Bolu’da yerel gazetede dönemin DTP yöneticilerinin ismini tek tek yazıp, “Bundan böyle şehit edilen her güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynı kaderi paylaşması toplumun çoğunluğunun isteği haline gelmiştir” diyen gazeteci için Türkiye ’nin AİHM’de şok bir savunma yaptığı ortaya çıktı.
Türkiye adına 25 Ekim 2013’te Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü imzasıyla gönderilen savunmada, söz konusu yazıda “suç unsuru bulunmadığı, eleştiri sınırı içinde kalındığı” iddia edildi. Savunmada ayrıca, yazının ulusal değil yerel bir gazete de yayımlandığı da belirlilerek, “Bu yüzden Türk hükümeti sözleşme’nin herhangi bir şekilde ihlal edilmediği kanaatindedir” denildi.
Yerel Bolu Expres gazetesi yazarlarından Işın Erşen, Gabar Dağı’nda Bolu 2. Komando Tugayı’na mensup 13 askerin şehit edilmesinin ardından 'Türk, işte karşında düşmanın' (7 Ekim 2007) başlıklı yazıda PKK ile sürdürülen mücadele anlatıldıktan sonra Demokratik Toplum Partisi (DTP) milletvekillerinin, MYK üyelerinin ve belediye başkanlarının isimleri tek tek sıralanarak şöyle denildi: “Yüce Türk ulusu, işte karşında düşmanın. ‘PKK bölücü terör örgütüdür, onun mensupları da vatan hainidir’ demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarak bundan sonra ‘sivil yurtsever’ unsurların hedefi olacaktır. Kahpece pusu kuran dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyip bundan sonra bir bizden, beş sizden, tamam mı devam mı? demek gerekir. Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet. Toplumun arzusu, yoğun olarak bu yöndedir. Bundan böyle şehit edilen her güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynı kaderi paylaşması toplumun çoğunluğunun isteği haline gelmiştir. Artık kangren olmuş uzuv veya uzuvların kesilip atılma zamanı gelip geçmiştir.”
Savcı: Suç unsuru yok
Söz konusu yazı üzerine o dönemde DTP Grup Başkanvekili görevini yürüten Selahattin Demirtaş'ın avukatı Faruk Duran, Bolu Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bolu savcılığı, “söz konusu yazının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında” bulunduğu gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Karara yapılan itirazı Düzce Ağır Ceza Mahkemesi karara bağladı. Yerel mahkeme de savcılığın kararının yerinde bir karar olduğuna hükmederek, itirazı reddetti. Böylece verilen takipsizlik kararı kesinleşmiş oldu. Yargının bu kararının kamuoyunda geniş yankı uyandırması üzerine, Adalet Bakanlığı harekete geçti. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yazının “fikir ve düşünce açıklama” kapsamında değerlendirilmesini doğru bulmadığını belirterek, takipsizlik kararına yönelik itirazı reddeden mahkeme kararının kaldırılması için “yazılı emir yoluyla” Yargıtay’a başvurdu. Yargıtayda usul eksiklikleri gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Yargıtay kararıyla birlikte iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine Demirtaş’ın avukatı AİHM’ye başvurdu. Radikal'den Mesut Hasan Benli'nin haberine göre, davayı kabul eden AİHM, Türkiye hükümetinden savunma istedi. Savunmada yazı, “kabul edilebilir eleştiri” olarak nitelendirilerek şu görüşlere yer verildi: “Başvuru sahibinin şikâyeti üzerine, Bolu Cumhuriyet savcısı tarafından etkin bir soruşturma gerçekleştirilmiştir. Ancak, nihayetinde, savcı makalenin ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığına hükmetmiştir. Başvuru sahibi, siyasetle uğraşan, kamuoyunca tanınan bir şahsiyettir. Mahkeme (AİHM) içtihatlarına göre, siyasetçilerin özel hayatları söz konusu olduğunda, kabul edilebilir eleştirinin sınırları daha geniştir.” Savunmada söz konusu yazının ulusal bir gazetede yayımlanmadığına da dikkat çekilerek şu ifadeler dile getirildi: “Hükümetin görüşü, ulusal yetkililerin, başvuru sahibinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü korumaya ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirdikleri yönündedir. Son olarak, şikâyete konu olan yerel bir gazete olup, dağıtımı bütün ülkede yapılmamıştır. Diğer taraftan, başvuru sahibi ne tazminat olanağından yararlanmış, ne de bir koruma tahsis edilmesini talep etmiştir. Bu yüzden Türk hükümeti Sözleşmenin herhangi bir şekilde ihlal edilmediği kanaatindedir.”
Bakanlık: Gereği yapılır
Adalet Bakanlığı yetkilileri, yapılan savunmayla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu: “Söz konusu davalar bizim açımızdan zor davalar. İhlal geleceğini düşünsek bile savunmayı mecburen yaparız. Tutarlı olması için de AİHM içtihatlarına atıf yaparız. Sözkonusu davada da AİHM’in geçmişte verdiği bazı kararlara atıfta bulunduk. AİHM ihlal tespit ederse, Türkiye de gereğini yapacaktır.” Üst düzey bir yetkili de, AİHM’nin mevcut yazıdakilerden daha hafif ifadeleri “şiddet çağrısı” saydığını hatırlatarak, “Dava konusu ifadenin ‘şiddet çağrısı’ olarak görülmesi halinde Türkiye’nin savunmasında kullanabileceği bir AİHM içtihatı bulmak imkÂnsız. ‘Eleştiri’ diye bakılınca da atıf yapılan AİHM kararlarına yer verildi” dedi.
Savunma nasıl hazırlanıyor?
Dink davasına gönderilen savunmanın tartışmalara yol açması üzerine AİHM savunmaları, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne bağlı İnsan Hakları Daire Başkanlığı’nca hazırlanmaya başlandı. Daha önce Dışişleri Bakanlığı hazırlıyordu.