Hakan Özyıldız*
Ortalık yine toz duman. Kurlar yerinde durmuyor. Her gün rekor tazeliyor. Döviz borcu olanlar televizyonun ve telefonun başından ayrılmıyorlar. Olumlu bir haber bekliyorlar.
Yaşananların nedeni bence basit.
Önce dış denge ile başlayayım. Şubat 2018-Şubat 2019 arasında 186 milyar dolar dış borç ödemesi var. Bunları ya cepten ödeyeceğiz ya da yeni borç bularak çevireceğiz. Cepten ödeyebilmek için borçlunun döviz geliri olması lazım. Ne yazık ki bazılarının yok. Buna ek olarak 50-55 milyar dolar cari açığı finanse etmek gerekiyor. Anlayacağınız önümüzdeki bir yılda 240 milyar dolar kadar döviz bulamak gerekiyor.
Bu demektir ki elinde dövizi bulunanları memnun etmek, güven vermek lazım.
Güven vermek ne demek? Biraz açayım.
Öncelikle yatırımcının alınan borcun geri ödeneceğine inanması lazım. Eğer bu konuda biraz şüphesi olursa ya borç vermez, verdiği borcu da erkenden tahsil etmeye çalışır. Son yıllarda yabancıların doğrudan fabrika, otel yatırımı yerine hisse senedi ve Hazine borçlanma tahvillerine ilgi göstermelerinin nedeni bu. Fabrika hemen elden çıkarılamıyor. Ama hisse senedini, tahvili dakikalar içinde satmak mümkün.
Borç geri ödemesi demek daha fazla borç alınmayacağına olan inanç demek. Yani daha fazla cari açık verilmeyecek. Daha büyük bütçe açığı olmayacak demek.
Bir bakalım buralarda durum nasıl?
Ödemeler dengesi bu yılın ilk üç ayında 16,4 milyar dolar açık verdi. Bu geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 100 artış demek. Enerji ve altın ithalatı aldı başını gidiyor. Enerjide dışa bağımlılığımız bilinen, klasik sorun. Ama parasal olmayan altın neden bu kadar fazla ithal ediliyor? Geçen yıl altın ticareti açığı 0,8 milyar dolar iken bu yıl 4,4 milyar dolar olmuş. Yetkililerin önlem alması, buna dur demesi gerekmez mi? Bildiğiniz gibi ithalat dövizle, borçla yapılıyor.
Gelelim merkezi bütçe verilerine.
Ocak-Nisan rakamları bütçe açığının 23,2 milyar lira olduğunu, geçen yıla göre yüzde 30 kadar arttığını gösteriyor. Bu büyüklük 2007’den bu yana en yüksek ilk dört aylık bütçe açığı rakamı. “Seçimlerde sonra düzelir” diyerek geçiştirmemek lazım. Ardından belediye seçimleri var, harcamalarda firene basmak çok zor.
Bütçe gelirlerinde görülen kısmi iyileşmenin ana nedeni; TCMB, TCZB ve Halk Bankası’nın 12,4 milyar lira temettü ödemesi ile 6,6 milyar liralık kurumlar vergisi ödemeleri. Gelirlerdeki iyileşmenin diğer bir nedeni de ithalden alınan vergiler. Bir yandan ithalat artarken diğer yandan kurlar tavan yapınca, gümrük vergileri ile ithalden alınan KDV artmış. Bu alanda diğer dikkat çeken kalem de para cezalarındaki tahsilat artışı. Özellikle vergi cezaları önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 47’ye yakın artmış. Bu da vergi afları ve yeniden yapılandırmaların etkisi.
Harcamalardaki sınırlı artışın arkasındaki neden, yılın ilk aylarında emanetlerden nakit ödeme yapılması, ödenek kullanılmaması. Bu nedenle Hazine nakit dengesi ilk dört ayda 32,7 milyar lira açık verdi. Harcama kalemleri arasında yatırımlarda, hane halkına yapılan yardımlarda ve KİT’lere transferlerdeki artışlar göze çarpıyor.
Uzatmayayım. Dış dengede durum pek iç açıcı değil. Maliye politikasında, az da olsa, seçimlerin etkileri görülüyor.
Öte yandan para politikasında çok önemli bir politika değişikliği sinyali veriliyor. İktidar partisinde, kısa vadeli faiz kararlarını siyasetçilerin vermesi gerektiği tartışılmaya başlandı. Bu gelişme sıcak para yatırımcılarında şok etkisi yarattı. Çünkü para politikası ve merkez bankalarının bağımsızlığı özellikle yabancı yatırımcılar için kısa vadeli karar almada en büyük etkendir. Şimdi orada da belirsizlikler çoğaldı.
Bunların üstüne İran, İsrail, Suriye gibi bölgesel jeo-politik riskleri ve seçimlerdeki belirsizlikleri de eklerseniz, piyasaların bu kadar dalgalı olmasını yadırgamamak gerek.