Gündem

Emekli Binbaşı İbrahim Töre: Paşa evime kadar geldi eşime 'başını aç' dedi

28 Şubat'ta ordudan ihraç edilen Emekli Binbaşı İbrahim Köse anlattı

19 Nisan 2012 17:08

28 Şubat sürecinde "Eşin başörtülü. Üstelik namaz da kılıyorsun" denerek TSK'dan ihraç edildiği iddia edilen Jandarma Binbaşı İbrahim Töre, komutanı Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu'nun evine kadar gelerek başörtülü eşine, "Başını açarsan İbrahim için her şey farklı olur" dediğini aktardı. Töre, "Oysa ki biz sadece vatanını seven Anadolu çocuğuyduk" ifadesini kullandı.

Burcu Bulut'un Yeni Şafak'taki haberi şöyle:

12 Eylül ardından 28 Şubat sorgulamaları ile darbeci geleneğin açtığı yaralar da gün ışığına çıkıyor. 28 Şubat döneminde YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilen Jandarma Binbaşısı İbrahim Töre ezilenlerden, dışlananlardan sadece biri. Töre'nin yaşadıkları 28 Şubat'ın karanlık yönlerini gözler önüne seriyor. Dedesi İstiklal Savaşı Gazisi olan Kâmil Töre'nin izinden giderek asker olmayı seçen İbrahim Töre; 28 Şubat döneminde namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve eşi başörtülü olduğu için tarifi olmayan bir baskı görmüş. Yaşadıklarını gözleri dolarak anlatan Töre, o dönem Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu'nun evine kadar gelip, eşine "İbrahim istikbal vaat eden bir subay. Geleceği senin elinde. Başını açarsan her şey farklı olacak" demesini ise unutamıyor.


28 Şubat döneminde ordudan ihraç edilenlerden birisiniz. Normalde bir asker ordudan neden ihraç edilir?

Askeri Ceza Kanunu'na göre vatana ihanet, yüz kızartıcı suçlar, hırsızlık, katil olmak gibi çok ağır suçlar işlenildiği zaman ordudan ihraç edilirsiniz. Sınırlar çok nettir. Ayrıca bir askerin ihracı için Cumhurbaşkanının onayı gereklidir. O dönem Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu, Genel Kurmay Başkanı da İsmail Hakkı Karadayı'ydı. İhraç edilmem de dördünün de onayı vardı, yani ihraç kararı bu kadar önemli bir karardı. Ayrılığıma gerekçe olarak 'disiplinsizlik' gösterilmişti. Oysaki ben çok başarılı bir askerdim. O güne kadar bir tek ceza bile almamıştım.


Orduyu paygamber ocağı bildik


Şartların böyle olduğunu bilseydiniz yine de asker olmak ister miydiniz?

Askerliği bir meslek olarak seçmedim. Bu vatan bize atalarımızın mirasıydı. Mehmetçik 'Küçük Muhammed' demekti. O ruhla Peygamber ocağında olmak istedim. Fakat hiç ummadığım olaylarla karşılaştım. Her şeye rağmen bugün İstiklal Gazisi dedemin şanlı ruhunu taşımaya devam ediyorum. Bugün bana 'gel' deseler yine orduya girerim. Çünkü bunu yapanlar üst kademedeki komutanlardan oluşan azınlık bir gruptu.


Bu azınlık gruba göre şayet orduda kalmanıza izin verilseydi laiklik için nasıl bir tehlike olacaktınız?

Bu, millete yapılan büyük bir hainlikti. Laiklikte inanca karışmak, müdahale etmek var mıdır? Laiklik adı altında oynanan büyük bir oyun vardı. Cuntacılar, milletle devleti birbirine düşürmek için darbe planlarını gerçekleştirdiler. En büyük darbe de ilk olarak bizim gibi inancı yüzünden ihraç edilen TSK içindeki askerlere yapıldı. 28 Şubat döneminde YAŞ kararlarıyla benim gibi toplam 2 bin kişi ihraç edildi. Bizi destekleyen komutanlar da kadrosuzluk gibi çeşitli bahanelerle tasfiye edildiler. Onlar da susturuldular.


İhraç kararı geldiğinde ilk olarak ne yaptınız?

Birlik komutanıma "Gerçek sebep ne?" diye sordum. O da tüm samimiyetiyle "Namaz kılman, inancın, ailen, eşinin başörtülü olması. Gerçekler bu" dedi. Birlik komutanım gibi pek çok asker, Batı Çalışma Grubu dediğimiz, bugün adı sıkça geçen askeri yönetimin emirleriyle hareket ediyorlardı. Elleri mecbur, söylenenleri yapmak zorunda kalıyorlardı. Birlik komutanım atılmamı hiç istememişti. Ama o da bir şey yapamadı.


Eşim orduevine alınmıyordu


Aileniz tüm bu yaşananlardan nasıl etkilendi? Mesela eşiniz başı kapalı olduğu için dışlandı mı?

Ziyaretlere, katıldığım törenlere eşimi getirmiyordum. Ama bu dışlanmanın sıkıntısını içimizde sürekli hissettik. Eşim tesettürlü diye orduevine, davetlere alınmıyordu. Nizamiyeden çevriliyordu. Bundan büyük aşağılanma olabilir mi? Bu beraberinde ciddi bir küskünlük de meydana getirdi ve zamanla kine dönüştü. Düşmanlık üretti. Diğer yandan şöyle bir olay da hatırlıyorum. Bursa'da diş doktoru olan asker bir arkadaşımın eşi başını açtı diye orduevinde tören düzenlenmişti. Kutlama yapılmıştı. Aynı şeyi tüm eşi başı örtülü olan askerlerden bekliyorlardı.


General bir gün bizim eve geldi


Eşinizin başını açması için sizi de ikna etmeye çalıştılar mı?

Korgeneral Mehmet Çavdaroğlu ekibiyle evime kadar geldi. Eşime "İbrahim istikbal vaat eden bir subay. Geleceği senin elinde. Başını açarsan her şey farklı olacak" dedi. Yakın arkadaşım Reşat Fidan'ın da eşi kapalıydı. O dönem Tugay Komutanı olan (daha sonra Jandarma Genel Komutanı da oldu) Rasim Betir onu odasına kadar çağırarak, eşini başını açması için ikna etmesi yönünde uyarmıştı. 28 Şubat'ta bizlere mahalle baskısının âlâsı uygulandı. Bu uyarılar geleneksel bir hâl almaya başladı. Tabii ben ve benim gibi düşünenler böyle bir şeyi asla kabul edemeyeceğimizi dile getirdik. Eşime "Başını açman gerekiyor" nasıl diyebilirdim? Onun inancına bu saygısızlığı nasıl yapabilirdim?


Büyük travma


Başını açması için zorlanan eşinizin psikolojisi tam olarak nasıldı?

Eşim büyük bir travma yaşadı. Sadece o değil, çocuklarım da uzunca bir süre yaşanılanların etkisinden kurtulamadı. Eşimin ne kadar gözyaşı döktüğünü ben biliyorum. Yükselemememdeki, ihraç edilmemdeki tek sebebin kendisi olduğunu düşündü. Kendisini suçluluk duygusu içinde hissetmediği tek bir gün olmadı. Şimdi o günleri silmek, unutmak istiyor.


Namaz kılana işkence edildi


Kışlada namaz kılarken yakalansanız ne olurdu?

Askeri sistem 'namaz kılmayacaksın, dini inançlarından vazgeçeceksin, robot gibi olacaksın' demesine rağmen ben namaz kılmaya Harp Okulu'nda başladım. Bir gün bulunduğumuz binanın en alt katında müstahdemin odasında namaz kılarken yakalandım. Takım komutanına kıldığım namazın hesabını vermiştim. Çok zor bir durum. Namazın hesabı olabilir mi? Bunu ancak ahirette yapmak isterdim. Tabii buna da şükür, çünkü sırf bu yüzden işkence gören nice arkadaşım olmuştu. 12 Eylül'de de yakın arkadaşım Mansur Tosun bu nedenle ölmüştü. Düşünürken hâlâ içim titrer...


Takım komutanınız size tam olarak ne demişti?

"Burada neden namaz kılıyorsun? Emirleri bilmiyor musun?" dedi. Öne sürülen disiplinsizlik gerekçesinin nedeni de sanırım buydu. Düşünün, Amerikan askeri uçak gemilerinde bile mezheplerine göre 4 çeşit kilise ve Müslüman olanlar için de bir mescit var, ama gelin görün ki 28 Şubat döneminde Türkiye'de inancın yüzünde sorgulanıyordun. Suçlu gibi hissettiriliyordun. Oruç tutmak da yasaklardan biriydi.


Oruç tutmanız neden yasaktı?

İnancınızla ilgili her şey yasaktı. Mesela sahura kalkmanıza kesinlikle izin yoktu. Direkt 'sahura kalkamazsınız' denmiyordu ama başka gerekçeler öne sürülerek ibadetin önüne set çekilmeye çalışılıyordu. Bunun için her türlü tedbir alınıyordu. Hele bu darbe dönemlerinde ayyuka çıkıyordu. Darbeler kesinlikle inanca karşı gerçekleşti.


Teoman Koman'ın CUMA EMiRLERi


TSK'da dini vecibelerini yerine getiren bir askere ne gözle bakılıyordu?

'Öteki' oluyordun. Yaşaman, nefes alman güçleşiyordu. Zamanın Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman imzalı emirleri bilmeyen yoktu. "Namaz kılınmayacak, Cuma'ya gidilmeyecek" deniyordu. Normal bir Müslüman'ın yapması gereken hiçbir şeyi yapamıyorduk.


Namazı nasıl kılıyordunuz? Zor olmuyor muydu?

Olmaz mı hiç! Beş vakit namaz kılmak söz konusu bile değildi. Biz de çareyi arkadaşlarımızla birbirimizi kollayarak adete nöbet tutarak, gizlice namaz kılmakta bulduk. Abdesti gizlice alıyorduk, ardından depoya inip yakalanacağız korkusuyla 5 dakika içinde farzını kılıp çıkıyorduk. Yaşadığımız baskıyı, endişeyi size kelimelerle ifade edemem. (Gözleri doluyor)


İnançlı subaylar tasfiye edildi


Batı Çalışma Grubu'nda kimler vardı?

Başta Çevik Bir ve onun adamları... Ama adı geçmeyen biri var ki, o da o dönem Jandarma Genel Komutanı Denetleme Başkanı olan Nurettin Çakır'dı. BÇG'nin en önemli adamlarından biriydi. İhraç edilmemdeki ana faktörlerden biri de odur. Eminim ki onun da yaptıkları cezasız kalmayacak. BÇG'nin amacı darbe girişiminin başarılı olması için kendileri gibi düşünmeyenleri temizlemekti. TSK'daki inançlı insanlar bir bir tasfiye edildi.


Dedesi Sakarya Gazisi


Askerlik kahramanlık demekti. Biz öyle büyüdük. Dedem Kâmil Töre, İstiklal Savaşı Gazisi'ydi. 18 yaşında askere alındı. 1. Dünya Savaşı'nda Ruslarla Kop Dağı'nda savaştı. Sakarya Meydan Muharebesi'nde yaralandı. İzmir'den düşmanı püskürtene kadar vatanı için çarpıştı. Ben de dedemin yolundan giderek asker olmaya karar verdim. 1978 yılında Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun oldum. Tam bir asker gibi yetiştim. Ama gelin görün ki İstiklal Savaşı Gazisi'nin torunu "namaza kılıyor, ibadet ediyor" diye ordudan atıldı. Bugün bu hâlâ devam ediyor mu, bilmiyorum. Özellikle darbe dönemlerinde 'annesi başörtülü, babası sakallı olanlar' kesinlikle orduya alınmıyordu. 28 Şubat'ta da asker olmak isteyen gençlerden annesi kapalı olanların başvuruları kesinlikle kabul edilmedi.