Emekli Büyükelçi ve Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oğuz Çelikkol, "Şam’la diyalog tartışma konusu. ABD’nin yaptığı hatalar, İran ve Rusya’nın tam desteğiyle Şam rejiminin kuvvetlendiği bir gerçek. Ancak, Şam rejiminin kendi halkına karşı varil bombaları dâhil sınırsız şiddet kullandığı, kimyasal silah kullanma dâhil insanlığa karşı savaş suçları işlediği de biliniyor. Şam rejimiyle diyalog ve diplomatik ilişki konusunda bugün bir karar alınması gerekmiyor. Ankara’nın önünde dolaylı ve farklı diyalog yolları da açık. Suriye’de nasıl bir anayasa ortaya çıkacak, geçiş süreci ne olacak? Biz Suriye’de istikrarlı, halkıyla barışık rejim istiyoruz" dedi.
Akşam'dan Pınar Işık Ardor'a konuşan Çelikkol, "Türkiye olmadan Suriye sorununu çözmenin imkân dâhilinde olmadığını herkes kabul ediyor. Suriye’de Rusya ve ABD ise çok farklı cephelerde. Sovyetler Birliği zamanında bu ülkenin Ortadoğu’daki tek askeri üssü Suriye’deydi. Putin döneminde Rusya tekrar Suriye’ye geri döndü. ABD’nin Suriye’yle ilgisi çok büyük değil. Daha çok Irak’la ilgileniyor" ifadesini kullandı.
Çelikkol'un söyleşisi şöyle:
Siz Suriye’de büyükelçilik yaptınız. Bölgeyi ve gelişmeleri çok yakından takip eden bir kişisiniz. Genel itibarıyla bir değerlendirme istesem ne dersiniz?
Suriye’de 2000-2005 yılları arasında büyükelçilik yaptım. Bu yıllar Türkiye-Suriye ilişkileri için çok önemli bir dönemdi. Bu yıllar içinde Suriye’yi, Suriye halkını iyi tanıma ve ülke içinde hemen her yeri görme imkânım oldu. Suriye’deki rejimi, Arap Baharının Suriye’yi bu ölçülerde sert etkilemesinin sebeplerini Suriye’deki tecrübelerimle değerlendirebiliyorum. Suriye’de yaşanan savaşın yarattığı insani krizi, 400 bin civarındaki insan kaybını, bu rakamın çok üzerindeki yaralanmaları, Suriye nüfusunun yarısına yakınının komşu ülkelerde veya kendi ülkelerinde, evlerini terk etmek zorunda kalarak, sığınmacı durumuna düşmelerini daha yakından üzüntüyle izliyorum.
Rusya ve Şam rejimi İdlib’i bombalamaya başlamışken Tahran’da üçlü zirve gerçekleşti. Zirveden görüş ayrılığı çıktı. Bir sonraki adım ne olacak? Biz ateşkes noktasında ısrarcıyız.Astana Mutabakatına göre İdlib çatışmasızlık bölgelerinden biri ve Türkiye için en önemlisi. Bize Türkiye’nin ne istediğini anlatır mısınız?
Tahran Zirvesi Astana Süreci çerçevesinde yapılan bir toplantıydı ve İdlib’te gerginliğin hızla arttığı bir döneme rastladı ve zirveye İdlib gerginliği damgasını vurdu. Tahran’da Türkiye, Rusya ve İran arasında İdlib konusunda var olan farklı yaklaşımlar açık bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye İdlib’te ateşkesin sağlanması konusunda bir madde olmasını isterken, Rusya ve İran İdlib’te ateşkes ilan edilmesine karşı çıktılar.
Evet, bu durum beraberinde birçok soru işaretini de getirdi. Ne olacak sorusu önemli.
Tahran Zirvesi maalesef İdlib’teki durumun nasıl gelişeceğine açıklık getirmedi. Tahran Zirvesi’nden sonra Rusya ve Şam rejiminin İdlib bölgesine düzenledikleri hava saldırılarının maalesef arttığını izliyoruz. Şam rejiminin, Rusya ve İran’ın havadan ve karadan destekleriyle, İdlib’e karşı top yekûn bir saldırı başlatma tehlikesi giderek büyüyor. Türkiye Şam rejiminin İdlib’e karşı bir saldırısının büyük bir insani krize yol açmasından ve Türkiye sınırına doğru “kitlesel” bir göç hareketi başlatmasından endişe ediyor. Bu endişemiz Batı ülkelerinin tamamı tarafından da paylaşılıyor. Washington ve Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin başkentlerinden gelen açıklamalar Şam rejimini bölgeyi ele geçirmemek için İdlib’e saldırmama, Rusya ve İran’ı da Şam rejimini desteklememe konusunda uyarıyor. Batı ülkelerinin de aynen Türkiye gibi, Şam rejiminin İdlib’e, bölgede bulunan aşırı ve ılımlı muhalefet unsurlarını birbirinden ayırmadan ve İdlib’te yaşayan sivil halkı da büyük ölçüde etkileyecek bir saldırı düzenlemesinin yaratacağı çok olumsuz sonuçlardan endişe ettiği görülüyor.
İdlib stratejik olarak çok önemli bir bölge. Sonuçları itibarıyla birçok şey şekillenecek. Ortadoğu’nun geleceği bunlardan biriyken bir diğeri burada yapılacak ittifaklarda. Kim kiminle hangi pozisyonu alacak ya da almalı?
BM Güvenlik Konseyi son bir hafta içinde İdlib konusunu görüşmek amacıyla 3 kere toplandı. Bu toplantılarda Batı ülkeleriyle Rusya arasında genelde Suriye özelinde İdlib konusunda olan görüş ayrılıkları bir kere daha açık bir şekilde ortaya çıktı. İdlib konusunun Rusya tarafından Türkiye’yle tam işbirliğiyle, Şam rejiminin bir kez daha kendi halkına karşı şiddete başvurmasına izin verilmeden, bulunacak yöntemlerle çözülmesi gerekir. İdlib’in aşırı unsur ve gruplardan temizlenmesinin yolları bulunabilir, ancak bunun için zamana gerek var ve Rusya’nın gerekli tüm zamanı sağlaması lazım. Türkiye’nin Suriye’deki menfaatleri ve tutumunun ne Rusya ve İran ne de ABD ve diğer Batılı ülkeler ile tam olarak üst üste geldiğini, uyuştuğunu söylemek mümkün değil.
Türkiye’nin Suriye bağlamında Rusya ve İran’la paylaştığı ve işbirliği yapabileceği konular olduğu gibi ABD ve diğer Batı ülkeleriyle de aynı yönden baktığı ve birlikte çalışabileceği alanlar bulunuyor. Bu sebeple Türkiye için hem Rusya ve İran’la hem de ABD ve Fransa ile Almanya başta olmak üzere Avrupalı ülkelerle Suriye bağlamında yakın diyalog ve işbirliği arayışlarını sürdürmek önem taşımaktadır. Türkiye hem Astana hem de Cenevre Süreçleri içinde aktif bir şekilde yer almalı ve Suriye’de siyasi çözümü desteklemeye ve hızlandırmaya gayret göstermelidir.
Kimyasal silah tehdidinin altı çiziliyor ve bu hep dillendiriliyor. Esad rejiminin daha önce Doğu Guta ve Halep başta olmak üzere 18 bölgede kimyasal silah kullanması nedeniyle bölge halkı endişeli. Özellikle Rus yetkililerin yaptığı uyarılar bölge halkını oldukça tedirgin etti. Bu senaryo gerçekleşirse bunun için tampon bölge mi kurulacak?
Batı ülkeleri Şam rejimine İdlib’te kimyasal silahlar kullanmama konusunda da uyarılarda bulunuyor. Geçmişe baktığımızda Şam rejiminin Suriye’de birçok kez kimyasal silah kullandığını biliyoruz. Şam rejiminin kimyasal silah kullanma konusundaki sicili çok kötü. Washington ve Paris, Şam rejiminin İdlib’te kimyasal silah kullanması halinde hemen harekete geçeceklerini ve Şam yönetimini cezalandırmak için misillemede bulunacaklarını açıkladılar. Moskova’dan gelen açıklamalarda Suriye’de aşırı grupların da elinde kimyasal silah bulunduğuna işaret ediyor ve Rusya’nın Batılı ülkelerin Şam rejimine karşı askeri müdahalede bulunabilmek için İdlib’te kimyasal silahların kullanılmasını sağlayacakları endişesini taşıdığını gösteriyor.
Bakın Tahran Zirvesinde sadece İdlib konuşulmadı. Suriye’de asıl sorun rejim sorunu. Yani Suriye’nin nasıl yönetileceği, siyasi reformların nasıl gerçekleştirileceği konusu en önemlisi. Tahran Zirvesinde liderlerin ele aldığı ve Tahran “Ortak Açıklamasına” giren diğer önemli konunun da Suriye Anayasasının yazımı süreci olduğu görülüyor. Tahran Ortak Açıklamasının 5. maddesinde üç ülkenin “Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine ve ihtilafın yalnızca müzakere edilmiş bir siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine dair” inançları vurgulanıyor. Açıklamanın 6. maddesinde ise Soçi Zirvesinde kurulmasına karar verilen Anayasa Komitesi’nin “biran önce” çalışmalarına başlaması çağrısı yapılıyor.
Peki, bu anlamda gereken adımlar atılıyor mu?
Nitekim üç ülke temsilcileri Tahran Zirvesinden hemen sonra Cenevre’de BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile birlikte toplanarak, anayasa yazım sürecinin hızlandırılması konusunu ele aldılar. Suriye’de yeni bir anayasayı ortaya çıkartacak komisyonun biran önce oluşturulması ve çalışmalarını tamamlaması önemli. Eğer gerçekten Suriye’de gerçek sorunların çözümü isteniyorsa Suriye’de birliği sağlayacak ve ülkenin siyasi geleceğinin önünü açacak bir anayasa yapılması ve bu anayasa çerçevesinde Suriye’yi yönetecek hükümetin, gerekirse bir geçiş döneminden sonra, demokratik standartlarda seçimle iş başına gelmesi büyük önem taşıyor. Suriye muhalefetinin beklentisinin yapılacak bu Anayasa’nın mümkün olduğu ölçüde demokratik, çoğulcu ve Suriye halkının ülkenin yönetimine gerçek katılımını sağlaması olduğunu biliyoruz. Yeni anayasa çerçevesinde yapılacak seçimlerin de hür ve serbest bir ortamda, uluslararası kuruluşlar ve Birleşmiş Milletler gözetiminde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Yeni Anayasanın Suriye’nin toprak bütünlüğü kadar siyasi birliğini de koruması lazım. Tahran Zirvesi’nden sonra İran, Rusya ve Türkiye tarafından yapılan ortak açıklamada Suriye’nin “egemenliğine, bağımsızlığına, birlik ve toprak bütünlüğüne” saygı gösterilmesine yapılan vurgudan sonra “komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığının” vurgulanması da dikkat çekiyor. Bu ifadelerin doğrudan Suriye’deki PYD/YPG yapılanmasını ve bu yapılanmayı destekleyen ABD’yi hedef aldığını söylemek mümkündür.
Rusya ve İran, Türkiye’ye olan İhtiyacın artık eskisi kadar olmadığını düşünüyor ve başka hesaplar mı yapıyor? Rusya’nın ABD’yle farklı bir ajandası olması mümkün mü? Rusya’nın yıllardır hayali olduğu iddia edilen sıcak denizlere boğazlarımız üzerinden kavuşma hayali yoksa gizli bir ajanda mı?
Türkiye olmadan Suriye sorununu çözmenin imkân dâhilinde olmadığını herkes kabul ediyor. Suriye’de Rusya ve ABD ise çok farklı cephelerde. Sovyetler Birliği zamanında bu ülkenin Ortadoğu’daki tek askeri üssü Suriye’deydi. Putin döneminde Rusya tekrar Suriye’ye geri döndü. ABD’nin Suriye’yle ilgisi çok büyük değil. Daha çok Irak’la ilgileniyor. Suriye’ye de Irak bağlamında ve de İsrail’in güvenliği açısından bakıyor. Hatta Başkan Trump Suriye’den çıkacağız sözlerini de sıklıkla dile getiriyordu, ama Trump bir şekilde “kalmaya” ikna edildi.
ABD’nin Suriye’de 2. İsrail kurma çabası da tartışılıyor.
O PYD/YPG’nin kontrolü altındaki bölge için konuşuluyor. Yani Suriye’nin toprak bütünlüğünü bölme noktasında tartışmalara konu oluyor ve ABD’nin böyle bir planı olduğu ifade ediliyor. Kanaatler oluşuyor, komplo teorileri üretiliyor. ABD’nin nasıl bir Suriye politikası stratejisi olduğu zaten çok açık değil. Washington, PYD/YPG ile işbirliğinin DEAŞ’la mücadele için yürütüldüğünü söylüyordu. Ama DEAŞ bittikten sonra da bu işbirliğini kesmedi. Sanırım Suriye’de kalıcı olmak için ilişkiyi devam ettiriyor. Washington’da Suriye’de bir özerklik ve federasyon planları yapıldığı anlaşılıyor. Ancak Suriye için yapılacak anayasanın nasıl olacağı belli değil. Rejimle PYD’nin görüştüğü ama anlaşamadığı da sıklıkla ifade ediliyor.
ABD, Türkiye’nin ittifak kurduğu ülkelerle olan diyalogdan rahatsız mı? Bu anlamda ittifak bozucu bazı eylemlere doğru Türkiye sürüklenebilir mi?
Genel olarak Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin Batıda çok iyi karşılanmadığını biliyoruz. Macro’nun da bazı ifadeleri vardı. Tabii konuya sadece Suriye bağlamında değil, genel ilişkiler açısından bakmak lazım. Türkiye-Rusya ilişkilerini sadece Suriye üzerinden değerlendirmek yanlış olur. Daha genel bakmak lazım. Ekonomik boyutu var başka siyasi boyutları var. Karadeniz’de benzer görüşlerin paylaşılması gibi. Ancak Ankara için ABD ve Rusya’yla olan ilişkiler bir birinin alternatifi değil.
İdlib konusuyla beraber Rusya’yla iyi giden ikili ilişkilerin yara alacağını bu anlamda düşünmüyorsunuz sanırım.
Zannetmiyorum. Rusya’dan gelen son açıklamalar İdlib’te askeri büyük bir operasyonun, doğuracağı olumsuz sonuçlar dikkate alındığında, Rusya tarafından da çok istenmediği yönüne döndü. Rusya Suriye Özel Temsilcisinin son ifadelerinden bu çıkıyor. Türkiye’ye zaman tanıyalım gibi. Türkiye’yle iyi ilişkiler Rusya’nın da lehine. Bu sadece Suriye bağlamında değil. Diğer konularda da. Rus uçağının düşürülmesi konusu halledildiğinden bu yana ilişkilerin kısa sürede eski seviyesine çıkartılabilmesi önemli bir gösterge. Bu iki tarafta da siyasi bir irade olduğunu gösteriyor.
15 Temmuz’da Putin’in ilk arayan lider olması ve 2 liderin sıklıkla ve rahatlıkla diyalog kuruyor olması da bir gösterge midir?
Evet. İşbirliği alanları çok geniş. Şimdi Suriye’de iki ülkenin yeni bir süreç başlatma ihtimalleri var. Bu yeni sürece Türkiye ve Rusya yanında Almanya ve Fransa da katılacak. Cuma günü bu amaçla İstanbul’da 4 ülke dış politika yetkililerinin yaptığı toplantının iyi geçtiği anlaşılıyor.
Olası göç dalgası için Başkan Erdoğan "Türkiye, mülteci alma kapasitesini doldurdu." Dedi. Sanırım kapıları açmadan Suriye topraklarında imkân sağlayacağız bu insani drama. Ancak bu da birçok zorluğu beraberinde getiriyor. Dünya ülkeleri bu konuda yine duyarsız mı kalacak?
Ankara için Suriye’de siyasi bir çözüm birçok açıdan önem taşımaktadır. Türkiye için ülkede yaşayan 3,5 milyon Suriyelinin, en azından bunların büyük bir kısmının, Suriye’ye güven içinde dönebilecekleri bir ortam yaratılması gerekmektedir. PKK’nin Suriye’deki bağlantıları dikkate alındığında komşu Suriye’nin Türkiye ve Türkiye’nin sınır güvenliği için bir tehdit haline gelmemesi de büyük bir öneme haizdir. Türkiye bu Suriye’nin kurulması için için tüm bölgesel ve küresel güçlerle işbirliğine devam etmelidir.
‘Esad rejimiyle yani Şam yönetimiyle diyalog kurulmalı’ bu önemli diyen kesimler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şam rejimiyle diyalog Türkiye’de üzerinde yoğun tartışma olan bir husus. ABD’nin yaptığı hatalar sonucu, İran ve Rusya’nın tam desteğiyle Şam rejiminin kuvvetlendiği ve Suriye’de kontrol alanını genişlettiği bir gerçek. Ancak, Şam rejiminin kendi halkına karşı varil bombaları dâhil sınırsız şiddet kullandığı, kimyasal silah kullanma dâhil insanlığa karşı savaş suçları işlediği de biliniyor. Türkiye’nin Suriye çözüm sürecindeki öneminin ve ağırlıklı rolünün Suriyeli ılımlı muhalif gruplarla olan ilişkilerinden geldiği de ortada. Bu çerçevede Şam rejimiyle diyalog ve diplomatik ilişki konusunda bugün bir karar alınması gerekmediği gibi, Ankara’nın önünde dolaylı ve farklı diyalog yolları da açık. Suriye’de nasıl bir anayasanın ortaya çıkacağı, geçiş sürecinin ne olacağı, seçimlerin yapılması ve sonuçları gibi konular bu hususta dikkate alınması gerekli gelişmeler olarak ortaya çıkacaktır. Reyhanlı’daki terör olayını düzenleyen teröristin Şam rejimi istihbaratıyla ilişkilerinin tümüyle ortaya çıkacak olması da dikkate alındığında, Şam rejimiyle ilişkilerin önümüzdeki dönemde zorlaşacağını düşünmek de gerekmektedir.
Esad rejimi gitti gidecek derken daha kuvvetli bir şekilde karşımızda duruyor.
Dış müdahaleler kuvvetlendirdi. İlk önce Esad rejimi düşüyordu Hizbullah müdahale etti. Şam’ın düşmesi engellendi. Sonra bu da yetmedi. İran doğrudan müdahale etti. O da yetmedi Rusya girdi işin içine. Bu sırada ABD hemen hemen hiçbir şey yapmadı. ABD’nin Suriye ilgisizliğiyle Rusya bu boşluğu doldurmuş oldu. Bizde doğal olarak Rusya ve İran’la işbirliği yaparak sorunu çözmeye çalışmak zorunda kaldık. Türkiye Suriye’de istikrarı sağlayacak ve düzeni getirecek herkesle işbirliği yapmaya hazır. Bu Rusya’ysa o olur. Mesela Fransa ve İran’da giriyor devreye. Biz istikrar istiyoruz, 3,5 Milyon Suriyelinin ülkesine dönebileceği ortam kurulmasını istiyoruz. Suriye’de istikrarlı halkıyla barışık rejim istiyoruz.
Türkiye- ABD ilişkilerinde sıkıntılı süreçten geçiyoruz ancak İdlib konusunda ortak görüş ya da bir işbirliği söz konusu olabilir mi?
Trump yönetimiyle bütün sorunlara rağmen Suriye’de işbirliği Ankara için önem taşıyor. Son dönemde Trump yönetiminin yanlış politika ve tutumları nedeniyle Ankara-Washington hattında yaşanan krize rağmen, Suriye bağlamında işbirliği ortamının sürmesi, Mümbiç Anlaşmasının uygulanmasına devam edilmesi önemli. Mümbiç’te Türk-Amerikan ortak devriye operasyonlarının başlaması ve Münbiç anlaşmasının Fırat Nehri’nin doğusuna da teşmil edilebilmesi için Ankara Washington görüşmelerinin başlaması, sadece Suriye bağlamında değil, Türkiye’yle ABD arasında “güven ortamının” yeniden tesisi yönünde de olumlu bir adım olacak.
Cuma günü gerçekleşen toplantının önemi ve sonucunu nasıl okuyalım?
Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa yetkililerinin İstanbul’da bir araya gelerek Suriye’yi görüşmüş olmaları Suriye’de barış ve istikrar sağlanması için önemli bir süreci başlattı. 14 Eylül toplantısının bu 4 ülkenin liderlerinin katılacağı ve İstanbul’da yapılacak bir zirveye hazırlık amacını taşıdığı anlaşılıyor. Türkiye, Rusya ve Fransa Cumhurbaşkanları ile Almanya Başbakanının yaptıkları bu zirve Suriye’de siyasi çözüm arayış sürecini hızlandırmaya yardımcı olacaktır. Yine altını çizelim. Türkiye’nin ve Rusya’nın Suriye’de ki politikalarını zaten örtüşmediğini söyledik bu şaşırtıcı değil. Biz rejim karşıtıyız Rusya rejim yanlısı. Biz rejimin kendisini reforme etmemesine tepkiliyiz. Zaten edebiliyor olsaydı şuan bunlar yaşanmamış olacaktı.
HTŞ, El Nusra’nın yeni adı ve terör örgütü olarak kabul ettik. Bu eli kanlı örgütün Türkiye tehdidi nedir?
İdlib’te büyük zorluk ortaya çıkartıyor. Ruslar ve biz bu örgütü terör örgütü olarak kabul ediyoruz. Bunların varlığı İdlib’in Ruslar açısından daha sorunlu bir hale gelmesine sebep oluyor. Bütün bu El Nusra gibi Deaş gibi örgütler hepsi El Kaide bağlantılı örgütler maalesef Suriye’de ki iç savaşın rejim yönüne dönmesin de de rol oynadılar. Çünkü bu örgütler çıkmamış olsaydı ılımlı muhalefet eğer hâkim olabilseydi o zaman dünyanın Suriye’de ki iç savaşa bakışı farklı olurdu. DEAŞ gibi El Nusra gibi çağdışı örgütlerin ortaya çıkması maalesef Suriye’de ki Arap Baharı etkilerine bakışı da değiştirirdi.