Gündem

DİTAM Başkanı Kaya: Türkiye Kürt sorununda yeni bir sayfa açmak zorunda

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), 'Toplumsal Barış Süreçlerinde STÖ'lerin Rölü' adıyla Diyarbakır Demir Otel'de Genişletilmiş Bölge Çalıştayı düzenledi. Hatice Kamer, çalıştaya katılanlarla konuştu.

29 Nisan 2018 20:30

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), 'Toplumsal Barış Süreçlerinde STÖ'lerin Rölü' adıyla Diyarbakır Demir Otel'de Genişletilmiş Bölge Çalıştayı düzenledi.

2016 yılında Diyarbakır'da başlayan bu proje, İstanbul, Mersin, İzmir gibi farklı kentlerde sivil toplum örgütleriyle çeşitli toplantılar yapıldı. Projenin yürütücüsü olan DİTAM, Türkiye'in birçok kentinden sivil toplum temsilcisi, akademisyen, yazarı çalışmaya dahil etti.

BBC Türkçe'ye konuşan DİTAM Başkanı Mehmet Kaya, bu projeye başlarken bölgede Kürt sorunun çözümü ve yaşanan çatışmaların sonlanması için sivil toplum kuruluşlarını aktif hale getirme amacıyla Barış ağı altında bir sivil toplum ağı oluşturmaya hedeflediklerini aktardı.

İki yıldır devam eden bu toplantıların ilk amacının bölgesel bir sivil toplum birliği oluşturmak, ikinci amacının Türkiye genelinde bir sivil toplum ağına oluşturmak olduğunu söyledi. Üçüncü amacın bu ağı uluslararası boyuta taşıma olduğunu ifade eden Kaya, KHK'lar ile sivil toplum örgütlerinin kapatılmasının projeye yansımasını şöyle aktardı.

"Herkesin savaş çığırtkanlığı yaptığı böyle dönemler birçok ülkede yaşanmıştır. Tam da herkesin savaşı, çatışmayı körüklediği bir dönemde sivil topluma çok görev düşüyor. Baskıların olduğu, herkesin sustuğu bir dönemde, kimsenin çıkıp cesaretle konuşmadığı dönemde STK'lar ayağa kalkmak zorunda.

"OHAL'le yönetilen, KHK ile sivil toplum kuruluşlarının kapatıldığı bir döneminde barış ağı oluşturmak tek başına kolay bir iş değil. Ama diğer yandan tam da bu dönemden böyle bir ağa ihtiyaç var. Çünkü STÖ'ler daha bu tür baskı durumlarında daha güçlü durmak, ayakta kalmak için çabalamalı."

Barış ağının içinde siyasi anlamda her taraftan farklı STÖ'lerin yer aldığını belirten Kaya, bundaki amaçlarının tüm taraflara işin zor olduğunu ama bunu aşmak için çaba sarf etmekten vazgeçmediklerini göstermek olduğunu söyledi:

"Sivil toplumu susturup Kürt karşıtlığı üzerinden politika yapmasının AK Parti'yi çözüme götürmeyecektir.

"AK Parti, 90'lardaki politikanın Kürt sorununu bu noktaya taşıdığını söylüyordu, askeri vesayetin sonlanmasında sivil toplumun rolüne hep dikkati çeken kendileriydi. AK Parti Kendisini iktidara taşıyan, darbede öne çıkıp kendilerini koruyan da siviller, sivil toplum örgütleri olduğunu iyi bilen bir parti. Bence Afrin operasyonu ve ülkede cereyan eden gelişmeleri, bu süreci iç politikaya malzeme yapacaklar gibi. Yoksa bu şekilde olmayacağını, sivil toplumu kapatarak, konuşmalarını yasaklayıp Kürt karşıtlığı üzerinden politikaya giderek çözüme gidemeyeceklerini biliyorlar."

Çözüm sürecinde bir taraftan Kürtlerin eşitlik, özgürlük hak gibi talepleriyle ilgili bir takım adımlar atıldığını diğer taraftan da elinde silah olan bir örgütün silah bırakmasıyla ilgili bir çalışma başlatıldığını hatırlatan Kaya, yeni bir çözüm sürecinde bölgesel dinamiklerin göz ardı edilemeyeceğini ifade ediyor:

"Çözüm sürecinde sorunun iki tarafı vardı, Türkiye ve silahlı örgüt. Ama şimdi durum farklı ve Suriye üzerinden uluslararası bir boyuta sıçradı. Bu yüzden Türkiye'nin Ortadoğu'da bir Kürt politikası oluşturması zorunlu hale geldi."

DİTAM Başkanı Mehmet Kaya, Türkiye'nin Irak, Suriye'yi de kapsayacak şekilde Kürt sorununda yeni bir sayfa açmak zorunda olduğunu, işin uluslararası boyutunu da hesaba katması gerektiğini savundu. Mevcut politikaların ve yaşanan sürecin AKP'yi bir çıkmaza doğru götürdüğünü ileri sürdü.

"Türkiye, bölgede Kürtlerle kavga ederek istikrar içinde yaşamanın olanağı yok çünkü bölgede uluslararası güçler ve farklı dinamiklerin de var. Hükümet süreci bu şekilde götüremez çünkü ne ekonomik alt yapısı uygun bu işe ne de bölgedeki stratejik dengeler. Hiçbir ülke, Kürtleri yok sayarak bölgede bir politika yapması mümkün değil. Bence Türkiye de bu anlamda çözüm için yeni bir yöntem belirleyecek. Eğer bir gün çözüm için yol alınırsa o zaman üçüncü göz dediğimiz sivil toplum örgütlerine o zaman daha çok ihtiyaç duyulacak."

Çalıştayın ilk konuklarından İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim üyelerinden Sosyoloji Profesörü Mesut Yeğin konuşmasında Türkiye'nin Kürt meselesi, ona bağlı çökmüş çözüm sürecinin bölgesel dinamiklerin etkisine maruz kaldığını, bundan sonra ne olacağının da yine bu dinamiklerle ilişkili gelişeceğini ileri sürdü.

Mesut Yeğin, ABD'nin İran'ı bölgede sıkıştırma vizyonunun ilerde Türkiye'yi yeni bir çözüm sürecine zorlayabileceğini ifade etti.

"Türkiye, ABD'nin İran'ı kuşatma siyasetine dahil olursa, barış sürecine dönme ihtimali yükselir ama bunun aksi olursa, askeri anlamda Türkiye'de zayıflamış bir PKK ile çatışmalar Irak ve Suriye'de devam edebilir" dedi.

BBC Türkçe'ye de konuşan Mesut Yeğin, 15 Temmuz'dan sonra sivil toplumun belli kesimlerinin büyük baskı altında olduğu bir dönemden geçildiğini söyledi:

"Özellikle Kürt meselesi ile Türkiye'nin daha demokratik bir yer olmasıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının hepsi neredeyse bir tazyik altında, bu yüzden sivil tolum yaşanan baskı durumundan etkisiz halde. Şimdi de Afrin'de yaşanan operasyon, siyaset kurumunun kışkırtması ile epey bir milliyetçi havayı teneffüs etmemize sebep oldu. Bu da sivil toplum içinde farklı ses çıkarmak isteyenler için engelleyici bir faktör.

"Bütün bu olan bitene rağmen, Türkiye bugünkü siyasi iktidarın görmek istediğinden daha zengin, daha güçlü dinamikleri olan bir yer. Yaklaşık iki senedir devam eden baskı durumuna rağmen bugün burada yapılan toplantıya benzer çalışmalar yapılabiliyor, hem basında hem de sivil toplumda birileri farklı düşünmeye devam edebiliyor."

Yeğin, Kürt sorunun çözümü için yeni bir süreçten bahsetmenin zor ama imkansız olmadığını söylüyor:

"Ne Türkiye'deki dinamikler ne de bölgesel dinamikler tümüyle karamsarlık üreten dinamikler değil. Şunu da takdir edelim ki bugünkü siyasi iktidar hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde Türkiye bir vizyon önerdi. Her iki kısımda da büyük bir onay yok. Ülke içinde de önerdiği ferah feza şekilde kabul edilmiyor, bölgesel vizyonu da çok zayıf durumda hatta nerdeyse hiç kabul edilmiyor.

"Bölgede istediğini yapamayan, ülke içerisinde de yapmak istediğini yapmakta zorlanan bir siyasi iktidar, bir devlet var karşımızda. Bu da başka türlü bir Türkiye mümkün demek oluyor. Evet ülkenin şu an ki gidişatı iyimser olmayı mümkün kılmıyor ama iktidarın yapmak istediğini yapamayışı insanı iyimser kılıyor."

Mesut Yeğin, Afrin operasyonuyla geleceği ile ilgili ise şu öngörüde bulunuyor:

"Ben başından beri Afrin operasyonunun şehir operasyonuna dönmeyeceğini düşünenlerdenim. Cumhurbaşkanı da zaman zaman ifade ediyor, asıl amaç kuşatma. Türkiye'nin hava sahasını kullanmasına izin veren Rusya ve Suriye rejimi Afrin şehrinin bombardımana tabi tutulmasına büyük bir ihtimalle izin vermeyecektir. Bu yüzden Türkiye'nin şehir operasyonuna yeltenmeyeceğini düşünüyorum. O zaman Türkiye, YPG'yi Afrin'de seyreltecek bir sonuç almayı en büyük hedef olarak önüne koymuş olabilir.

"Zaman zaman duyduğumuz Afrin'in tümüyle PYD'den arındırılıp orayı bir Sünni otoriteye devretme işi Türkiye'nin büyük hayali olabilir ama onu kimsenin satın alması mümkün değil. Yani ne rejim, ne Rusya, ne İran ne de bölgenin demografik dinamikleri buna razı olur. Ama şu olabilir; Türkiye, Afrin etrafında bir kuşak oluşturabilir. Oralara sünni mültecileri yerleştirebilir. Bunun bile çok kabul edileceğini düşünmüyorum."

Kürtlerin Haseke'den Afrin'e kadar bir koridor oluşturmasının Türkiye'nin büyük korkusu olduğunu öne süren Profesör Yeğin, bugün itibariyle Türkiye'nin bu projeye engel olduğunu söylüyor:

"Bugün engel olmuş görünüyor ama yarın bir barış durumu oluştuğunda, kendisi oradan çekildiğinde Kürtlerin yeniden bir koridor oluşturma teşebbüsünde bulunmasını engelleyecek durumlar, dinamikler yaratmak istiyor."