T24 Haber Merkezi
Dizi sektöründeki "menajer etkisi"ni eleştiren ünlü oyuncu Elçin Sangu, ifadeleri üzerinden Ayşe Barım'ı hedef gösteren Rasim Ozan Kütahyalı'ya tepki gösterdi. Açıklamalarında olaylar ve kurumlar üzerine durduğunu belirten Sangu, Kütahyalı'ya "Siz bana arka çıkmayın" dedi. Kütahyalı'dan Sangu'nun tepkisine, "Sizin hassasiyetinize saygımdan o kişinin ismini vermedim. Vaziyet objektif olarak bundan ibarettir" açıklaması geldi.
Elçin Sangu, sosyal medya hesabından dikkati çeken bir açıklama yaptı. Sistemin, oyuncu olma hayaliyle yola çıkanlara 'kölelik sözleşmesi' dayattığı eleştirisinde bulunan Elçin Sangu, "Türkiye’de oyunculuk sektörü, dünya standartlarına ulaşmak istiyorsa, kurumsallaşmayı ve adaleti merkeze alan bir dönüşüme ihtiyaç duyuyor. Bu dönüşüm, yalnızca sanatçıların değil, sektörün tüm bileşenlerinin daha sağlıklı bir zeminde çalışmasını sağlayacaktır" dedi.
Sangu'nun paylaşımını alıntılayan Rasim Ozan Kütahyalı da "Çok haklı bir flood. Elçin Sangu’nun objektif analizlerine kulak verilmeli. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de emekçi olup hakları sömürülen oyunculardan -özellikle aşırı sömürülen kadın oyunculardan- yana bir tavırla Ayşe Barım soruşturmasını yürütmeli. Magazin değil bunlar önemli" ifadelerini kullandı.
Kütahyalı'ya yanıt veren Sangu ise şu ifadeleri kullandı:
"Sevgili Rasim Ozan Kütahyalı bu flood un içeriğinde olaylar ve kurumlar üzerinden konuya bakıyorum kişiler üzerinden değil ve en istemediğim şeyi bana yapmayın ve lütfen siz bana arka çıkmayın!"
Rasim Ozan Kütahyalı: Sizin hassasiyetinize saygımdan o kişinin ismini vermedim
Rasim Ozan Kütahyalı ise oyuncu Sangu'ya şöyle yanıt verdi:
"Sevgili Elçin Sangu, size arka çıkmak benim haddim değil. Zaten sizin gibi emeğiyle, tırnağıyla bir yere gelmiş, tekellerin&kartellerin tuhaf dayatmalarına biat etmemiş oyuncuların sorunlarını çözebilmek için İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek bu konuya bizzat el attı, soruşturma başlattı.
Bu hassas mesele siyasi kamplaşma konusunun, iktidar-muhalefet kavgasının dışında bir durumdur. Sizin de bildiğiniz gibi ATV, Star, Kanal D, TRT, Show, tv8 bu kanalların hepsi de iktidar medyasının parçasıdır. Tüm bu kanallar zaten bir şekilde iktidarın emrindedir. Buralarda yayınlanan dizilerde oynayan sanatçılar iktidar medyasından para kazanmaktadır.
Bu tartışmalarda ismi çok geçen kişi de tam bir iktidar işbirlikçisi olup bu sayede tekel olmuş biridir oysa şimdi kendini farklı göstermeye çalışmaktadır. Zaten şu an Elçin Sangu, Farah Zeynep, Melisa Sözen gibi bu tekellere rağmen bir yerlere gelebilmiş genç kadın oyuncuların haklı isyanı duyulmasın diye konu siyasi kamplaşma meselesine indirgenmek istenmektedir. Kadın oyuncuların samimi isyanı yine belli odaklar tarafından boğulmak isteniyor.
Sizin hassasiyetinize saygımdan o kişinin ismini vermedim. Vaziyet objektif olarak bundan ibarettir."
Sangu'nun eleştiri açıklamaları ise şu şekilde oluştu: "Ne bu işi sulandıran magazinciler (işini doğru yapanları da tenzih ederek), ne derinlemesine araştırma yapmadan yorum yapan gazeteciler (ciddi haberci diye düşündüklerimiz), ne de duruma uygun olmayan açıklamalar yapan bir çoğunu çok sevdiğim sevgili meslektaşlarım gibi konunun özünü bozmak istemiyorum. Oyuncu olma hayaliyle yola çıkan pek çok kişi, sistemin dayattığı ağır şartlar altında ‘kölelik sözleşmesi’ olarak tanımlanabilecek anlaşmalarla kariyerlerine adım atıyor. Bu sözleşmeler, sanatçının tüm haklarını ajanslara veya yapımcılara devretmesine neden olurken, yaratıcı özgürlüklerini ve ekonomik haklarını kısıtlıyor. Bu durum, sektörde kurumsallık eksikliğinin ve sistemin çarpıklığının en somut örneklerinden biridir. Oyuncuların sektörde yaşadığı hak ihlalleri nedeniyle açılan davalar, sektörün ne kadar gri bir zeminde faaliyet gösterdiğini gözler önüne seriyor. Özellikle menajerlik sözleşmelerinde hukuki açıdan ciddi boşluklar bulunuyor. Oyuncular, sık sık uzun süreli, ağır yaptırımlar içeren ve sektörel güç dengesizliğini pekiştiren maddelerle karşı karşıya kalıyor. Davalar, bu adaletsizlikleri bir nebze görünür kılarken, sektörün temelindeki yapısal sorunları çözmek için yeterli olmuyor. Menajerlik sistemindeki sanatçıların kişisel markaları, büyük ölçüde PR çalışmaları üzerinden şekilleniyor. Ancak bu süreçte gerçek yetenekler ve başarılar yerine yalan yanlış anlatılar öne çıkıyor. Oyuncuların gazetecilerle yaptığı garip ve dikkat çekmekten başka amacı olmayan paylaşımlar, sektörde şeffaflık ve dürüstlük eksikliğini daha da artırıyor. PR faaliyetlerinin bir yandan sanatçıların kariyerlerine katkı sağlaması beklenirken, öte yandan sektörün güvenilirliğini zedeleyen bir araç haline gelmesi, kurumsallaşamama problemini derinleştiriyor. Türkiye’de menajerlik sistemi, kurumsal bir yapıya değil, bireysel ilişkilerin ağır bastığı bir pazar mantığına dayanıyor. Menajerlerin, oyuncuların kariyerlerini profesyonel bir şekilde yönlendirmek yerine, sektörde simsarlık yaparak kısa vadeli kazançlara odaklandığı bir düzen hâkim. Bu durum, kaliteli projelerin yetersiz oyunculara teslim edilmesine ve sektördeki genel kalitenin düşmesine neden oluyor. Sektördeki çarpıklıklar, yetenekli kişilerin sisteme girişini de zorlaştırıyor. Ahbap-çavuş ilişkileri, yeni oyuncuların sektörde varlık göstermesini engellerken, başarılı projeler hak eden oyuncular yerine “bağlantıları güçlü” kişilere teslim ediliyor. Bu durum, yetenekli oyuncuların kariyerlerinde ilerleme sağlayamamasına ve sektördeki adaletsizlik algısının derinleşmesine yol açıyor. Tüm bu sorunların üstesinden gelmek için sektörün kurumsal bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Bunun için:
Türkiye’de oyunculuk sektörü, dünya standartlarına ulaşmak istiyorsa, kurumsallaşmayı ve adaleti merkeze alan bir dönüşüme ihtiyaç duyuyor. Bu dönüşüm, yalnızca sanatçıların değil, sektörün tüm bileşenlerinin daha sağlıklı bir zeminde çalışmasını sağlayacaktır." |
2024’ün gözden kaçan 26 dizi ve filmi |