Gündem

Dilek Dündar: Yazmak çok zormuş; Can’a “Hadi çık da bu işleri al üstümden” diyorum

"Ama asıl sorun şu: Can’ın sohbetini çok özlüyorum"

06 Ocak 2016 07:31

Adana'da durdurulan MİT TIR'larının içinde silah ve mühimmat olduğuna dair görüntüleri yayımladıkları gerekçesiyle tutuklanan Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar, eşini yazdıklarıyla ilgili hep eleştirdiğini belirtirken “Bu tutuklama olayından sonra konuşmalar yapmak, bir şeyler yazmak zorunda kaldım ve bu işin ne kadar zor olduğunu gördüm. Can’a “Hadi çık da bu işleri al üstümden” diyorum” dedi.

Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın sorularını cevaplayan Dündar’ın açıklamaları şöyle:

Sizi çok iyi gördüm, hep gülümsüyorsunuz. 
Kendimi güçlü hissediyorum, suçlu hissetmiyorum. İyi bir şey yaptıklarına inanıyorum. O yüzden de gülerek tavrımı göstermek istiyorum. “Biz yenilmedik, direniyoruz” demek için

 

Hayatınızı nasıl etkiledi bu tutuklama olayı?

Tüm gazeteci eşleri, aynı durumdayız. Biz ev idaresi işlerini yürütürüz, gazeteciler ise her zaman haber peşindedir. Evi götüren hep kadınlardır ve gazeteci eşleri, hep güçlü kadınlardır. Yani Can olsaydı, şunu şöyle hallederdi, böyle hallederdi diye bir sıkıntım yok. Ben gündelik işleri götürüyorum. Ama asıl sorun şu: Can’ın sohbetini çok özlüyorum.

 

Nasıl bir hayatınız var Can Dündar’la?

Biz Can’la arkadaş ve dostuz. Çok hoş bir ilişkimiz var. Sohbetimiz çok iyidir. Çok komik biridir Can. Sürekli güleriz. Bunları özlüyorum. Bir de şöyle bir durum var: Ben Can’ı çok eleştirirdim yazıp çizdikleriyle ilgili olarak. Şunu anladım: Eleştirmek çok kolaymış. Bu tutuklama olayından sonra konuşmalar yapmak, bir şeyler yazmak zorunda kaldım ve bu işin ne kadar zor olduğunu gördüm. Can’a “Hadi çık da bu işleri al üstümden” diyorum.

 

Sizin daha önce hiç hapishane deneyiminiz oldu mu?
Hayır, olmadı.

 

Şimdi Silivri Cezaevi’ne gidip geliyorsunuz. Nedir gözlemleriniz?
Enteresan jargonları var hapishanenin, onlara alışık değiliz. Mesela Can’ı açık görüşe getiren gardiyanlar, bize dönüp “Gözünüz aydın” diyor. Tahliye olunca böyle denir sanıyordum, meğer açık görüşte de böyle denirmiş.

 

Silivri’de hücrede kalıyor. Yakınıyor mu yalnızlıktan?
 Can gibi yazar-çizer birinin tek başına yapabileceği çok iş var.

 

Memnun mu kamuoyu tepkisinden?
Tabii ki memnun... Ama bu ilgi nereye kadar devam eder? Ben biraz memnun değilim. Yurtdışına gittim, oradakiler daha ilgili. Türkiye’nin üzerine uzun bir zamandır ölü toprağı serilmiş gibi. Belki de Türkiye’de insanlar çok yoruldular. O kadar çok ki sorun. Hangi birine koşuştursunlar.

 

Can Dündar ne yapıyor içeride?
Bir kitap yazıyordu ama hiç vakti olmuyordu. Ona başlamış. Yazdığı bu kitapla ilgili kitaplar istedi, onları götürdüm kendisine.

 

İstediği kadar kitap bulundurabiliyor mu hapishanede?
Hücrede sadece 25 kitaba izin var. Fazla olduğu zaman almıyorlar kitapları. O yüzden okuduklarını bana geri veriyor, ben yenilerini götürüyorum.

 

Televizyon izleyebiliyor mu? Ziyaretçi durumu nedir?
Halk TV hariç bütün kanalları izleyebiliyor. Ziyaretçisi çok. Milletvekilleri ve avukatlara izin çıkıyor. Ancak başkalarına izin yok. 180 kişilik bir liste varmış Adalet Bakanlığı’nda onay bekleyen. Bakanlık bunlara izin vermiyor.

 

Tutuklanacağını bekliyor muydunuz?

Bekliyorduk. Cumhurbaşkanı kişisel olarak ekranlarda tehdit etmişti. Bazı kendilerine gazeteci diyenler yine ekranlarda Can’ı hedef gösterip trafik kazası süsü verilerek öldürülmesi gerektiğini bile ima ettiler. Haberin yayınlanmasından tutuklandığı güne kadar Can defalarca yurtdışına gitti geldi. “Türkiye’ye dönme” diye çok telkin edenler oldu ama yine de döndü. Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi gerekiyor. Siyasi iktidarı denetleyen iki kurum vardır: Biri özgür basın, diğeri de hukuk sistemi. İkisi de çok yara aldı. Biri tutukluyken diğerine inancımı kaybetmek istemiyorum.

 

Hangi sıklıkta görüşebiliyorsunuz? Görüşmeler ne kadar sürüyor?
Her ay haftada bir olmak üzere üç kez kapalı, bir kez de açık görüş var. Her biri bir saat... Kapalı görüşler bir camın arkasından telefonla yapılıyor. Açık görüşlerde arada cam duvar yok. El ele tutuşabiliyorsunuz. Kapalı görüşlerde bir saatin dolmasına yakın telefona uyarı geliyor, birkaç dakika sonra da hat kesiliyor. İçeriye kâğıt kalem sokmak yasak... O yüzden konuşacaklarımı not alıp tek tek söyleyemiyorum. Konuşacağımız her şeyi aklımda tutmam gerekiyor. Her defasında “Şunu söylemeyi unuttum, bunu söylemeyi atladım” durumu oluyor.

 

Daktilo, bilgisayar yok. Elyazısıyla yazması gerekiyor. Şikâyet ediyor mu?
Onun bir şikâyeti yok ama biz şikâyetçiyiz. Yazısı çok zor okunuyor. Yazılı bir şey geldiği zaman kendisinden çözmek için çok uğraşıyoruz. Oğlum Ege ile birlikte oturup “Burada ne demek istedi acaba” diye düşünüyoruz.


Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız