OECD tahminlerine göre Türkiye'de enflasyon yıl sonunda yüzde 31,4 ile Arjantin'in önüne geçerek zirveye oturacak. Artan "erken seçim" baskısının Türkiye'de enflasyonu daha da yükseltebileceğinden endişe ediliyor.Türkiye, son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın uyguladığı ekonomi politikaları nedeni ile dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkelerinden biri haline geldi. 5 Haziran 2023'te Mehmet Şimşek'in "ekonomide rasyonel politikalara dönüş" vaadiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğuna oturduğunda yüzde 38,2 olan yıllık enflasyon, aradan geçen yaklaşık 2 yıl sonunda hâlâ yüzde 39 seviyesinde seyrediyor.
Ekonomiyönetimi 2025 sonu enflasyon hedefini yüzde 24 olarak belirlemiş olsa da gerek uluslararası kurumlar gerekse ekonomistler, Türkiye'de enflasyonun yıl sonunda yüzde 30'un üzerinde seyretmeye devam edeceği görüşünde. Bununla birlikte, Türkiye siyasetinde giderek yükselen erken seçim ve anayasa değişikliği tartışmalarının enflasyonu yeniden tırmandıracağı endişeleri de artıyor. DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre, hükümetin tasarruf tedbirlerini uygulamaması ve küresel ticaretteki belirsizlik nedeni ile Türkiye'de enflasyon yüzde 30-50 arasında dalgalanmaya devam edecek.
OECD: Türkiye enflasyonu Arjantin'i geçecek Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) son yayınladığı 2025 yılı tahminlerine göre, Türkiye yüzde 31,4 enflasyonla uzun yıllardır zirvede yer alan Arjantin'i geçerek, OECD ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülke olacak. Arjantin ise yüzde 28,4 ile ikinci sırada yer alacak. OECD'nin her yıl düzenli olarak yayımladığı "Ekonomik Görünüm" raporunda, Türkiye'nin 2025 yılı için hem enflasyon hem de büyüme tahmini yükseltildi. Türkiye için büyüme beklentisini yüzde 2,6'dan yüzde 3,1'e çıkaran OECD, 2025 yılı enflasyon tahminini ise yüzde 30,7'den yüzde 31,4'e yükseltti.
Küresel ölçekte ekonomik politika belirsizliklerinin belirgin şekilde arttığına vurgu yapılan OECD raporunda, küresel ticaretteki kısıtlamaların devam etmesi durumunda büyümenin yavaşlayacağı ve enflasyonist baskıların artacağı uyarısı yapıldı. 13 Mart'ta uluslararası derecelendirme kuruluşu Moody's tarafından yayınlanan bir başka rapora göre de dünya ekonomisinin giderek daha kırılgan bir hal aldığına işaret edildi. Moody's Analytics Kıdemli Ekonomisti Stefan Angrick, yaptığı açıklamada, "ABD ekonomi politikası, ticaret gerilimlerini tırmandıran gümrük vergileri ve gümrük vergisi tehditleri ile belirsizliğe yol açıyor. Piyasalar sarsılmış durumda. İş dünyası ve tüketici güveni kötüleşiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"OECD'nin tahmini bile fazla iyimser" DW Türkçe'ye konuşan İktisatçı Prof. Dr. Sinan Alçın'a göre, ABD Başkanı Donald Trump'ın başlattığı tarife savaşlarının küresel ticarette yaratacağı durgunluk, Grönland, Meksika Körfezi ve Tayvan gibi gerilim noktaları ile başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği (AB) ekonomilerindeki yavaşlama ve savunma endişeleri, küresel ekonomi üzerinde olduğu gibi Türkiye üzerinde de giderek baskı oluşturuyor. Türkiye'de enflasyonun seyrine ilişkin OECD tahminlerinin bile bu ortamda "fazla iyimser" kaldığını ifade eden Prof. Alçın, şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Küresel gelişmeler nedeniyle Türkiye, dışarıdan gelen bir maliyet enflasyonu ile karşı karşıya kalabilir. Bununla beraber, Türkiye'de enflasyonun en önemli başlıklardan biri olan gıda fiyatlarında yumuşama yaşanmıyor. Örneğin sadece Ramazan ayı ile birlikte gıda fiyatlarına aylık ortalama yüzde 30'a varan artışlar gözlemliyoruz. Ayrıca özellikle Çukurova'da geçen hafta yaşanan don olayı nedeniyle, ilk çeyrekte beklentinin üzerinde bir enflasyon ortaya çıkabilir." "Hükümet ayağını yorganına göre uzatmıyor" Erdoğan hükümetinin hâlâ enflasyonla mücadele konusunda net bir program ortaya koymadığını dile getiren Prof. Alçın, özellikle 2025'in ilk iki ayındaki bütçe açığına dikkat çekiyor. Alçın, 2025 bütçesinin yüzde 36'sının "transfer harcamaları"ndan oluştuğunu, bir başka deyişle bütçede Hazine garantili projelerin, çok tartışılan Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin ve örtülü ödenek harcamalarının büyük yer tuttuğunu kaydediyor.
Sinan Alçın, "Bir taraftan devlet yeni vergi denetimleri ve resmi harçlarda büyük zamlar yaparken, diğer tarafta harcamalarını kısması gereken kadar kısmıyor. Yani hükümet ayağını hâlâ yorganına göre uzatmıyor, bunun yerine yorganı sündürerek, çekiştirerek işi götürmeye çalışıyor" diyor konuşuyor.
Bütçe açığı 2025'e sert başladı Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı son verilere göre, merkezi yönetim bütçe dengesi Ocak ayında olduğu gibi Şubat ayında da açık verdi. Buna göre, Ocak ayında 139,3 milyar TL olan bütçe açığı, Şubatta da 310,1 milyar TL açık verdi. Bununla birlikte, merkezi yönetim bütçe giderleri Ocak-Şubat 2024 döneminde 1 trilyon 457 milyar 873 milyon lira iken, bu yılın aynı döneminde yüzde 43,3 artışla 2 trilyon 89 milyar 859 milyon liraya yükseldi. Böylelikle 2025'te merkezi yönetim bütçe giderleri için öngörülen 14 trilyon 731 milyar 14 milyon lira ödeneğin yüzde 14,2'si kullanılmış oldu.
"Ekonomi yönetimi bütçe sözünü tutmadı" 12 aylık bütçe açığının 2,2 trilyon TL'ye ulaştığına işaret eden Ekonomist Güldem Atabay, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Ekonomi yönetimi, 2024'te deprem harcamaları nedeniyle bütçeye yüklenildiğini, 2025'te bu durumun ortadan kalkacağını söylemişti. Hatta bütçe açığının yüzde 5'ten yüzde 3,5'e çekileceği ve bu sayede enflasyonu düşürmeye destek verileceği açıklanmıştı. Ancak ilk iki aylık veriler bile kendi başına, 2025 sonu enflasyon hedefinin gerçekleşmesinin önünde ciddi bir engel" diyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan'ın geçen hafta enflasyonda 2025 sonu için yüzde 24 hedefinin korunduğu açıklamasını hatırlatan Atabay, "OECD raporu da gösteriyor ki, yıl sonu için yüzde 24 hedefi gerçekçi değil.
TCMB Başkanı ne derse desin, hâlâ para politikası yalnız ve iç talep dengesiz bir kuvvete sahip. Orta ve alt gelir gruplarının üzerindeki yük çok fazla. Yüksek gelir gruplarına servet üzerinden yeni vergiler getirilmedikçe, iç talebin kesilmediğini görüyoruz" şeklinde konuşuyor. Siyasette "erken seçim" gerilimi artıyor Ekonomideki sıkıntılar devam ederken, Türkiye siyasetinde "erken seçim" tartışmaları da alevleniyor.
Ana muhalefet partisi CHP'de gerek cumhurbaşkanı adaylığına hazırlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ülke genelinde yaptığı toplantılardaki erken seçim çağrıları, gerekse CHP lideri Özgür Özel'in "Erken seçim sandığı 2025'te milletin önüne gelecek" şeklindeki açıklamaları, siyasette "erken seçim" tartışmalarını yeniden başlatmış durumda. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, erken seçim çağrılarına şimdilik kapıları kapatıyor. Son olarak 17 Mart'ta partisinin Ana Kademe, Kadın Kolları ve Gençlik Kolları MKYK üyeleri ile bir araya geldiği iftar programında konuşan Erdoğan, muhalefetten yükselen "erken seçim" taleplerine, "Genel başkanı ve o makama göz diken aktörleriyle tüm vakitleri üç yıl sonrasının seçime hasrederek kendilerince bir illüzyon peşinde koşuyorlar" sözleri ile karşı çıktı.
"2026'da seçim ekonomisine geçilebilir" Ekrem İmamoğlu'na yönelik soruşturma ve davaların sürekli artıyor olmasının piyasalar ve iş dünyasının ekonomiye olan güveninde tahribat yarattığını öne süren Güldem Atabay'a göre, 2026 başından itibaren "seçim ekonomisine" geçilmesi şaşırtıcı olmayacak. Atabay, "Bu yüzden yıl sonunda tüm olumsuz koşullara rağmen enflasyon yüzde 30'un altına düşse bile, orada kalıcı olacağını düşünmüyorum.
Türkiye'nin birkaç yıl daha yüzde 30-50 arasında enflasyonla yaşamaya devam edecek gibi gözüküyor" değerlendirmesi yapıyor. Ekonomi yönetiminin bir yandan faizleri indirirken diğer yandan kamu harcamalarında hız kesmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Sinan Alçın ise, "Yeni anayasa referandumu ve erken seçim olasılığını da hesaba kattığımızda, mali politikalardaki gevşemenin süreceğini söyleyebiliriz.
Dolayısıyla bugün itibariyle ne enflasyonu ortaya çıkaran nedenler ortadan kalkmış durumda, ne de enflasyonla nitelikli biçimde mücadele edebilecek yeni ve kararlı araçlar devreye sokulmuş durumda" diye konuşuyor.