyonun borçların azaltılmasına yardımcı olabileceği görüşünde.

13 Şubat 2014 19:20

Janet Yellen Fed Başkanı sıfatıyla Amerikan Kongresi'nde yaptığı ilk
konuşmada piyasaların kendisinden beklediği ve umduğu çizgiden sapmadı.
Adeta müsekkin dağıtır gibi, devamlılık ve soğukkanlılıkla para politikası
yapacaklarını ve piyasaların en büyük düşmanı sayılan ‘sürprizlere' yer
olmadığını dile getirdi.
Finans piyasaları Yellen'den sıfır faiz politikasını sürdürmesini ve tahvil
alımlarını tedricen azaltmasını bekliyor. Fed başkanının banknot matbaasını
yavaşlatmakta acelesi olmadığı anlaşılıyor. Çünkü Yellen Amerikan istihdam
piyasasının içinde bulunduğu durumdan memnun değil.
ABD'nin işsizlik oranı yüzde 6,6'ya kadar düştü ama Fed Başkanı yüksek
işsizliğin atlatıldığına hâlâ inanmıyor. Yellen, uzun süreli işsiz sayısının
yüksekliğinden ve iş bulma umudunu yitirdiği için her geçen gün daha fazla
Amerikalının iş kurumundaki kaydını sildirdiğinden söz ediyor. Jannet Yellen
Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) başkanı olsaydı bu gibi problemlere kafa
yormak zorunda kalmazdı. Çünkü AMB sadece enflasyonla mücadele
etmekle yükümlüyken, Fed fiyat istikrarı
kadar tam istihdam hedefini de
gözetmek zorunda.
Jannet Yellen'in fiyat istikrarından da memnun olduğu
söylenemez.
Enflasyonu çok yüksek değil, aksine tıpkı AMB gibi çok düşük buluyor.
Avrupa gibi ABD de enflasyon oranının yüzde iki olmasını hedefliyor. Ancak
hayat pahalılığı artış hızı düşerek yüzde ikinin oldukça altına indi.
Enflasyonun düşmesi yüksek borç oranının aşağı çekilmesine imkan
tanımıyor.
Enflasyon Almanya'nın bir numaralı ekonomik tabusu sayılır. ABD ve Güney
Avrupa ülkeleri ise enflasyon konusunda daha hoşgörülüler. Bunun nedeni
uzun vadeli borç faizinin düşük, hayat pahalılığı artış hızının ise yüksek
olmasının borçlu ülkelerin işine yaraması. Bu durumda birikmiş borçlar değer
kaybediyor. Bunun tarihte birçok örneği var. 1945 yılında ABD'nin devlet
borçlarının Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı savaş harcamalarından
dolayı yüzde 120'ye fırlamıştı. Makul
enflasyon düzeyi ve uzun vadeli
kredilere ödenen düşük faiz sayesinde bu oran 1970'lerde yüzde 35'e kadar
geriledi.
Negatif reel faiz aynı zamanda hükümetlere bedavadan konjonktürü
teşvik
programı uygulama fırsatı da veriyor. Çünkü düşük faizin enflasyon
tarafından yenip yutulduğunu gören tasarruf sahibi parasını bankada tutmak
yerine dayanıklı tüketime harcayarak ekonominin canlanmasına yardımcı
oluyor.
Almanya'da ise enflasyon korkusu bu formülün kullanılmasına şans
tanımıyor. İktisatçı Paul Krugman kasım ayında New York Times
gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle diyordu: “Almanlar
1990'lı
yılların durgunluğunun atlatılmasında Avrupa'nın güney ülkelerindeki yüksek
enflasyona ne kadar muhtaç olduklarını idrak edemedikleri için şimdi de Euro
Bölgesi'nde yüksek enflasyona karşı çıkmakla ortaklarına ne kadar zarar
verdiklerini anlayamıyorlar.”
Enflasyon ve süper enflasyonun ne olduğunu tecrübe etmiş olan
Almanya'dan bu görüşü paylaşması tabii ki beklenemez. Ama bu argüman
Amerikalı ve giderek artan bir şekilde de Avrupalı iktisatçıların nasıl
düşünmeye başladıklarını göstermesi bakımından ilginçtir. Ilımlı enflasyon,
ateşle oynandığı unutulmadığı müddetçe zarar vermez. Kim bilir, belki de
Alman ekonomistlerin düşüncelerini değiştirme zamanı gelmiştir.