Eğitim Sen Genel Merkezi, TÜBİTAK’ın ULAKBİM DergiPark ile ULAKBİM TR veri tabanlarında bulunan dergilerde ihraç edilen akademisyenlerin görev almamaları talebini skandal bir karar olduğunu söyledi.
TÜBİTAK, 17 Mart 2017 tarihli ilgili yazıda, “Dergilerde görevleri bulunanlar arasında kamu görevinden ihraç edilen veya açığa alınanların bulunması halinde durumlarının yeniden değerlendirilmesi, hakkında yaptırım bulunanlarla ilgili gerekli tedbirlerin alınması konularında sorumluluk dergiye ait” dedi, bu dergilerin sorumlu, editör, editör yardımcıları, hakem kurulu gibi görevlerinde bulunan tüm akademisyenlerin incelenerek “gereken tedbirlerin alınması” istedi.
Eğitim Sen, ihraçların "idari tasarruf” olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından dile getirildiğini belirtti.
Eğitim Sen Genel Merkezi tarafından yapılan yazılı açıklamanın tam metni şöyle:
TÜBİTAK’a bağlı Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi Müdürlüğü (ULAKBİM), ULAKBİM DergiPark ile ULAKBİM TR veri tabanlarında bulunan tüm dergilerden ihraç edilen akademisyenleri bünyelerinde görevlendirmemelerini istedi.
17 Mart 2017 tarihli ilgili yazıda, “Dergilerde görevleri bulunanlar arasında kamu görevinden ihraç edilen veya açığa alınanların bulunması halinde durumlarının yeniden değerlendirilmesi, hakkında yaptırım bulunanlarla ilgili gerekli tedbirlerin alınması konularında sorumluluk dergiye ait” olduğu ifade edildi. Ayrıca dergilerin sorumlu, editör, editör yardımcıları, hakem kurulu gibi görevlerinde bulunan tüm akademisyenlerin incelenerek “gereken tedbirlerin alınması” istendi.
Hemen belirtmek isteriz ki, haklarında hiçbir somut ve hukuki delil ileri sürülmeden tamamen keyfi, siyasi ve hukuksuz biçimde ihraç edilen akademisyenler hakkında böylesi bir karar alınması kabul edilemez. Nitekim söz konusu ihraçların “idari tasarruf” olduğu bizzat Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından da dile getirilmiştir.
Hal böyleyken, bir akademisyenin ihraç edilmiş olsa dahi, düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran, temel hak ve özgürlüklerini yok sayan bu yazıyla TÜBİTAK açıkça suç işlemektedir. Üstelik TÜBİTAK, söz konusu yazısıyla sorumluluğun dergilere ait olduğunu hatırlatarak açıkça ilgili dergi yöneticilerini de adeta tehdit etmektedir. Kaldı ki bu yazı sonrasında ilgili dergilerin, ihraç edilmiş akademisyenlerin makalelerini kabul etmeyeceğini öngörmek işten bile değildir.
Halbuki bir bilim insanı, üniversiteden ihraç edilmiş dahi olsa bilim insanı olmayı sürdürmekte, dolayısıyla alanındaki akademik çalışmaların niteliğini ölçebilecek yeterliliğini korumaktadır. Dolayısıyla ihraç edilmiş bir bilim insanının kurumuyla ilişiği kesilmiştir. Ancak akademik faaliyetleriyle ilişiğini kesmeye çalışmanın mantıkla, hukukla açıklanabilir hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, ihraç edilmiş bir akademisyen, alanındaki makalelere dair hakemlik, editörlük vb. görevleri yerine getirebilecek birikimini kaybetmemiştir ve bu birikimi kullanması da onun en temel hakkıdır. Üstelik ihraç edilmiş bir akademisyen bunu yaparken de puan toplama gayesiyle değil, topluma ve insanlığa karşı sorumluluğunun bir gereği olarak yapmaktadır.
Özellikle belirtmek isteriz ki bizatihi AKP’nin ve YÖK’ün, niteliği gözetmek yerine yayın sayılarının artışına odaklanan, bunun adını da “kalite” olarak tarifleyen yükseköğretim politikaları sonucunda para karşılığında tez yazan bir sektör oluşmuş, atıf çeteleri boy göstermiş ve alanına hiçbir katkı sunmayan, akademik hırsızlığı iş edinen makaleleri yayınlamayı kendisine görev edinmiş dergiler ortaya çıkmıştır. YÖK de bu sürecin kapısını, getirdiği akademik yükselme kriterleriyle ardına kadar açmış, kadrolaşma amacıyla bilim insanı yeterliliğini taşımayan kişilere akademik unvanlar sağlamıştır!
Bunlar yaşanırken, TÜBİTAK’ın özerkliği ayaklar altına alınmış, diğer kurumlar gibi TÜBİTAK da siyasal kadrolaşma alanı olarak görülmüştür. O günlerde bir tarafta “dün kaç üniversiteniz vardı bugün kaç tane” sorusunun yanıtı inşa edilirken, diğer tarafta TÜBİTAK’ın derdi “okunmuş fasülye” projelerine destek vermek olmuştur.
Eğitim Sen olarak, ihraç edilmiş dahi olsa, bir akademisyenin düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmasına ya da akademik çalışmalarının engellenmesine neden olacak bu tavrı kabul etmeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Bu nedenle TÜBİTAK’ı söz konusu işlemini geri almaya; keyfi, siyasi ve hukuksuz kararında ısrarcı olmamaya davet ediyoruz.