Dünya

Endonezya'da depremden geriye kalanlar: Ölüm, yıkıntı ve kırılan kalpler

"Cesetlerin suya sızdıracağı hastalıklardan korkulduğundan toplu mezarlar açılmış olsa da, koku hâlâ havada"

03 Ekim 2018 10:17

Endonezya'da cuma günü Sulawesi Adası'ndaki Palu kentini vuran deprem ve tsunaminin ardından yetkililer kayıp kişileri bulmaya çalışıyor. Şu ana kadar en az 1350 kişinin hayatını kaybettiği tespit edildi.

BBC'den Şeref İşler'in izlenimleri şöyle:

Sadece denize bakıyor olsaydım, Palu'nun cennet ülke Endonezya'nın güzel kuytu köşelerinden biri olduğunu düşünürdüm.

Ama Palu binden fazla insanın hayatını kaybettiği, acıların yeri.

Ölüler artık sadece sayıdan ibaret olabilir ama şehre girerken arabaya sızan koku burada daha birkaç gün önce neler olduğunu hatırlatıyor.

Cesetlerin suya sızdıracağı hastalıklardan korkulduğundan toplu mezarlar açılmış olsa da, koku hâlâ havada.

Plajda arabalar, parçalanmış evler, insanların hayatlarından kalıntılar var. Düğüm atarcasına bükülmüş bir otobüs kalıntısı gözümüze çarpıyor. İçinde kaç kişi vardı, hafta sonu tatili mi yapıyorlardı - bilmiyoruz.

Arabamız yollardan arta kalan patikalarda ilerledikçe yolumuz sıklıkla kesiliyor. Ellerini sallayarak bizi durduranlar para istemiyor. İstedikleri su veya bisküvi.

Bir grup aç insan, önümüzde bir süpermarketin kapısını kırıyor. Polis önce müdahale ediyor, biber gazı sıkıyor. İnsanlar aç, susuz. Tercümanımız "yağmalıyorlar dükkanı" diyor. Polis de sadece su ve yiyecek dışında mal alanları gözaltına alıyor.

Palu'da elektrik bir lüks. Sayılı birkaç yerde lambalar jeneratör uğultularına yanıyor. Bunlardan biri de medya mensupları olarak kullandığımız otel. Depreme karşı güvenli görülmediğinden havuz kenarında çadırlarda kalıyoruz. Su pompası için elektrik olmadığından da duş almak isteyenler havuzdan kovayla su alıyor.

Otelimizin önünde yayın saatlerini beklerken bir kişi bisikletiyle geliyor. Bize "BBC? BBC?" diye soruyor. "Evet" diyorum, "BBC." El işaretleriyle başına geleni anlatıyor. "Çatı" diyor, ve ellerini aşağı indiriyor. Çatısı evinin üstüne çökmüş, yerle bir olmuş - hem evi, hem hayatı.

Önünden geçtiğimiz bir evin bahçesine çatı, duvar, cam yıkılmış. Ama aile bir arada, çay içiyor. Birlikte olduklarına şükrediyorlar, bu kabustan uyanmayı bekliyorlar.

Karşı komşuları Endonezyalıların meşhur misafirperverliğiyle bize yemek ikram ediyor. Şehirde benzin kalmadığından kendi kanepesini yakmış.

Her ne kadar ülkedeki muhalefet Palu'yu ziyaret etmek istese de, halk bunun bir siyasi gösteriye dönüşmesini istemiyor. İstedikleri şehre çok acil yardım sağlanması.

Ama en yakın şehirden ulaşımın normal şartlar altında 18 saat sürdüğü düşünüldüğünde bunun nasıl sağlanacağı büyük bir soru işareti.

Neredeyse cildi delecek kadar yakıcı olan güneş altında akrabalarını arayan, petrol kuyruğunda bekleyen ve yiyecek bulmaya çalışanları görünce, onların duygusal yapılarını anlamak zor değil.

Ölü kokusunun bürüdüğü şehirde sevdiklerini arayanlar, ne hissediyor acaba diye düşündüm.

Kayan toprakları kaldırmak için vurulan her kepçe darbesiyle yeni bir ölü kokusu havaya karışıyor ve yine birinin can havliyle ağladığını duyuyoruz.

Bu acıları Endonezya'nın doğal güzellikleri, uçsuz bucaksız düz yeşil ovaları ve masmavi deniziyle ilişkilendirmek çok zor. Ama olan da o: 7.5 büyüklüğündeki deprem, 3 metre yüksekliğinde bir tsunami.

Ve geride bıraktıkları da her adımda önümüzde: Ölüm, yıkıntı ve kırılan kalpler.