Murat Belge
(Taraf- 2 Haziran 2012)
Kürtaj
Böyle bir talep mi vardı toplumda? “Önüne gelen kürtaj yaptırıyor. Biz bundan çok rahatsızız. Buna engel olunsun” yolunda tabandan gelme yoğun bir istekle mi karşı karşıyaydık?
Ya da bilmediğimiz, adı sözgelişi “AKP’ye oy veregelmiş mütedeyyin vatandaşlar birliği” gibi bir şey olan bir sivil toplum kuruluşu vardı da, Başbakan’dan randevu isteyip, “Bakın, Sayın Başbakan, bu kaçıncı seferdir size oy verdik. İnandık ki takiye yapıyor, şeriatı kurmak için uygun zamanı bekliyorsunuz. Ama bu kaçıncı bahar ve siz şeriat yolunda henüz ciddi bir adım atmadınız. Bundan böyle sizden desteğimizi çekiyoruz” dediler (“şeklinde konuştular”). Toplum tabanında böyle ciddi hareketlenmeler mi oluyor? Böyle olaylar mı sıkıştırıyor Başbakan’ı da, son zamanlardaki “çıkış”larını yapmak gereğini duyuyor?
Böyle bir şey olduğu kanısında değilim. Hayat tarzında “şeriata uygunluk” arayan, bu uygunluğu bütün topluma da yaymak isteyen, oranı yüzde onu geçmese de ona yaklaşan bir kesim bence vardır bu toplumda. Millî Nizam- Selâmet- Saadet çizgisine baktığımızda, böyle bir çekirdeğin varlığını görürüz (bu kesimin AKP’ye ciddi oy verdiğini de hiç sanmıyorum). Dediğim o çizginin gidişatı bu kesimin büyüme, genişleme potansiyeli hakkında da fikir veriyor.
Kürtajın yasallaşması, evet, bir 12 Eylül uygulaması. Ülke tarihinin bu en karanlık döneminin “İşte, bu da olumlu!” diye gösterilecek iki üç icraatından biri (taksilere taksimetre takılması gibi, sivillere bıraksan sittin sene olmayacak işler arasında). Bundan önce de bu memleket Müslüman’dı; kürtajın kötülükleri hakkında vaaz vermeye kalksan, hiç itiraz etmez, başını sallayarak dinlerdi. Ama iş başına gelince, kimden ne duyduysa ona göre harekete geçip, şiş midir, tüy müdür, ya da illegal bir izbede çalışır bir uyduruk “doktor” mudur, onu bulur, kendi işini kendi görür, kimi zaman ölür, kimi zaman sakat kalırdı.
Onun için de Müslüman halkımız 12 Eylül’ün kürtaj yasasına tepki duymadı. Böylece birçok hayat kurtuldu.
Bir insanın kürtaja karşı olmasını elbette anlıyorum. Bunu kınadığım filan da yok. Hayatın ne olduğuna ilişkin bir tesbit ve onun sonucuna göre verilmiş etik bir karar. Ama kendi etik kararını topluma “yasa” olarak empoze etmeye kalkıştığında işin rengi değişiyor.
Adamın biri “vejetaryen” olmaya karar vermiş; kim ne diyebilir? Bu da, sonunda, “hayat”la ilgili bir yorum ve değerlendirme ve karar. “İnsan hayatı başka, hayvan hayatı başka” falan demeyin. Kim bilebilir hayatla ilgili görüşlerimizin, bilgilerimizin nasıl evrileceğini, nereden nereye varacağını? Kim karar verebilir, hangi inancın daha iyi olduğuna? Peki, “vejetaryen” olmaya karar vermiş bu kişi bütün toplumun etyemez olması için yasa çıkarmaya kalkışırsa ne olacak? Bugünün genel bilgileri ve inançları çerçevesinde bu faşizan bir uygulama olur. Ama insanları et yemenin kötülükleri konusunda ikna etmeye çalışmak, belki de bunu başarmak, onun faşizmle ilgisi yok.
Başbakan, yüzeyde dinî inancıyla bu konuda ısrarlı. Daha derinde, bunun bir milliyetçi projenin (çoğalalım arkadaşlar!) bir ögesi olduğu kanısındayım. Onu şimdilik karıştırmayalım, “dinî” diyelim.
Dinî gerekçeyle kürtaj yasaklanan bir topluma “laik” denir mi?
Başbakan tutarlı olma ihtiyacı duyuyorsa, “kürtajı yasak edelim” demeden önce “laikliği yasak edelim” desin.
Davranışları, artık bu sınırları zorlamaya başladı.