Gündem

Uslu: Cemaat tasfiye edilecek, KCK sanıkları serbest bırakılacak

Emre Uslu, "MİT krizinden sonra ısrarla yapılan çağırılar da neredeyse aynı cümlelerle yapılıyor. Bunun anlamı açık; KCK soruşturmaları gevşetilecek ve KCK sanıkları serbest bırakılacak" dedi.

25 Şubat 2012 14:48

Başlıktaki cümle son krizde yaşanan bütün tartışmanın ana fikrini oluşturuyor. Bu AKP içindeki müzakerecilerin, MİT ve BDP/KCK çevreleri ile bazı müzakereci aydınların ortak planı. Savcının MİT Müsteşarı’nı çağırmasıyla da bu planı uygulamak için kamuoyu hazırlandı.

Hatırlayın MİT-PKK mutabakatında yer alan bir metinde “Taraflar, ayni süre içinde Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar” deniyordu. Mutabakattaki maddelerin uygulamaya konulduğunu görüyoruz. Son krizde krizin MİT tarafında pozisyon alan aydınlardan bazıları Mutabakattaki Barış Konseyi ile Hakikat ve Adalet Komisyonu için adı geçen aydınlar. Bu da onların neden bu kadar keskin bir şekilde MİT’i savunduğu ve KCK operasyonlarını yapan kesimlere cephe aldıklarını net olarak açıklıyor. Bu aydınlardan bazıları Barış Konseyi ve Hakikat ve Adalet Komisyonu çalışmalarının öncüsü kabul edilebilecek birtakım çalışmalara da katıldılar. Bu komisyonlar için adı geçen bir yazarın yazıları son süreçteki operasyonu net olarak göstermesi bakımından oldukça önemliydi.

28 Şubat döneminden beri masumiyet karinesine vurgu yapan, suçun (varsa) kişiselliğine vurgu yapıp, bir kişinin eyleminden dolayı başkalarının cezalandırılamayacağını defalarca yazmış bu yazar son süreçte bıkmadan usanmadan, hem yazdığı yazılarla, hem televizyon programlarında hükümete çağırı yapıp bürokrasideki cemaatçileri tasfiye edin talebinde bulunuyor.

Bu çağırıda iki sorun var. Bunlardan biri, bürokratlardan kimin Cemaatçi olduğunu nasıl tesbit edeceksiniz ve hangi hukuki kriterleri kullanacaksınız? 28 Şubat’taki gibi fişleme mi yapacaksınız? Fişlemeleri mi savunuyorsunuz?

İkinci ve daha büyük sorun, tasfiye edilsin çağırısı yaptığınız bürokratlar, hukukun çizdiği sınırların dışına mı çıktılar ki bu çağırıyı yapıyorsunuz? Eğer hukuk dışına çıktılarsa ve bunun için gerekli işlem yapılmadıysa bu suçtur. Eğer bu bürokratlar hukuk dışına çıkmadı ve sadece aidiyetleri nedeniyle bunların tasfiye edilmesini istiyorsanız, bunun neresi demokrat duruştur. Bu duruşu Emin Çölaşan’dan bekleyebilirsiniz ama kendisine demokrat diyen bir yazar böylesi bir kampanyanın öncüsü olabilir mi? Demokrat bilinen bir yazar, kendi ilkelerini inkâr etmek uğruna böylesi bir kampanyanın mızrak ucu oluyorsa bu çağırıların arkasında iyi niyet aranmaz olsa olsa bir operasyonun işareti olarak algılanır.

Son yazılarda ısrarla altını çizdiğim operasyon değerlendirmeleri bizzat bu abukluklar üzerine oturuyor. Bu ülkede bir yazar, medya organı kendisinden beklenenin tam tersini yazıp söylemeye başlamışsa, bunu hep bir ağızdan söylüyorsa o zaman huylanırım ben. Adını koyalım; bu operasyonun amacı Cemaat’e yakın bürokratları tasfiye edip KCK sanıklarını bırakmaktır.

Konumu itibariyle son operasyonun planlayıcıları ve destekleyicileri olarak değerlendirdiğim, AKP içindeki müzakereciler, MİT ve PKK/ KCK/ BDP çizgisini en net anlatan yazar, defalarca yazdığı yazılarda aynı noktalara vuruş yaparak operasyonun hedefini çok net özetledi: “Türkiye’nin kendi değişim sürecinin ürünü olan, ‘sivri bir uç’la karşı karşıya bulunduğu açıktır. Ve bu ucun törpülenmesi bugün Türkiye’nin asli meselelerinden birisi haline gelmiştir. ...Bu yapının ve işleyişin tasfiyesi bir bakıma bu otoriterleşme kaynağı ve ayağının tasfiyesidir. Bu tasfiye tek başına bir demokratik hamleyi ifade ettiği gibi, bizce, daha fazlasını da vaat etmektedir. ...Siyasi iktidar ve Meclis Özel yetkili mahkeme ve savcılıklar meselesine mutlaka el atmalı, 250 ve 251. Maddeler genel bir bakışla gözden geçirilmeli. [KCK sanıklarının salıverilmesi için 250, 251 ile Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesi gerekiyor]”

Eğer CMK 250, 251 ile TMK’nın ilgili maddelerinin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin ısrarlı çağrı, MİT kriziyle birlikte ortaya çıkmış olsa, gerçekten MİT krizi ile ilişkili ve samimi bir çağırı olduğuna inanacağım. Oysa bu çağırı MİT krizinden on gün önce, 27 aralıkta, Sabah’ta “İkinci Açılım Paketi” olarak çıktı karşımıza. O haberde aynen şöyle deniyordu: “Her türlü suç terör amacıyla ilişkilendirilerek özel soruşturma ve yargılama usullerine tabi kılınabiliyor. Adil yargılama hakkının sağlanabilmesi için Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun özel yetkili mahkemeleri ve uygulayacakları muhakeme kurallarını düzenleyen 250, 251 ve 252. maddeleri de gözden geçirilecek.”

MİT krizinden sonra ısrarla yapılan çağırılar da neredeyse aynı cümlelerle yapılıyor. Bunun anlamı açık; KCK soruşturmaları gevşetilecek ve KCK sanıkları serbest bırakılacak.

Türkiye gibi bir ülkede yaşıyor ve MİT-PKK protokollerinin KCK davalarının durdurulacağı ve KCK sanıklarının serbest bırakılması hususunu mutabakat altına aldığını biliyorsanız; MİT krizi patlamadan önce hükümetin amiral gemisinin manşetinden CMK 250, 251’in gözden geçirileceğini okumuşsanız; sonra da MİT krizi patlamış ve buna paralel olarak KCK-AKP-MİT denklemine yakın duran tüm yazarlar, koro halinde ve ısrarla, CMK 250 ve 251’in değiştirilmesi gerektiğini yazıp söylüyorsa, bütün bu olanlara tesadüftür derseniz size “saf” derler.

İşte bu nedenle ben diyorum ki; MİT krizi diye bize sunulan ve çok gürültü kopartan operasyon bizzat MİT, AKP içindeki müzakereciler ve bazı müzakereci aydınların ortak kotardığı bir operasyondur. Savcı ve Emniyet felaket bir şekilde tuzağa düşmüştür. MİT bu operasyonu bizzat planlamış ve yönetmiştir. AKP’den gelen işaretler de buoperasyonun –Yargıtay’ın KCK terör örgütüdür kararına rağmen– tamamlanacağı yönündedir. Göreceksiniz, CMK 250, 251, 252 değiştirilecek, KCK sanıkları serbest bırakılacak, Cemaat’e yakın bürokratlar da tasfiye edilecek...