Gündem

DİTAM Başkanı: AK Parti yanlışlarıyla yüzleşsin, Kürtlerin pusulası Ankara kalsın

"Hükümet Kürtlere düşmanlık yapıyor algısı var"

17 Ağustos 2016 15:25
Veysi Polat

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin izlediği yol haritasını “yanlış”, “tehlikeli” ve “yeni çatışmalara zemin hazırlayan adımlar” olarak değerlendirdi. DİTAM Başkanı Mehmet Kaya, Güneydoğu'daki çatışmalı ortamı ve AKP'nin politikalarını değerlendirirken "Hükümet bugüne kadar Kürt siyasetini provokatör olarak nitelendirdiği tüm olayları cemaatin bir provokasyonu olarak nitelendirdi. Böyle bir ifade kullanıyorsanız hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız. Gerçek anlamda bir yüzleşme gerekir. Yoksa Kürt sorunu konusunda yol alma şansı yoktur.  Türkiye’de Kürt sorununun bugüne kadar toplumsal ayrışma yaratmamasının altında yatan en önemli neden Kürtlerin yüzünün hep Ankara’ya dönük olmasıydı. Demokratik bir siyasette çözümü aradılar. " dedi.

T24’e konuşan Mehmet Kaya, Türkiye’nin 15 Temmuz gecesi önemli bir eşikten döndüğünü ifade ederek, darbecilerle birlikte cemaatin devletin tüm birimlerinde örgütlenmesine göz yuman siyasetin de sorgulanması gerektiğini belirtti. Kaya, “Sadece 15 Temmuz ve sonrası sorgulanırsa bu sonuçlar üzerinden bir yol haritası oluşturur ki bu tek başına yeterli olmaz. Cemaat örgütlenmesi bir gecede oluşan bir örgütlenme değildi. AK Parti’nin cemaate verdiği büyük tavizler bu noktaya getirdi. Cemaat yapılanması her yere nüfus etti, layıkıyla belli mevkilere gelmiş insanlar dışlanarak bu yapıldı. Bunların hiçbir vebali yokmuş gibi bir gecede oluşmuş gibi davranmak sorunun çözümüne katkı sunmaz. Aksine sorunun çözümünde yanlış yol haritalarının oluşmasına sebep olur. Bugün yaşadığımız tablo budur” dedi.

 

“Cemaatle ilişki kurmadan devletle muhatap olma şansı yoktu”

 

Toplu bir cezalandırma sürecinin yaşandığını vurgulayan DİTAM Başkanı Mehmet Kaya, darbeye karışmış kişilerin ayıklanmasını ve cezalandırılmasını, bu konuda siyasi sorumluluğu bulunan hükümetin de gerçek anlamda bir özeleştiri vermesi gerektiğini vurguladı. Kaya, şöyle devam etti: “300-500 bin mağduriyet oluşacağından söz ediliyor. Bu mağduriyetin sadece cemaat eksenli olacağına inanmıyorum. Çünkü ülke 15 temmuza kutuplaşmış bir noktada geldi. Hükümetin yanlışlarına yönelik demokratik hak taleplerinde bulunan, demokrasiyi savunan güçler de vardı. Hükümetin cemaat operasyonu adı altında bu insanlara yönelik bazı mağduriyetler yaşatacağına inanıyorum. Bir dönem cemaatle ilişki kurmadan devletle muhatap olma şansınız yoktu. Bu ortamı sağladıktan sonra muhatap olanları cezaevine atmak sorunu çözmez. Sayın Erdoğan’ın özür veya hatalıyız demesi sorunu çözmez. Gerçek çözüm isteniyorsa geçmişle yüzleşmek gerekir.”

 

“Provokasyon denilen olayları hükümet sahiplenmişti”

 

KCK operasyonları ve Roboski’de 34 sivilin öldürülmesi olayına karışmış isimlerin darbe girişiminden tutuklanması olayını hatırlatan Kaya, “Bugün cemaatin suçlandığı ve provokasyon olarak nitelendiren olaylar, geçmişte hükümetin sahiplendiği olaylardı. Roboski, Oslo, KCK operasyonları bunun en bariz örnekleridir. Bunu sadece cemaat yaptı demek doğru değildir. Geçmişte biz STK’lar olarak tam da bu konuya dikkat çekmiştik. Hükümete bu adımların yanlış olduğunu, bu olayların Kürt meselesini bir çıkmaza götüreceğini ısrarla belirtmiştik.  Ancak hükümet bugün provokasyon, yanlış dediği olayların arkasında durdu. En büyük yanlış bu. Bu noktadan itibaren Kürtlerin çözüme dair umudu tamamen tükenmiştir. Halk gerçek bir yüzleşmenin yapılacağına inanmıyor” diye konuştu.

 

“Hükümet Kürtlere düşmanlık yapıyor algısı var”

 

15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin HDP’ye yönelik tutumunu da eleştiren Kaya, Kürt sorunu konusunda şu mesajları verdi: “Bölge halkı ‘hükümet Kürtlere düşmanlık yapıyor’ düşüncesinde. Hükümetin bu algıyı dikkate alması gerekir. Bunu ekonomik hamleler ve toplumsal desteği zayıf siyasetçiler veya STK görünümlü yapılarla aşma olanağı yoktur. Bugün insanlar HDP’ye yönelik dışlamanın 7 Haziran seçimleri sonrasına dayalı olduğuna inanıyorlar. Bundan vazgeçilmesi gerekir. Türkiye’de Kürt sorununun bugüne kadar toplumsal ayrışma yaratmamasının altında yatan en önemli neden Kürtlerin yüzünün hep Ankara’ya dönük olmasıydı. Demokratik bir siyasette çözümü aradılar. Kürtler yüzünü ne Erbil’e, ne Rojava’ya, ne de Avrupa’ya çevirmediler. Ancak bugün Ankara Kürtleri dışlayan bir politikayı başlatıyor. Sorunun TBMM’de HDP’yle değil, geçmiş 90’lı yıllarda MGK’da oluşturulan benzer bir yapıyla, TBMM’deki diğer partilerin de ittifakını alarak çözüme gitmek istiyor. Bu denendi ve başarılı olunmadı. Bunun sonucu ne olur; Artık 1990’lı yıllarda yaşamıyoruz. Bu başka bir tehlike doğurur. Kürtlerin yönünün başka merkezlere dönmesine neden olur. Kürtler sorunlarının çözüm adresi olarak başka dış merkezleri ve uluslar arası kurumları görürler ki bunun hem Kürtlere hem de Türklere zarar verdiğini tarih bize göstermiştir.

 

“CHP bu oyunu bozmalı”

 

Bu noktada CHP’ye AK Parti’den daha büyük bir görev düşüyor. Bu oyunu CHP’nin bozması gerekiyor. Türkiye demokratikleşmeli ancak herkesime dönük bir demokratikleşme olmalı. Hükümet bugüne kadar Kürt siyasetini provokatör olarak nitelendirdiği tüm olayları cemaatin bir provokasyonu olarak nitelendiriyor. Böyle bir ifade kullanıyorsanız hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız. Gerçek anlamda bir yüzleşme gerekir. Yoksa Kürt sorunu konusunda yol alma şansı yoktur. Dünyada örneklerine baktığımız zaman iki yöntem vardır. Ya demokrasiyi veya insan haklarını önceliğinize alıp o yapıyı alarak yol alırsınız ki bu diyalog ve müzakeredir. Veya güvenliği öne alan bir politika izleyecekseniz o zaman aynı zamanda çatışma, şiddet ortamı ve çözümsüzlüğü bir yöntem olarak uyguluyorsunuz demektir. Türkiye’nin bugünkü yol haritasında kendi Kürtleriyle konuşmadan, barışmadan sadece dış ülkelerle sorunlarını çözüp kendi Kürtleriyle sorununu güvenlik ekseniyle çözmeye çalışması daha büyük çatışmaların, katliamların yaşanabileceği endişesini veriyor. Diyalogsuzluk, dışlanma, tanımama, görüşmeme bir yerde karşılıklı çatışmayı körükleyen adımlardır. Bunun kazanımı olmaz. Dış ülkelerle ilişkilerini iyi bir şekilde yürütürken kendi iç sorununda şiddeti önemsemesi bu bize büyük tehlikelerin geleceğini gösteriyor.”