Türkiye basın açısından az gelişmiş bir ülkedir. Bir ülkenin haberleşme araçları açısından gelişmiş olması için 100 kişiye 10 gazete düşmelidir
“Demirel’li yıllar”da Türk basınına bakarken, bire bir yaşadığım o yıllardan bu yana elli-elli beş yıl geçmiş olduğunu irkilerek fark ettim.
Bir yandan da Türk basınında elli yılda neler değişti, neler değişmedi sorusuna takıldım.
1- Basın tarihinde genellikle özgürlüklerin genişlediği zamanlarda tirajların arttığını, tersi olduğunda da satışların büzüştüğünü görüyorsunuz. İlk gazetenin çıkmasından beri bu böyle… Adeta özgürlüğü ölçen bir barometre… Eğer gazete satışları düşüyorsa anlayın ki özgürlükler sizlere ömür.
2- 27 Mayıs sonrasında da aynısı olur. Ortam özgürleşip düşünce canlanınca satışlarda da patlama yaşanır. Demokrat Parti faşizminin ertesinde tirajlar artar, bu genişleme özgürlükleri boğan 12 Mart 1971 darbesine kadar sürer.
Dönemin ortalama baskı sayıları şöyle:
Hürriyet 600 bin
Günaydın 350 bin
Tercüman 300 bin
Milliyet 200 bin
Cumhuriyet 160 bin
Akşam 150 bin
Bunlar arasında Hürriyet ve Günaydın daha fazla haber ağırlıklı, diğerleri de yoruma ve düşünceye biraz daha eğilimli gazetelerdir.
1968 yılı istatistiklerine göre Türkiye’deki baskı toplamı 2 milyon 250 bin kadar.
Ama 1972 Nisanından sonra satışlar düşmeye başlar ve okuyucu sayısında 250 binlik bir azalma olur.
Satışlar daha sonra daha da aşağıya gider.
1973 yılında 1,5 milyonluk satışın 1,3 milyonunu Hürriyet, Günaydın, Tercüman, Milliyet, Cumhuriyet gerçekleştirir. Gazete okurunun yüzde 86’sı bu beş büyük gazeteyi okumaktadır. Dönemin geriye kalan irili ufaklı 53 gazetenin de ancak 200 bin kadarlık bir satış yapmaktadır.
***
3- Basın, 1960’lı yıllarda olağanüstü teknik bir modernleşme yaşar. En gelişmiş baskı ve dizgi tekniklerini ithal eder. Ofset baskıya geçer. Özellikle Hürriyet, Milliyet, Günaydın, renk ayrımı, mizanpaj, baskı açısından gelişmiş dünya basını ile eş düzeyde bir konuma zıplar…
Ülke içinde ve dışında, her gün bölgesel baskı yapabilecek bir imkana sahip olurlar. Zaman içinde resimlerin ve renklerin çekiciliği geniş kitleleri etkilemiş ve yeni tekniklerle basılan gazeteler ciddi tiraj artışı sağlamıştır.
4- Bütün bu artışa rağmen Türkiye, özünde basın açısından az gelişmiş bir ülkedir. Çünkü uluslararası ölçülere göre bir ülkenin haberleşme araçları bakımından gelişmiş sayılması için 100 kişiye günde 10 gazete düşmesi gerekir.
50 yıl önce Türkiye’nin nüfusu 38 milyon olduğuna göre günlük gazetelerin baskılarının, toplamı da 3 milyon 800 bin olması gerekir. Oysa bütün tiraj artışlarına rağmen bu toplam 2 milyon kadardır bizde. 100 kişiye 10 değil, ancak 5-6 gazete düşmektedir.
***
5- Bir yandan basım teknolojisindeki yenilik, öte yandan hızlı kentleşmenin de yardımıyla yeni bir okuyucu kitlesi doğar. Ayrıca Türkiye’de okur yazar sayısı artar. Bu oran 1950’de yüzde 33,6 iken, 1960’lar sonrası yüzde 60’a yaklaşır.
Ancak bu yeni kitle yeni şehirleşen kitledir. Gazetelerde yorum ve düşünce ikinci plana düşmüş veya düşmeye başlamıştır.
Bu gelişmeler basını kitle gazeteciliğine yönelik bir eğilim içine sokar. İnce ince okumak yerine göz gezdirmek üzerine şekillenir gazeteler.
6- Bu yeni okur kitlesi dayanaklı tüketim malları, benzer sanayi dalları, bankalar, eğlence yerleri ve turizm endüstrisi için de önemlidir. Gazetelere ilân vermek önemli olmuştur. Basın kapitalist bir işletmeye dönüştükçe büyük sermaye işi olmaya başlamıştır.
Ekonomik birer işletme olan gazeteler bir yandan geniş ölçüde ilân toplamaya, bir yandan da yayın politikalarını okuyucu sayısını artırmaya yönelmişlerdir. Bu zorunluluk okuyucunun hoşuna gidecek yazı yayınlamayı gerektirir, yoksa okuyucuyu bilgilendirmeyi değil.
1972'de Basın İlân Kurumu’nun basına dağıttığı ilânın tutarı 72 buçuk milyon liradır, özel ilâncılık büroları da 135 milyon liralık ilân dağıtmışlardır. Demek ki basma 207 milyon liralık ilân verilmiştir. Bütün basının yıllık iş hacminin 600 milyon lira olduğu düşünülürse ilân gelirlerinin ne önemli bir kaynak olduğu anlaşılır.
Gazetelerin çoğu bu yüzden okuyucudan önce ilân sahibinin eğilimlerini göz önünde tutmaya yönelmektedir. Aslında “Bir yandan politik, bir yandan malî baskı altında bulunan basının özgür olduğu öne sürülemez. Siyasal iktidar ve onun güdümündeki ilan veren unsurlar basını ekonomik kontrolleri altına alabildikçe de «basın özgürlüğü denen şey bir ütopyadır».
Okur sayısı başta artar ama bu süreçte gazeteler büyük işletmeler hâline gelince artan maliyet nedeniyle gazete fiyatları yükselir ve birkaç gazete alan okuyucuların sayısı da doğal olarak azalmaya başlar. Türkiye’de gelirlere göre o dönemde de gazete pahalı sayılır. Ayda gazeteye 30 lira verebilecek insanların sayısı sınırlıdır.
Hele kasaba ve köylerde gazete alabilenlerin oranı çok daha düşüktür.
Okuyucu kazanmak için de her yola başvurulur: Lotaryacılık, kupon, kumaş, ev, apartman, araba dağıtımı v.b...
***
7- Kitle gazeteciliği doğarken bu dönemin en önemli olaylarından biri gazetecilerin eğitim düzeylerindeki yükselmedir.
Eski dönemlerde ortaokullardan, liselerden ayrılanların basında iş aramalarına karşılık bu dönemde gazetecilik gittikçe sağlam bir meslek olma eğilimini göstermiş ve yüksek öğrenim görmüş olanlar gazeteler de çoğunluğa geçmişlerdir.
Bu nedenle gazetecilik eğitimi de ayrı bir önem kazanmıştır. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlı olarak 1965’te Basın Yayın Yüksek Okulu kurulmuş, özel üniversitelerde de gazetecilik okulları açılmıştır.
***
8- Yine bu dönemde doğan ve ilerideki dönemlerde büyük etkileri olacak bir olay da televizyonun kurulmasıdır.
Televizyonun gelişmesi hem öz, hem sayfa düzeni, hem de ilân gelirleri bakımından gazeteleri daha sonraki yıllarda geniş ölçüde etkileyecektir.
9- Dönemin en önemli özelliklerden biri de Türk gazetelerinin Almanya’da özel baskılar yapmaya başlamasıdır. Türkiye’de dizilip de yurt dışında basılan ilk gazetenin Akşam olduğu görülmektedir. 3 Şubat 1969’da Münih’te matris göndermek suretiyle yapılan baskı, gazetenin iç sorunları nedeniyle, uzun ömürlü olamamıştır.
17 Nisan 1969’da yine Münih’te yayımlanan Hürriyet çıkmakta devam ederken 13 Ocak 1970’de bu kervana Tercüman da katılmıştır.
21 bin dolaylarında tiraj yapan Avrupalı Tercüman’ı, 18 Ağustos 1972’den sonra Frankfurt’ta yayımlanan Milliyet izlemeye başlamıştır.
15 Eylül 1972’den sonra Son Havadis gazetesi de Almanya’da basılmaya başlayınca, Batı Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki yurttaşlarımız, Türkiye’den gönderilen öteki gazetelerden «üç saat önce» Avrupa baskılı dört Türk gazetesini satış yerlerinde bulabilir olmuşlardır.
***
Elli yıl önce basındaki gelişmeler bunlardı.
Elli yıl sonra bugünler yazılsa neler yazılır ?
Belki de bu dönem “Medyayı baskı öldürmüştü” diye tek bir satırla anlatılacak…
___________________________________________________________________________________________________
*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.