Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelerek haklarında yakalama emri çıkaran İstanbul 10. Ağır Ceza mahkemesine çıkan Çetin Doğan, Nuri Ali Karababa, Halil Yıldız, Gökhan Murat Üstündağ, Refik Hakan Tufan ve Ümit Özcan yakalama emirlerinin yüzlerine okunmasının ardından tutuklandı.
Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 6 kişi Metris Cezaevi'ne gönderildi.
Göreve gidiyorum
Doğan, adliyeden ayrılırken basın mensuplarının ısrarlı soruları üzerine, ''Göreve gidiyorum, kısmi seferberlik var, arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Bize savunma hakkı verilmeden yasalara aykırı olarak tutukluyorlar, sayın Başbakanın dediği gibi müfteriler iftiralarını ispat etmek zorundadırlar ama ispat etmeden içeri atıyorlar'' diye konuştu.
Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 6 kişinin cezaevine sevk edilmeleri sırasında, çevrede yoğun güvenlik önlemi alındı.
Adliyeye gelişindeki açıklamaları
Çetin Doğan, işlemleri başlamadan önce adliye önünde basın mensuplarına bir açıklama yaptı.
Bir basın mensubunun ''Gölcük'teki belgeleri birileri mi koydu oraya, nasıl oldu?'' şeklindeki sorusu üzerine, Doğan şunları söyledi:
''Maalesef şu bir gerçek ki, Silahlı Kuvvetlerde çok alt düzeyde yanlış.. Çünkü üst düzeyde böyle yanlışlıklar yaptırmazlar ama alt kademede işi bilemeyen, fakat oraya buraya taşıyan, aynen Kayseri'de olduğu gibi, Kayseri'de kurulan komplo gibi adamlar bulmuşlar. Uzmandır, şudur budur. Ve buraya konmuş. Konduğu yer de herkesin bildiği, zaten kozmik oda değil, gizli bir alan değil. Herkesin bildiği çöplük, evrak çöplüğü. Yanlış bir şey. Yer yok ondan, o benim sorumluluğum değil. Oraya konmuş ama konan CD'de bunlar var. Konan, hard disk diyorlar. Evet gerçekten de hard disk bulmuşlar ama bilirkişi raporu var. Hard disk, orada bulunan bir bilgisayarın hard diski. Dolduğu için arşive kaldırılıyor. Oradan bir el alıyor, bunu dışarı çıkartıyor ve yeniden dolduruluyor. Nasıl anlıyoruz; bir bilgisayarın hard diskini alıp başka bir bilgisayarda doldurursanız doğrudan doğruya sizi ele verir. Çünkü mac değeri farklı çıkar. O bilgisayarın mac değeri çıkmamıştır. Bu konuda Donanma Komutanlığı'nın kesin bir bilirkişi raporu vardır. Tamamen sahte.''
Hakim ve savcıların bir zırha büründüklerini, koruma altına alındıklarını savunan Doğan, 11. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesi vereceklerini ve hukuki yolu takip edeceklerini kaydederek, şunları söyledi:
''Ondan sonra yapacağımız şey, aldığımız cevaba göre, 'sözün, adaletin bittiği yerdir' diyerek, artık avukatlarımızın cübbelerini çıkarmalarını isteyeceğiz. İstifa etmelerini isteyeceğiz. Bizler de 14 Martta başlayacak davada savunma yapmayacağız. Ne yapacağız? Ben bundan sonra halkımı kendime muhatap olarak alacağım, manifesto hazırlayacağım. İddianameyi ben hazırlayacağım. Neler yapıldığını, bu davayla ilgili ne çirkinlikler olduğunu ortaya koyacağım. Bu davanın kaç sene evvel başladığını söyleyeceğim.''
Çetin Doğan, ''Yanlışlıklar içindeler. İnsan kahretmekten başka bir şey diyemiyor. Sayın başbakan bir vesileyle, 'müfteriler kendi iddialarını ispat etmek zorundadır' demişti. Biz böyle bir beklenti lüksüne sahip olmadığımızı, daha davanın ilk aşamasında gördük ve onun için iddianamelerde delil diye saydıklarını biz çürüttük. Onlar irdelemediler. İrdelemediklerini nasıl görüyoruz? İlgili kurumlara yazdıkları yazılarda aldıkları cevapları emanete koymuşlar, hasır altı etmişler'' dedi.
Ölünceye kadar devam
Hastalanmasıyla ilgili iddialara da yanıt veren Doğan, sözlerini şöyle noktaladı:
''Yok efendim, 38-40 derece ateşim olsa, en ağır bir hastalık içinde olsam bile artık hastane yok. Davaya ölünceye kadar devam edeceğim. GATA'da yatanları yakından biliyorum ve gerçek durumları. Lütfen inanın. Ergin Saygun Paşa kalp krizi geçirdi, stent takıldı. Burada gelen arkadaşlar öyle. Bundan sonra dimdik ayaktalar. Bu karardan sonra ayağa kalkarak Harbiye Marşı'nı okumuş, kendilerini Türk halkına adamış insanlar. Öyle bir kişi, bir eski asker ne demiş: 'Kişi bir kez ölür, ölümsüzlüklere doğru. Öl be...' Fazıl Hüsnü Dağlarca, piyade yarbaylıktan emeklidir...'Sen yanmasan, ben yanmasam nasıl çıkar karanlık aydınlığa', ben yanayım, yeter ki bir mum olayım halkımızın aydınlanmasına.''