Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, AKP ile Gülen cemaat arasında kavga olduğu iddialarına, "Cemaat ile parti aynı değil. Yani biri, partinin gençlik kolları falan olmadığı gibi; diğeri de sosyal bir hareketin siyasî bir uzantısı değil. Ancak Türkiye’nin dünya dengeleri arasında hak ettiği yerini alması ve demokratik çıtanın yükseltilmesi konusunda bu iki kitle arasında doğal bir ittifak bulunmakta" dedi.
Ekrem Dumanlı, AKP ile cemaat ilişkisini konu aldığı "Arkadaşlar sakin olun artık" başlıklı bugünkü (31 Aralık 2012) yazısında, 'bazen sorunlar yaşanabileceğini fakat bunların fitne çıkartılabilecek boyutta olmadığını' savundu.
Dumanlı'nın yazısının ilgili kısmı şöyle:
"Tabii ki cemaat ile parti aynı değil. Yani biri, partinin gençlik kolları falan olmadığı gibi; diğeri de sosyal bir hareketin siyasî bir uzantısı değil. Ancak Türkiye’nin dünya dengeleri arasında hak ettiği yerini alması ve demokratik çıtanın yükseltilmesi konusunda bu iki kitle arasında doğal bir ittifak bulunmakta. Tabii ki bazı konularda farklı düşünebilirler. O farklılık, 'Ümmetimin ihtilafı rahmettir' nev’inden bir düşünce zenginliğidir. Kaldı ki ortada temel inanç ve yaklaşım konusunda büyük bir farklılık gözükmüyor. En azından fitne çıkmasına neden olacak kadar büyük bir uçurumdan söz edilemez. Bu duruma rağmen sanki kanlı bıçaklı bir ihtilaf varmış gibi Twitter üzerinden, gazete sütunları aracılığıyla, ya da canlı yayın kazalarına kurban giden TV programlarıyla niçin kavga körüklenmektedir?
Sayın Başbakan, kavga iddialarına ‘gülüp geçiyorum’ diyor ve zaman zaman kendini medyadaki söylemlere kaptıran ‘arkadaşlar’ı uyardığını söylüyor. Yerden göğe kadar haklı. Sadece parti çevresinde değil bu ‘arkadaşlar’ bazen cemaat yakınlarında da dolaşıyorlar ve ‘kavga’nın derinleşmesi için yanlış bir yol izliyorlar. Her iki tarafta da var olan ve tavırlarıyla ‘kavga’yı kışkırtan kişilerin bir kısmı art niyetli değil kuşkusuz. Kimisi heyecanına mağlup, kimisi mevzuların künhüne vâkıf değil. Bazen kıskançlık ve hırs, bazen de hizipçilik ve hazımsızlık devreye giriyor. Dolayısıyla dıştan yapılan hücumlara karşı dirençli olmasına rağmen içe sızmış virüslere karşı bağışıklık sistemi zayıf bünyelerimiz kimi zaman sarsılıyor. Belki de bu yüzden herkes kendi ‘arkadaşlar’ını aklıselime davet etmeli, aynı gemide yer aldığımızı, herkes en yakınındakine hatırlatmalı.
Şu noktayı da yazmasam içime dert olur: Bugünlerde ‘arkadaş’ gibi pozisyon alanların bir kısmı aslında hiçbir zaman ne arkadaş oldu ne de dost. İlk sürçmede (Allah korusun) maskeli balo bitecek ve acı gerçek o zaman daha net anlaşılacak. Daha birkaç yıl öncesinde kimin nerede hangi pozisyonu aldığına bakınız; o zaman ne demek istediğimi daha net anlarsınız. Mesela birisi bana son seçimden birkaç gün önce şöyle dedi: “Aman yüzde 40’ı geçmesin, geçerse bu adam başımıza diktatör olur.” Şimdi o dediğini unutmuş ‘arkadaş’ rolüne soyunmuş. Bir başkası ‘ucube heykel’ benzetmesi yapıldığı gün ağza alınmayacak laflar sarf ediyor, ‘köylülükten’ girip ‘yobazlık’tan çıkıyordu. Şimdi kalemini kapısının önünden geçmediği partinin emrine vermiş gibi gözüküyor. Onlarca örnek sayarım ama değmez. Aynı sıkıntı ‘cemaat’i kendine siper yapıp sorumsuzca konuşan kişiler için de geçerli. Türkiye’nin gereksiz kavgalarla kaybedecek zamanı yok...
Zor bir dönemeçten geçtiğimiz aşikâr. Hâlbuki bugünlere kolay gelinmedi. Istıraplar içinde kıvranan kitlelerin kader birliği, tarihin ve tali’in bir cilvesidir. Bu sürecin azametini çilesiz, dertsiz, gamsız insanlar bilemez. Neyse ki zirvelerden yükselen itidal sesi fitneleri boğacak kadar güçlü bir atmosfer oluşturuyor. Bu atmosfere sadece Türkiye’nin değil; dünyanın ihtiyacı var..."