HDP Erzurum Milletvekili Adayı Seher Akçınar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Güneydoğu mitinglerinde elinde Kürtçe Kuran'la halka hitap etmesine ilişkin olarak, "Diyanet’in meali henüz piyasada yok. Muhtemelen henüz dağıtılamayan Diyanet’in Kürtçe Meali, sırf Cumhurbaşkanı onu miting kürsüsünden istismar aracı olarak kullanabilsin diye kendisine özel olarak ulaştırılmış. Yine muhtemelen bu durum planlı programlı bir iş ki mitingler hep bunun üzerine kurgulanmış" dedi.
Akçınar'ın hurbakis.net'te "İktidarın Diyaneti ve mızrak ucuna takılan Kürtçe Meal" başlığıyla kaleme aldığı (7 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
İktidara talip iken demokrasiden, evrensel insani ölçütlerden, çoğulculuktan söz edenler talip olduklarını ele geçirip oraya yerleştikçe otoriterleşiyor, farklılıklara karşı nefret kusuyor ve yalan da söyleseler (ki söylüyorlar) kendilerinin manipülasyonunun yegane doğru olmasını istiyorlar. Bunun için kırk çeşit iktidar aygıtı ile her gün algı pompalıyorlar.
2011 seçimlerinde “Kürtçe Ezan” yalanını uydurdular. Sonra başörtüsü ile meclise girebilmek için önerge verenlerin hem önergelerini reddettiler hem de büyük bir pişkinlikle “Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi?” dediler. Bunun hem Zerdüşt inancına hakaret olduğunu, hem başörtüsü sorununu uzattığını, hem de sanki bir inanç mensubu başkası için bir şey isteyemezmiş gibi bir düşünceye sahip olduklarını ifşa ettiğini bilseler de umursamadılar. Kırk çeşit iktidar aygıtı tam bu noktada işlerini görüyordu çünkü. Yalanı doğruymuş gibi durmaksızın pazarlamak ahlaken kaybettirse de “siyaseten kazançlı” oluyordu.
“Siyaseten kazançlı” çıktıkları her algı operasyonundan sonra tabiri caizse eli büyüttüler. Daha etkili yalanlar bulmalı, daha fazla istismar etmeliydiler. Milletvekillerinin, cezaevlerindeki açlık grevlerinden önce çekilmiş bir yemek fotoğrafını sanki o günlerde çekilmiş gibi dolaşıma soktular. Yalanlamalara kulak kapatıp o yalanı ceplerinde dolaştırarak kırk kere tekrarladılar. Bu yalanın doğruluğuna ne kadar insan iman etse o kadar “siyaseten kazançlı” çıkacaklardı çünkü…
Hakikatin üzerini bile isteye örtmekle kalmadılar, Muaviye’den kalma istismarı on beş asır sonrasına taşıyarak seçim mitinglerinde Kur’an-ı Kerim’i siyasi rakiplerinin aleyhine sallayarak “siyaseten kazançlı” çıkmayı hesapladılar. Aynı Sıffin Savaşı’ndaki Muaviye gibi…
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde (31.07.2014) Sayın Erdoğan Van mitinginde. Elinde kırmızı kaplı bir Kuran-ı Kerim gösteriyor ve müjdeyi veriyor:"Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Kürtçe mealini hazırladık ve bastık." Bu müjdeyi kamuoyunun çoğunluğu gibi ben de doğal olarak “Diyanet Kürtçe meal bastı” şeklinde algılamıştım. Her ne kadar Erdoğan ertesi gün Mardin’de yaptığı mitingde "İstanbul'da Ensar Vakfı, bir STK hayırlı bir işe imza attı. Kur'an-ı Kerim'in Kürtçe meali çevrildi." şeklinde konuşmuş olsa da işin bu kısmı çok kullanışlı olmadığından olsa gerek algı manipülasyonu “Hükümet Kürtçe meal bastı” şeklinde dolaşımda kalmaya devam etti. Taa ki Anadolu Ajansı’nın 30 Nisan 2015 tarihli haberi çıkıncaya kadar. Haber “Diyanet İşleri Başkanlığı, beş yıldır çalışmalarını sürdürdüğü Kürtçe Kur'an-ı Kerim meali çalışmasını bitirdi.” diyordu. 10 bin adet basıldığını açıklayan DİB Dini Yayınlar Genel Müdürü Dr. Yüksel Salman, bunların “yakında dağıtılacağını” söylüyordu.
Ancak ne hikmet ki daha dağıtılmamış olan Diyanet’in Kürtçe Meali, 2 Mayıs günü Batman ve Diyarbakır mitinglerinde Cumhurbaşkanı’nın elinde yine “siyaseten kazançlı çıkmak” adına, mızrak ucuna takılmanın modern şekli olan miting meydanında sallamak şeklinde istismar edilmeye başlanmış oluyor bile…
5 Mayıs 2015 Salı akşamı İMC TV’de yayınlanan “Gündem Müzakere” programında Ayşegül Doğan’ın moderatörlüğünde İhsan Eliaçık, Nimetullah Erdoğmuş ve Filiz Koçali ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tartıştık. Programda kamuoyundaki yaygın yanlış kabulün aksine Diyanet’in Kürtçe Meali’nin henüz piyasada olmadığını, geçen sene yine miting kürsüsünden istismar edilen Kur’an-ı Kerim’in Fikri Amedî’nin Ensar Yayınları’ndan çıkan meali olduğunu ifade ettim. Diyanet’in mealinin henüz piyasada olmadığına da Anadolu Ajansı’nın haberini kaynak gösterdim. (bkz. AA haberi). Muhtemelen piyasaya henüz dağıtılamayan Diyanet’in Kürtçe Meali, sırf Cumhurbaşkanı onu miting kürsüsünden istismar aracı olarak kullanabilsin diye kendisine özel olarak ulaştırılmış. Yine muhtemelen bu durum planlı programlı bir iş ki mitingler hep bunun üzerine kurgulanmış…
Diyanet Kaldırılmalı Çünkü…
Diyanet, gerek vaaz ve hutbeleriyle gerekse statükonun sürdürülmesine yardımcı olan başka uygulamaları sebebiyle, dinî olmaktan çok bir siyasî kurumdur. Devletin resmî politikası nasıl isterse öyle bir işleyiş içinde çalışır. Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere ülkenin Cumhurbaşkanı “siyaseten kazançlı çıkmak” için miting meydanında “mızrağın ucuna taksın” diye ona özel Kürtçe Meal gönderir. Sonra o Cumhurbaşkanı da artık en iyi yaptığı iş olan istismar ve çarpıtma aracı olarak kullanarak şöyle der: "Ey dindar Kürtler! HDP Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracak ama bakın HDP'nin kaldıracağı bu kurum size Kürtçe Kur'an bastı."
20 milyon Kürdün yaşadığı Türkiye’de Suudi Arabistan’dan sonra Kürtçe Meal yayınlayan Diyanet olmazsa Kürtler ne dinsiz imansız, ne de mealsiz kalır. Buyrun size ıspatı: Mela Abdullah Varlı 1987-88’de yazdığı Kürtçe Meal’i 92 yılında basması için Diyanet’e verdi. Diyanet “sakıncalı bulup” basmayınca Rahmetli Varlı 1994 yılında kendi imkanlarıyla bu meali bastırdı ve dağıtımını Nubihar yaptı. Mela Muhammed Xasî 1995’te kendi yazdığı Kürtçe Meal’i yayınladı. Mela Muhammed Hekkarî’nin Ronahiya Qur’ana Pîroz isimli meali 2007 yılında Nubihar tarafından basıldı. 2011 yılında yine Nubihar tarafından 6 ciltlik Kur’an Tefsiri basıldı. Yani Erdoğan’ın Başbakan iken “mızrak ucuna taktığı” Kürtçe Meal’den tam 20, Diyanet’in bastığı mealden de tam 21 yıl önce ve sonraki yıllarda Kürtçe Meal basıldı ve dağıtıldı. Öyle ise neden ilke kez kendi zamanlarında ve kendi elleriyle yapılmış gibi bir algı manipülasyonu içindeler? Basit: İstismar etmek suretiyle “siyaseten kazançlı” çıkmak için. Ahlaken kazanmak umurlarında olmadığı iççin bir de…
92’de konjonktür gereği “sakıncalı” bulduğu Kürtçe Meal’i yayınlamayıp 2015’te miting meydanında istismar edilmesi için özel nüsha gönderen, Nubihar Yayınları’nı dini yayınlar fuarına üst üste tam sekiz yıl başvurmasına rağmen “Kürtçe ayınlar bastığı gerekçesiyle” almayan, Şêx Said Efendi için camide okutulan mevlidde akrabasını “cami resmî kurumdur ve resmi kurumda Kürtçe olmaz” diye susturan Diyanet elbette kaldırılmalıdır.
Çünkü Türkiye’de, Diyanet, din hizmetlerinin değil, Müslüman halkı devletin istediği formata (Türk-İslam formatı) dönüştürmenin ve bu tedrisat ile kontrol altında tutmanın merkezidir. Darbelerin hemen hiçbirisinde bu kurumun varlığına dokunulmamasının sebebi de bundan başkası değildir.
Uzattım bitireyim: Diyanet kaldırılmalı, din devletin kontrolü altından çıkmalıdır. Devlet kimseye inanç dikte edememeli, kimseye zorla din dersi verememeli, kimsenin ibadethanesini kendisi tanımlamamalıdır. Devlet hizmetkardır. Onun işi bu mekanlara ve insanlara imkan sağlamak, onlara hizmet etmektir, fazlası değil…