T24 - 12 Eylül 1980 darbesinin lideri 7 Cumhurbaşkanı Kenan Evren, en büyük pişmanlığını dile getirdi. 'Parti kapatmayı hiç düşünmedim' diyen Evren, telkinler sonucu 1960'taki Milli Birlik Komitesi'yle aynı hatayı işlediklerini söyledi. Yargıya baskı yapmadıklarının altını çizen 7. Cumhurbaşkanı, siyasi partilerin kapatılmasının fayda sağlamayacağına inandığını belirtti.
Evren bu açıklamayı Sözcü gazetesinde Ertuğrul Akbay'a yaptı. Akbay'ın Evren'le yaptığı (5 Ağustos 2010) söyleşi şöyle:
“Ben parti kapatmayı hiç düşünmedim” diyen Evren, “Ama telkinler sonucu 1960’taki Milli Birlik Komitesi Hükümeti’yle aynı hatayı işledik. İşlememiş olsaydık, eski liderleri de kahraman yapmazdık” dedi…
Kenan Evren 17 Temmuz’da 94 yaşına basmıştı ama…
Yaşıtlarına göre, daha dinç ve genç görünüyordu…
Üstelik, daha yeni hastaneden çıkmıştı…
Kendisine;
Paşam maşallahınız var…
İyi görünüyorsunuz, dedim.
Sonra da ekledim;
Neler yiyor, içiyorsunuz?...
Her şeyi yiyemiyorum ki…
Vallahi… Beyhan Hanım doktorlarca yapılan program dahilinde ne veriyorsa onları yiyip, içiyorum.
Beyhan Hanım askeri hastane olan GATA kökenli tecrübeli bir hemşire hanım…
13 yıldır Kenan Paşa’ya yardımcı oluyor.
Beyhan Hanım’a;
Paşama iyi bakıyorsunuz…
Söyler misiniz neler yiyor, içiyor?
Diye sordum…
Beyhan Hanım Paşa’nın günlük mönüsünü şöyle anlattı;
Sabahları;
Biraz dil… Biraz yarım yağlı beyaz peynir… Normal beyaz ekmek…
Neden beyaz ekmek?
Çünkü… Paşam bağırsak ameliyatı olduğu için kepek ve diğer ekmekler bağırsağı çok çalıştırıyor.
O yüzden normal ekmek yiyor.
Başka ne yiyor?
5 tane karışık siyah-yeşil zeytin…
Çok az keçi boynuzu ezmesi… 3 ceviz… 5 tane de badem.
Peki… Öğlen yemeği olarak ne yiyor?
Öğlenleri;
Izgara türü şeyler…
Örneğin… Tavuk şiş… Yanında ise, çok fazla sebze türü şeyler vermiyoruz…
Bağırsak ameliyatı geçirdiğinden…
Genelde zeytinyağlı havuç… Patates… Ve bir de yanında peynirli yiyecekler…
Akşamları ise;
Izgara köfte veya balık…
Şunu da belirteyim…
Katiyetle çiğ sebze ve meyve vermiyoruz…
Bağırsak ameliyatı geçirdiği için mi?
Evet…
Bu arada günde 15-20 dakika da yürüyor.
Kenan Evren bu arada söze girerek;
Özellikle, yemek önceleri yürüyüş yaparım.
Bir de yemek aralarında yürürüm.
Hiç uzun süre oturmam.
Arada, kalkıp 5-10 dakika dolaşırım. Kan dolaşımı için…
Sağlık için bu çok faydalı.
Hangi kitapları okuyorsunuz?
Önceleri çok okurdum…
Ama, şu aralar hiç okuyamıyorum.
Rahatsızlığımdan dolayı…
Uyku durumunuz nasıl?
Uyku sorunum yok…
Geceleri 11’e doğru yatarım. Sabahları 7-7.30 gibi kalkarım.
Paşam… Bu kadar ameliyat geçirdiniz…
Çok stresli bir hayat yaşadınız…
Hastaneden daha yeni çıktığınız halde…
Hala dinç ve genç görünüyorsunuz…
Bunun için neler yapıyorsunuz?
Anlatayım, dedi…
Ve bu konuda bana çok ilginç ve herkese yararlı olacak bir açıklama yaptı…
(Bunu yarınki yazımda anlatacağım)
Kenan Evren’den hala pişmanlığını hissettiği hatasının ne olduğunu sordum.
Bana;
Ertuğrul Bey…
Size bu pişman olduğum hatamın öncesini anlatırsam daha iyi anlarsınız.
Şöyle ki;
Adı ister ihtilal… İster darbe veya yönetime el koyma olsun…
Desteği kimden alacaktık
Böyle bir harekata girişmiş olanların bir yerden destek almak ihtiyacında olacakları muhakkaktır.
27 Mayıs 1960 ihtilalinde…
O ihtilali gerçekleştirenler desteği Cumhuriyet Halk Partisi’nden almışlardı.
Hatta… Bu ihtimali CHP yaptırdı veya teşvik etti, diyenler bile olmuştur.
Biz bu desteği nereden alacaktık?
İktidarda Adalet Parti olduğuna göre…
Bize destek verecek parti Cumhuriyet Halk Partisi olabilirdi. Bu partinin başında da Bülent Ecevit vardı.
Ecevit’in destek vermesi mümkün değildi.
Zira, O’nun yapısını çok iyi biliyordum.
Ecevit bir askeri yönetime yumuşak bakmazdı.
Sırtımızı millete dayadık…
Adalet Partisi ise…
İktidarda olması dolayısıyla bu el koymanın kendisine karşı yapıldığını kabul edeceğinden destek olamazdı.
Diğer iki parti; Milli Selamet Partisiyle, Milliyetçi Hareket Partisi destek olsalar bile, biz kabul etmezdik.
Görüldüğü gibi…
Hiçbir partiye sırtımızı dayayamazdık.
Esasen Türkiye’nin çektiği anarşi ve terör belasının gittikçe tırmanmasının…
Ve iç harp tehlikesiyle karşı karşıya gelmesinin müsebbipleri bu partiler değil miydi?
Sıra ile iktidara geldikleri halde, ülkenin sürüklendiği felaketli duruma çare bulamamışlar…
Yalnızca kabahati birbirlerine atmakla vakit geçirmişlerdi…
Öyle ise, bir tek yol vardı…
O da giriştiğimiz hareketin kaçınılmaz olduğunu millete anlatmak…
Ve O’nun desteğini sağlamak…
Biz de onu yaptık…
Şehir şehir… Kasaba kasaba dolaşıp…
Millete yapmak istediklerimizi açık açık anlattım.
Milletimiz neyin doğru… Neyin yanlış olduğunu çok iyi kavrayabiliyor.
Yeter ki, ona samimiyetle… Açıklıkla durum anlatılsın.
Yargıya baskı yapmadık
Bu arada, şunu da belirtmek isterim ki;
Askeri bir yönetim olduğumuz halde bile…
Yargı üzerinde hiçbir baskı ve müdahalede bulunmadık…
Böyle olduğu halde…
Seçimlerden sonra basının bazı yazarları “DİSK” … “BARIŞ” davaları gibi davalar dolayısıyla bana ve 12
Eylül yönetimine fırsat düştükçe yüklendiler de yüklendiler…
Ya özel mahkemeler kursak…
Veya yargıya müdahalede bulunsaydık, kim bilir neler yazacaklardı?
Ben partilerin kapatılmasını hiçbir zaman düşünmedim.
Madem ki, en kısa süre sonunda demokratik düzene geçecektik…
O takdirde siyasi partilerin kapatılmasının hiçbir fayda sağlamayacağına inanıyordum.
Parti kapatmak çare değil
12 Eylül Harekatı’na başlamadan önce bu düşünce ile yola çıktık.
Eğer siyasi parti lider veya mensuplarından sıkıyönetim savcılıklarınca suçları tespit edilenler olursa…
Bu savcılarca gereğinin yapılması cihetine gidilmesinin doğru olacağına karar verdik.
Yani sıkıyönetim komutanlarını ve savcıları bu konuda serbest bırakmayı uygun gördük…
Partileri kapatmanın meseleyi halletmediği geçmişte görülmüştü.
27 Mayıs 1960 müdahalesinden sonra Demokrat Parti kapatılmıştı.
Ne oldu?
Arkasından Adalet Partisi kuruldu.
Açıkça…
Kurdukları partinin Demokrat Parti’nin devamı olduğunu çekinmeden söylediler.
Madem ki, askeri idare geçici olarak yönetimi üstlenmiştir…
O halde bütün partilerin cezalandırılmasına gerek yoktur.
Partileri kapattık da ne oldu?
İsimleri değişti o kadar…
Adalet Partisi’nin adı Doğru Yol Partisi…
Cumhuriyet Halk Partisi’nin adı Sosyal Demokrat Halkçı Parti…
Milli Selamet Partisi’nin adı Refah Partisi…
Milliyetçi Hareket Partisi’nin adı da Milliyetçi Çalışma Partisi oldu…
Parti başkanları ise;
İnönü hariç…
Hepsinde eski parti liderleri tekrar yeni kurdukları partinin başına geçtiler…
Başlangıçta parti kapatmayı düşünmediğimiz halde…
Sürekli yapılan telkinler karşısında biz de 27 Mayıs 1960’ta kurulan Milli Birlik Komitesi Hükümeti’nin işlediği hatayı işledik.
Bu hatayı yapmamış olaydık…
Anayasa ile getirdiğimiz yasakların kaldırılmasından sonra…
Yeniden partilerinin başına geçen eski liderleri kahraman yapmamış olurduk.
Özellikle, basınımız…
Bu eski parti başkanlarının sanki o dönemlerde hiç kabahatleri yokmuş gibi…
Her birini haksızlığa uğramış birer kahraman yapıp, çıktı işin içinden…