Emekli Büyükelçi ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, 97. yıldönümünde Lozan Barış Anlaşması'nı yazdı. Lozan Barış Antlaşması'nın Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedini ve imar belgesini oluşturduğunu söyleyen Çeviköz, "Lozan Anlaşması'nın bir zafer olduğunu anlamak için ise TBMM Hükümeti’nin kabul etmediği, ancak İstanbul Hükümeti’nin imzaladığı Sevr Antlaşması’na bakmak yeterli olacaktır" dedi.
Türkiye’nin Lozan Barış Antlaşması ile elde ettiği zaferi küçümseme hoyratlığında bulunulduğunu söyleyen Çeviköz, " Cumhuriyetin temel değerleri ile uyum sağlayamayan ve hazımsızlıklarını her fırsatta dışavuran kimi bedhahlar, bugün rahat koltuklarında ayaklarını uzatarak oturup geçmişe bakarken Lozan Barış Antlaşması’nın hangi koşullarda müzakere edildiğini anlama yeteneğinden yoksun olduklarını da gösteriyorlar" dedi.
Çeviköz devamında ise 'Lozan ruhunu', "Bir asır önce Türkiye’yi laik ve demokratik Cumhuriyet rejimi ile yönetmeye hazırlanan kadrolar, cepheden cepheye koşmanın bütün yorgunluğuna, ülkenin içinde bulunduğu imkânsızlık ve yoksunluğa rağmen ulusal sınırları belirlenmiş, geçmişle hesaplarını kapatmış ve bölgesinde yeniden kendi ayakları üzerinde doğrulmayı hedeflemiş bir devlet kurmanın kararlılığı içindeydiler" diye tarif etti.
Lozan Barış Antlaşması'nın Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedini ve imar belgesini oluşturduğunu söyleyen Çeviköz, Lozan'ın yıldönümü ile 86 yıl sonra yeniden ibadete açılan Ayasofya'da kılınacak ilk namazın tarihinin çakışmasına dikkati çekti.
Çeviköz, Cumhuriyet'te kaleme aldığı yazısının devamında şunları kaydetti:
Bu yazının konusu esas itibarıyla Lozan olmakla beraber Montrö’nün, kamu yararından yoksun ve bütünüyle çevre katliamına neden olacak “Kanal İstanbul” ucubesiyle tehdit altında olduğunu söylemek ve bu uyarıyı şimdilik buraya bırakmakla yetinmek yerinde olacaktır. Cumhuriyeti kuran kadrolar Lozan’a giden yolda da önemli diplomatik hamlelerde bulunmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında sona ermiş olsa da savaş ertesi barışı kuran anlaşmaların imzalanmaları süreci zaman almıştır. Örneğin, Versay Antlaşması Almanya’ya 28 Haziran 1919’da imzalattırılmış, Bulgaristan 27 Kasım 1919’da Neuilly’de, Avusturya 10 Eylül 1919’da St. Germain’de, Macaristan da 4 Haziran 1920’de Trianon’da imzaladıkları anlaşmalarla teslim olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’na ise 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalattırılmıştır.
TBMM Hükümeti Sevr Antlaşması’nı tanımamış, Kurtuluş Mücadelesi’ne devam etmiş, düşmanlarını kendi koşullarını kabul ettirecek bir barış anlaşması imzalamaya zorlamıştır. Lozan Barış Antlaşması işte bu anlaşmadır.
Zafere giden yol
İşgal kuvvetleri Sevr Antlaşması’nı Osmanlı’ya imzalatmalarına rağmen Kurtuluş Savaşımızın devamı nedeniyle ister istemez TBMM Hükümeti’ni bir muhatap olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. Başka bir ifadeyle, halkımızın Mustafa Kemal’in önderliğindeki kararlı mücadelesi, işgal kuvvetlerini TBMM Hükümeti’ni tanımaya mecbur bırakmıştır.
Bu kabule giden yol da Büyük Taarruz ile başlar, İzmir’in kurtarılması ile devam eder ve işgal kuvvetlerinin ateşkes çağrıları ile 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile son bulur. İki hafta sonra da TBMM Hükümeti Lozan’da başlayan barış görüşmelerine davet edilir.
Bu barış görüşmelerinin asıl hedefi TBMM Hükümeti’ne Sevr Antlaşması’nın hükümlerini kabul ettirmekti. Bunun için TBMM Hükümeti’ni baskı altına almak, dolayısıyla barış görüşmelerine İstanbul Hükümeti’ni de davet etmek gerekiyordu. Bu oyuna gelmeyen TBMM Hükümeti, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması kararını aldı. Lozan barış görüşmeleri de 20 Kasım 1922’de başladı.
Önemli kazanımlar
Bugün Lozan ile ilgili olarak tartışma konusu yapılmak istenen başlıklar arasında Ege’deki adalar konusu öne çıkarılıyor. Ege’de Kuzeydoğu Ege adaları Yunanistan tarafından, On İki Ada İtalya tarafından Balkan Savaşları sırasında işgal edilmiştir. Bir daha da geri alınamamıştır. Bununla beraber, Lozan’da Boğaz önü adalarından olan Bozcaada, Gökçeada ve Tavşan Adası’nın geri alınması önemli bir kazanımdır.
Lozan’ın 6. ve 12. maddelerine göre o dönemde karasuları sınırı için ölçüt alınan uzaklık üç mil olarak görünmektedir. Bu nedenle de Türkiye kıyılarına üç mile kadar olan uzaklıktaki ada ve adacıklar da Türkiye’ye ait olarak tanınmışlardır. Ege’de hâlâ çözümlenmemiş bir durumun söz konusu olduğunu da vurgulamadan geçmemek gerekir. Türkiye’ye üç milden uzak olan ancak hakkında herhangi bir karar bulunmayan kara parçacıklarının aidiyeti konusunda Türkiye ile Yunanistan arasında yıllar önce başlayan görüşmelerin sürdürülmesi konusunda ısrarcı olunmalı ve Ege’nin bir tansiyon kaynağından barış denizine dönmesi sağlanmalıdır.
Aksi takdirde, bugün dahi bu belirsizlik iki ülke arasında dönem dönem gerginliklere yol açmaya devam edecektir. Böyle bir durumun ortaya çıkmasının nedeni Ege coğrafyasının özelliklerinden kaynaklanmaktadır ve deniz hukukunun lafzına uygun şekilde yorumlanmasıyla da çözümlenmesi mümkün değildir.
Bugün Türkiye’nin karasuları 6 mil olarak belirlenmiş olsa da Lozan’daki hukuki bağıt anlaşmanın hükümlerini değiştirmeye yönelik bir tasarrufu engellemektedir.
Ege adaları: Müzakere edilmeli
Günümüzde Ege adaları konusunda karşı karşıya olduğumuz en önemli sorun ise, gerek Yunanistan’a ait olan Kuzeydoğu Ege adalarının, gerek On iki Ada’nın silahlandırılmış olmalarıdır. On İki Ada, Uşi Antlaşması ile İtalya’nın kontrolüne geçtiğinden itibaren silahsızlandırılmış statüde tutulması gerekirken, İtalya Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaş ertesinde bu yükümlülüğünü ihlal etmiştir.
1947 yılında Paris Antlaşması ile On İki Ada’nın İtalya tarafından Yunanistan’a devredilmesi ertesinde de bu durum değişmemiş, Yunanistan da On İki Ada’nın silahsızlandırılmış olmaları şartına uymamıştır. Yunanistan, Balkan Savaşları sırasında işgal ettiği Kuzeydoğu Ege adalarını da silahlandırmıştır.
Dolayısıyla, bugün Lozan’ın kurmuş olduğu düzenin ihlalini oluşturan bu durumun güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi ve Yunanistan ile bu konunun da mutlaka müzakere edilmesi gerekir.
Bugün 97. yıldönümünü kutladığımız Lozan Barış Antlaşması, parçalanmış bir imparatorluktan çağdaş bir devlet yaratan ve bu devletin kuruluşunun temelini oluşturan bir belgedir. Lozan sadece Ege adaları konusu üzerinden yorumlanmaya çalışılarak değeri düşürülemeyecek bir uluslararası antlaşmadır.
Bir zafer olduğunu anlamak için ise TBMM Hükümeti’nin kabul etmediği, ancak İstanbul Hükümeti’nin imzaladığı Sevr Antlaşması’na bakmak yeterli olacaktır. Bu vesileyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü, Kurtuluş Savaşımızın şehit ve gazilerini bir kez daha şükran ve saygıyla anıyoruz.