Hazal Özvarış –T24
hazalozvaris@gmail.com
Diyanet İşleri Başkanlığı, ilk kez “Kadın Konulu Dini Yayınlar” başlıklı bir kongre yaptı. Kongrenin sonuç bildirgesinde altı çizilen bazı noktalar şöyle:
“Kadının erkek üzerinden tanımlanması İslam’ın özüyle bağdaşmaz.”
“Kur’an-ı Kerim’in ataerkil bir öze sahip olduğu yolundaki yaklaşımlar, asla kabul edilemez…”
Peki, İslam’ın yanlış yorumlanmasına yol açanlar kim? Kuran’ın ataerkil yorumlanmasının kadınlarar bedeli ne oldu? Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülükler yanlış yorumlara müdahale ediyor mu? Kadınlar ne zaman Diyanet İşleri Başkanı olacak? Bazı İslamcı erkekler, kadınların hak arayışına neden tepkili?
İslam'da kadının yerine ilişkin tartışmalara ilişkin sorular için, 60 kişilik heyetle yaklaşık 3 bin camiyi inceleyerek kadınlar açısından eksiklleri çıkaran İstanbul İl Müftü Yardımcısı
Kadriye Avcı Erdemli’nin kapısını çaldık.
Erdemli, İstanbul'daki tek kadın müftü yardımcısı. Milli Gazete yazarı
Mehmet Şevket Eygi’nin “Dini kadınlarla bozmak” başlıklı yazısında dile getirdiği “Diyanet kadrolarına binlerce kadın müftü yardımcısı, kadın vaize, kadın öğretmen tayin edildi” sözlerinin aksine, kadın müftü yardımcılarının Türkiye genelindeki sayısı sadece 11. “Feminist kesildiklerini” söylediği ilahiyatçı ve diyanetçileri hedef alan Eygi, “Her işi bıraktılar camiye kadın doldurmak için çırpınıyorlar” diyor ve öfkeyle soruyor: “Birileri İslam’ı bir Amazon dini haline mi getiriliyor?”
İslam’da kadının yerine ilişkin tartışmalarla birlikte müftülüğün Alevi ve gayrimüslim cemaatlerle ilişkilerini de sorduğumuz Erdemli’nin
www.t24.com.tr için verdiği cevaplar şöyle:
‘Din hizmeti veren kurumda kadın olmaması eksiklikti’
- İstanbul İl Müftülüğü’ne atanan ilk ve tek kadın müftü yardımcısınız. Bu makamda çalışan tek kadın olmak ne demek? Talebi karşılayabiliyor musunuz?
Bir ülke düşünün ki halkının yüzde 50'sinden fazlası kadın, ki kadınların dini duygularını daha derin yaşadıklarını biliyoruz. Din hizmetleri veren kurumda kadın olmaması bir eksiklikti. 2005’te şartlar artık olgunlaşmıştı. Bir süreç gerekiyordu. Kadın vali de hemen atanmadı. Bir yeterlilik de aranıyordu bu konuda. Başkanlığımız bir süreç geçirdikten ve kadınlarda müftü yardımcısı olacak bir yeterlilik bulunca da din hizmetlerinde kadın bakış açısı yansısın istedi ve ilk atamalar oldu. 2005’te iki kadın müftü yardımcısı Kayseri ve Antalya'ya atandı. Bir yıl sonra 2006'da biz 5 kişi birden atandık. İstanbul'da da Cenab-ı Hak bu hizmeti bana nasip etti. Kadınlar çok sevindiler. Aslında kadın çok çalışanımız var, Kuran hocalarımız, vaizlerimiz var. Onlarla hanımlara daha rahat ulaşabiliyoruz. Onları anlayabiliyoruz. Bizim aracılığımızla çok verimli faaliyetler yapıyoruz.
- Müftülük ne yapar?
İlçe ve il müftülükleri vardır. İl müftülüğü bütün İstanbul'da, ilçe müftüleri de kendi ilçelerinde din hizmetlerini yürütürler. Camileri, Kuran kurslarını yönetmekle sorumludur. Ben Kuran kurslarından, Aile İrşat ve Rehberlik Büroları’ndan sorumlu bir müftü yardımcısıyım. Din ve Hayat diye bir derginin takibini yapıyorum. Ayrıca, İstanbul Müftülüğü Türk Tasavvuf Musikisi Kadınlar Korosu ve İstanbul Müftülüğü Türk Tasavvuf Musikisi Erkekler Korosu'ndan sorumluyum. Biz “din hizmeti” dediğimiz zaman sadece vaaz ve hutbeyi anlamıyoruz. Dergimizle ulaştığımız kitle de, musikiyle ulaştığımız kitle de farklı. Maneviyat, feyz bakımından musiki çok etkili oluyor.
‘Genelkurmay Başkanı kadın olduğunda Diyanet İşleri Başkanı da kadın olabilir’
- Kadınlar müftü olabilecek mi?
Dinen mahsuru yok. Diyanet İşleri Başkanı da olabilirler. Teamülen olamıyorlar.
- Siz müftü olmak ister misiniz?
Sanırım gençler yapar, ben görebilir miyim, bilmiyorum. Kısa vadede pek ümitli değilim. Şu an müftünün yaptığı şeyleri yapıyoruz. Sadece zaman gerekiyor. Belki Genelkurmay gibi, oranın da başına bir kadın geçtiğinde, Diyanet İşleri Başkanı da bir kadın olabilir.
- İslam'da kadın ve erkek eşit mi?
Evet. Kadın ve erkek eşittir.
- Neden şimdiye kadar kadınların ikincil olduklarını duyduk?
Bu maalesef yorumlarla ilgili bir husus. Kuran-ı Kerim, bir harfi bile değişmeden günümüze kadar gelmiş olan bir kitaptır. Bu konuda Müslümanlar olarak çok şanslıyız. Bugünkü insanın zihniyle Kuran okunduğu zaman çok net görülür. Cenab-ı Hak, bütün insanlara "en nâs”, yani, “ey insanlar” der. Bunun içine kadın da, erkek de girer. "Biz sizi bir nefisten yarattık" der. Nefis, soyut bir şeydir. O nefisten, yani aynı özden hem Âdem’i, hem Havva'yı yaratmış. Kadın nasıl ikincil kabul edilir? Bu bazı insanların yorumlarıdır, ama din değildir. Bir kadın da, bir erkek de iyi bir mümin ise cennete gidecek.
- Müftülük olarak, farklı yorumlara müdahale ediyor musunuz?
Biz özgür ve demorkatik bir ülkede yaşıyoruz. Herkes her görüşü söyleyebilir. Biz de doğruyu insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın katında, takvası olanlar üstündür. Takva, “Allah'a yakın olanlar” demektir. Kadın yakınsa o daha üstündür. Cinsiyet seçmek kişinin kendi elinde değil. Kendi elinde olmayan bir şey için Allah-ü Teâlâ kimseyi sorumlu tutmaz.
- "Ben laik değilim, Müslüman'ım" diyen Başbakan Erdoğan, "Kadın ve erkek eşit değildir" dedi. Erdoğan da İslam’ı yanlış mı yorumluyor?
Haklar konusunda değil, fiziksel yaratılış farklılığı konusunda dediğini hatırlıyorum.
‘İslam çok eşliliği getirmedi, var olanı sınırlandırdı’
- Diyanet'in Kadın Kongresi'nde "kadına ilişkin yorumlar geçmişe özgü olduklarından yanlış yorumlara sapılabiliyor” dendi. Sizce çözüm, Kur’an'ı yeniden okumak mı?
Kur’an'ı okurken, indiği dönemi de bilmek lazım. Aksi halde bazı şeyler yanlış yorumlanabiliyor. Bu çağda ilim irfan almış hocalardan bu yanlışı beklemiyoruz. Ama dini literatüre sahip olmayan bir kişi bir meali açıp okuduğu zaman böyle diyebiliyor, oysa o dönemde bir yaşanmışlık üzerine ayetler gelmiştir. Develerin zekâtı anlatılır örneğin, ama şimdi ortada deve yok. Bu, günümüzde Kuran’ın bir manası yok demek değildir. Kuran evrensel bir kitap olduğu için çağlara hitap eden bir kitaptır. Kur’an’ın çağdaş insanın zihniyle okunması ve yorumlanması gerekir. Kadınlar tarafından da yorumlanması lazım.
- Kongrede, Kur’an'ın ataerkil bir kitap olmadığı söylendi. Ataerkil yorumlanmasının kadınlara bedeli ne oldu?
Sadece Kur’an’ın değil, geçmişteki semavi kitapların da ataerkil yorumları, kadınların hak ve özgürlüklerinin aleyhinde sonuçlar doğurmuştur.
- Çok eşlilik, bu bedellerden biri midir?
İslam çok eşliliği getirmedi. O dönem onlarca evililik varken dört evlilikle sınırlandırdı. Yani, var olan çok eşliliğe sınır getirdi. Ayrıca, Cenab-ı Hak, Nisa suresinde tek evliliği tavsiye ediyor. Rabbin tavsiyesi elbette önemlidir. Başka bir ayeti-i kerimede de “adeleti sağlayabilirseniz" diyor. Sağlayamazlarsa, tek evlilik yapmaları gerekiyor. Bugünkü yasalarda da tek evlilik var ki, bu İslam'ın da ruhuna uygundur.
‘Metres hayatını ‘ikinci eş’ diyerek meşrulaştıranlar var’
- İslamcı olduklarını söyleyen bazı erkekler, neden bu tavsiyeye uymuyor?
Çok eşlilik dini bir gereklilik değil elbette. Ama herkes dinin her tavsiyesini yerine getirmiyor. Bunun gibi İslamcı bir söyleme sahip olmadığı halde, metres hayatı yaşayan çok insan da var.
- Ancak bu yorumu yapan İslamcı erkekler, kendilerini İslam'la savunuyorlar. Hatta Ayşe Böhürler, bir yazısında "Erkekler İslam’ı en çok ikinci eşi onaylatmak olarak gördü" gibi etkileyici bir cümle sarf etti…
Olabilir, metres hayatı yaşamaktan çekinip bunu ikinci eş şeklinde gerçekleştirenler, meşrulaştıranlar vardır. Bunu dini nikâhla yapmış olabilirler. Ama sayılarının çok yüksek olduğunu sanmıyorum. İslam hukuku kendi bütünlüğü içerisinde tutarlıdır. Bir kısmını alıp, diğerini bırakınca haklar zayi oluyor. Çok evlilikte de durum böyle. Haklar resmi nikâhlı olan kadın açısından geçerli olduğundan, ikinci eşin hakları zayi oluyor. Yapanlara sormak lazım: Kalplerinde gerçekten din mi var, yoksa başka bir gerekçe mi?
‘Kadınların hak araması olması gereken bir şey’
- Zaman yazarı Ali Bulaç, erkek egemen bakışın hâkimiyetini ve eleştirisini Batı merkezli, İslam toplumlarına empoze edilen bir görüş olarak eleştirdi. Sizce kadın hakları arayışı "batı oyunu" mudur? İslami çevrelerde kadının hakkını araması neden İslam'a ters bir şey olarak yorumlanıyor?
Öyle olduğunu düşünmüyorum. İslami çevrelerde herkes de öyle düşünmüyor. İslam geldiğinde bir kere kadınlara mülkiyet, miras, evlilik, boşanma, vasiyet etme, eğitim, medeni haklar verdi. O dönemde Batıda hak arayışı bile mevcut değildi, hatta sonraki tarihlerde hak arayan kadınlar giyotinle öldürülüyordu. İslam, kadınlara hak vermiş ve kadınlar da haklarını aramıştır. Örneğin, Havle binti Huveylit, kocası ona o dönemin boşama şekillerinden biri olan zihar yapıyor. Kadın da çok mustarip oluyor. Peygamber'e soruyor, “Gençken benimle evlendi, yaşlanınca beni atıyor. Benim durumum ne olacak?”
Peygamberimiz, “Bu konuda bana vahy gelmedi” diyor. Gelip sormaya devam ederken kadın en sonunda “Herkese gelince ayet geliyor, bana gelince susuyor. Ben de durumumu Allah'a arz ederim” diyor. Bunun üzerine dua ediyor ve Rabbimiz, bu olay üzerine indirdiği Mücadile (Tartışan Kadın) suresinde kadın lehine düzenlemeler getiriyor. Dolayısıyla kadınların haklarını aramaları İslam’a ters bir durum değil. Olması gereken bir şey.
'Mehmet Şevket Eygi'nin noktasındaki eleştirilerin İslami mesnedi yok'
- Havle’nin hikâyesi “İslam'ın Feminizme Bakışı” çalışmanızda da yer alıyor. Oradan yola çıkarak, Mehmet Şevket Eygi'nin Milli Gazete'de yayımlanan köşe yazısını hatırlatalım. Eygi, "Diyanetçiler ve ilahiyatçılar aşırı feminist kesildi" diyor ve vaizeleri, sizin kurduğunuz koroyu da hedef alarak "Birileri İslamı Amazon dini haline mi getirmek istiyor" diyor. Kadın haklarına bu tepkisellik neden?
Bizim kadınlar koromuz Kuran kursu hocalarından, Kur’an okuyan, ilahi söyleyen, Mevlit okuyan kadınlardan oluşuyor. Şimdiye kadar eğitimsiz seslerle okuyorlardı. Rastgele okunan ilahi, mevlit insanlara yeterli manevi duyguları vermiyordu. Makamsız okunan ezanlar gibi... Şimdi makam bilgisi aldılar ve çok güzel okuyorlar. Ne yaptığımzı tam bilmedikleri için karşı çıkıyorlar diye düşünüyorum.
- Bilmek istemiyor olabilirler mi?
Tabii onu bilemiyorum, herkes kendi niyetinden sorumlu . Ancak makam bilgisiyle okunan Kur’an ile rastgele okunan Kur’an’ın aynı olmayacağını biliyorum.
- Eygi, eleştirisine kadın vaizeleri, kadın müftü yardımcılarını da katıyor.
Bu kendi düşünceleridir. Ancak bu noktada yapılan eleştirilerin İslami bir mesnedi yok. Bu tür düşünce sahipleri örneğin bir Hz. Aişe’nin İslami ilimlere katkılarını nereye koyuyorlar?
- Siz müftülük olarak karşı çıkışları takip ediyor musunuz? Eleştiri yapanlarla temasa geçiyor musunuz?
Bizim kurum olarak birebir kim hangi düşüncede diye bir takibimiz söz konusu olamaz. Kısır tartışmaların, polemiklerin bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Doğruyu anlatmak ve yaşamak en temel hedefimiz.
- “Kadının dindarlaşması ailenin de dindarlaşmasıdır” sözleriniz “laik” kadınları korkutur mu?
Korkutmaz. Dindar olan laik kadınlar var. Din, ideoloji değildir ki, başka bir şeydir. İlahi öğretidir. Dünyevi “izm”lerle karşılaştırmamak lazım.
- Taraf’tan Neşe Düzel, Cafer Solgun’la söyleşisinde cemevlerindeki Atatürk görüntülerini tartışmaya açtı. Aynı görüntülerin camilerde olmamasının nedeni ne?
Camiler ibadethane, ama cemevleri insanların zikir - fikir alışverişinde bulunduğu yerler. O yüzden Atatürk posteri bir yana, camilerde hiç resim yoktur.
‘Yasal düzenleme yapılırsa cemevlerine hizmet verilebilir’
- Müftülük, cemevlerine hizmet veriyor mu?
Cemevleri, müftülüğe bağlı değil. Diyanet buraları yönetmekle sorumlu değil, ibadethanelerden sorumludur. Yasal olarak, ibadethaneler de camilerdir.
- Sadece Sünni oluşumlara mı hizmet götürüyorsunuz?
Bizden hizmet bekleyen herkese hitap ediyoruz. Bir ayrım söz konusu değil.
- Ancak Alevilerin beyanlarını esas alırsak cemevleri ibathanedir.
Evet, bu tür tartışmalar var, ancak şu andaki yasal statüsü ibadethane kapsamında değil. Elbette yasal düzenlemeyle cemevlerine hizmet görevi müftülüklere verilirse, bu da olur.
- Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, 5N 1K’da “Aleviliğin ne olduğunu bilmiyorum” demişti.
Evet, “Cemeevinde ayinler yapılıyor, onun ötesini bilmiyorum” dedi. Tabii Aleviler de kendilerini topluma anlatmalılar. Diyanet de bu konuda çalışmalar yapıyor, Alevi-Bektaşi klasiklerini tercüme edip yayınlayarak Türkçe’ye kazandırdı. Alevileri Müslüman kardeşlerimiz olarak görüyoruz.
- Bunu kabul etmeyen Aleviler de var...
İdeolojik gruplar var, ama çoğunlukla Aleviler kendilerini Müslüman olarak kabul ediyorlar. Oruç tutanlar, namaz kılanlar var. Cenaze merasimleri aynı.
- Farklılıklar gözetiliyor mu? Farklılıkları öğrenmek için okumalar yapıyor musunuz?
Cemevlerine ziyaretler yapıyoruz. Onlar da müftülükleri ziyarete geliyorlar. Ortak programlar yapılıyor. Diyanet Başkanlığı'nın da çok önemli çalışmaları var. Örneğin, 11 tane Aleviliğin kaynak kitabı basıldı. Bu yönde çalışmalar devam ediyor. Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde görev yapan imam, müezzin, Kur’an kursu hocalarımıza Alevilik değerlerine dair seminerler verdik.
‘Hırisitiyan veya Yahudiler, Müslümanlığı öğrenmek için soru soruyor’
- Gayrimüslim cemaatlerle müftülüğün ilişkisi var mı?
Diğer dinlerin temsilcileri ile diyalog içerisindeyiz. Karşılıklı ziyaretler, ortak programlarımız oluyor.
- Telefon danışma hattında, Hırisitiyan veya Yahudiler size soru soruyorlar mı?
Müslümanlığı öğrenmek, Müslüman olmak için soru soranlar oluyor.
- En çok ne soruyorlar?
İslam’ın Hz. Meryem’e ve Hz. İsa’ya bakışını soruyorlar.
- Beş yıldızlı otellerde iftar açmak çok tartışılmıştı, hatta Diyanet de bu konuda tutum almıştı. Son olarak yine Mehmet Şevket Eygi, Gülen cemaatini ima ederek “fuhuş yeri otellerde iftar vermek Kur'an'a uygun mu” diye sordu. Sizin bu soruya cevabınız nedir?
Oruç ibadetinin bittiği vakit olan iftar sofralarına misafir davet etmek lazım. Şimdi insanlar bu iftar sofralarını evlerinde değil de lokantalarda, zenginler de otellerde yapıyorlar. Burada önemli olan israf noktasıdır. Otelde de, evde de israf haramdır. İsraf yoksa mekânı önemli değildir.
- Eygi, israfa ek olarak “fuhuş” gerekçesiyle de karşı çıkıyor.
Böyle bilgileri varsa bilemiyorum. Alenen bir şey olmadıkça zanda bulunmak günahtır.
- Ruhban okulunun açılması talebine katılıyor musunuz?
Dini eğitim müesseselerine karşı çıkmak, din ve ifade özgürlüğü açısından doğru olmaz. Ancak bu konudaki tartışmalar, okulun yasal statüsü yönünden.
‘Başkasının spermi veya yumurtasıyla tüp bebek caiz değil’
- Soracağım 5 durumu, İslami açıdan müftülüğün nasıl değerlendireceğinizi söyler misiniz?
·
Karımdan başkasına âşık oldum. Aramızda bir ilişki yok. İslam, aşka toleranslı bir din mi?
Karım dediğinize göre nikâhlı eşiniz olduğunu anlıyorum. Eşlerin birbirine zarar verecek düzeyde anlaşamama durumu söz konusu ise, boşanmak suretiyle âşık olduğunuz kimse ile evlenebilirsiniz. Aksi halde İslam, evlilik dışı beraberliklere karşıdır.
·
İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri Öztürk, tüp bebekler için “İslam’da yeri yoktur, onlar piç üretimidir” dedi. Tüp bebeğim var, İslam’a aykırı mı?
Çocuğu olmayan eşlerin kendi sperm ve yumurtaları ile döllenen tüp bebeklerin dinen bir mahzuru yoktur. Ancak eşin değil de başka bir erkekten alınan sperm ya da kadından alınan yumurta söz konusu ise bu caiz değil.
·
Kızım da benim gibi başörtülü. Ancak, saçlarını boyamak istiyor. Saç boyama İslam’a uygun mudur?
Kadınların saçlarını boyamalarında dinen bir mahzur yok. Saç boyama, kına gibi bir şeydir. Boyayabilir.
‘Gebe kalmamak için doğum kontrolü kullanılabilir’
·
Özgür cinselliği ve kürtajı savunan 2. dalga feminizm sizce caiz midir?
İslamda nikâhlı beraberlikler geçerlidir
. Evlilik dışı cinsel ilişki ise İslam’ın karşı çıktığı ve “zina” olarak nitelendirdiği bir ilişkidir. Kur’an, sadece yaklaşmaya bile izin vermemekte, “Sakın zinaya yaklaşmayın, doğrusu bu pek çirkindir, kötü bir yoldur” ayetiyle gayrimeşru ilişkiden sakındırmaktadır. Zina, gayrimeşru çocukların meydana gelmesine yol açmaktadır. Çok zaman bu meşru olmayan çocuklar dünyaya gelmesin diye, yine İslam’ın karşı çıktığı kürtaj yani gebeliği sonlandırmak istenmektedir.
İslam’a göre gebeliğin başlamasından itibaren cenin, annesinden ayrı bir şahsiyettir. Dolayısıyla annesinin veya bir başkasının iradesine bağlı olmaksızın yaşama hakkına sahiptir. Ceninle ilgili miras, vasiyet gibi bütün hukuki hükümler geçerlidir. Bu itibarla dinen meşru bir zaruret olmadıkça, gebeliğin hangi döneminde olursa olsun, ceninin hayatına tecavüz, yani çocuğu aldırma veya düşürme cinayet sayılmış, bu suçu işleyenler için manevi sorumluluk yanında dünyevi cezalar da konulmuştur. Bu alanda geçim darlığı gibi endişeler gebeliğin sona erdirilmesini ahlaken haklı kılamaz. Sadece kesin bir hayati tehlike bu konuda nazara alınması gereken bir zaruret teşkil edebilir. Ama insanlar gebe kalmamak için doğum kontrolü yapabilir. Bunda bir mahzur yok.
·
Çoçuğum evrime inanıyor. Günah mı işliyor?
Kur’anı Kerim’de insanın yaratılışı açıklanmıştır. Buna göre, insanı “Ahsen-i takvim” olarak yani en güzel kıvamda yaratan Allah’dır. Allah, bütün türleri birden ve ayrı ayrı yaratmıştır. Türler arasında evrimleşme yoluyla geçişler yoktur, yani insanın maymundan geldiği teorisi İslam’da kabul görmez. İslam inancında, Allah’ın bilgisi ve isteği dışında tesadüfen türlerin oluşması söz konusu değildir. Bu nedenle İslam inancına sahip bir kişinin, insanın yaradılışı konusunda Allah’ın bildirdiği bilgi yerine, birtakım teorilere inanması, İslam inancına ters düşmektedir.