Hakan Özyıldız*
Hafta başında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İşsizlik Sigortası Fonu’nun, bir önceki yıl prim gelirlerinin belli oranına bağlanan ve yüzde 30 olan harcama yetkisi, 2019 ve 2020 yılları için yüzde 50’ye çıkarıldı.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın verilerine başvurdum. İşsizlik Sigortası Fonu'nun gelir-gider dengesini 2011-2018 yılları itibariyle bir araya getirdim.
Fonun üç ana gelir kalemi var. İlki çalışanlardan ve işverenlerden toplanan işsizlik sigortası primleri. İkincisi buna ek olarak devletin fona yaptığı katkı. Üçüncüsü ve en büyüğü, Fonun faiz gelirleri.
Tablodan da görüldüğü gibi, faiz gelirleri genellikle prim gelirlerinden fazla. Bunun nedeni, tablonun son sıralarında görülen IV – Toplam Fon Varlıklarının büyük çoğunluğunun Hazine Devlet İç Borçlanma Senetlerine (DİBS) yatırılması. Buradan faiz geliri elde edilmesi.
Bu miktar, Hazine iç borçlanması açısından çok önemli. Eğer İşsizlik Sigortası Fonu, geri ödeme aldığı tarihte iç borçlanma ihalesine girmezse, Hazine ihtiyacı olan parayı bankalardan daha fazla borçlanarak karşılamaya çalışır. Dolayısıyla Fon, kamu iç borçlanmasında kritik rol oynar.
Harcama tarafında ise “Diğer Giderler” dikkat çekiyor. Belirtmemde yarar var: Tablonun 2011 itibariyle başlamasının nedeni, o yıla kadar diğer giderler diye bir harcama kaleminin olmaması. Hükümet o yıl bu harcama kalemini devreye sokmuş. (2011’de genel seçimler yapıldı)
Bu kalemde yapılan harcamalar neler derseniz; “işgücünün istihdam erişebilirliğini artırmak, çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak ve teknolojik gelişmeler nedeniyle işsiz kalması beklenenlerin başka alanlara yönlendirilmesini sağlamak, istihdam artırıcı ve koruyucu tedbirler almak ve uygulamak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek, işgücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak ve Fondan ödenmek üzere vize edilmiş sözleşmesi personel pozisyonlarında çalışanlar ile bunlarda ilgili mevzuatına göre Kurum kadrolarına atanan ve Kurumda çalışmaya devam eden personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeleri”örnek verebiliriz.
Ne yazık ki diğer giderlerin dağılımına ilişkin bilgilere ulaşamadım. Yani ne kadarı personel gideri ne kadarı istihdama doğrudan katkı sağlayan harcama bilmiyorum.
Ancak diğer harcamaların yıllar itibariyle değişimine bakınca ilginç şeyler göze çarpıyor.
Öncelikle 2012, 2015, 2016 ve özellikle 2018 yılında görülen sıçramaların nedenlerini anlamak lazım. Hele bu yıl görülen artış nasıl açıklanabilir? Geçen yıla göre yüzde 100’e varan bir artış var.
Burada seçim tarihlerini hatırlamakta yarar var.Hatırlayacağınız gibi; 2015 yılında iki genel seçim yapıldı. 2018’de ise, Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı ve gelecek yılın başında mahalli idareler seçimleri yapılacak.
Artışları daha yakından incelemek için tabloya iki seri veri ekledim. Birincisi, diğer giderler/toplam giderler oranı. İlk yıllarda toplam giderlerin üçte biri kadar olan Diğer Giderler bu yıl toplam harcamaların yüzde 80’ini aşmış. Devlet bol keseden harcamaya başlamış.
Tablonun en altında yer alan ikinci oran ile devletin fona verdiğinin ne kadarını geri aldığını hesapladım (Diğer Giderler / Devlet katkısı + Faiz gelirleri). Bu oranın 2011 yılında yüzde 13 kadar olduğu anlaşılıyor. 2018’de bu oran yüzde 97’e yaklaşmış. Yani devlet, katkı ve Hazine faizi olarak Fona verdiğinin hepsini geri almış.
Bu aslında bir bütçe dışı harcama. Diğer giderler esasında birer kamu hizmeti. Bu bağlamda gereken harcamaların, şeffaflık ilkesi gereği, bütçede yer alması gerekir. Oysa Fondan yapılıyor. Böylelikle bütçe açığı küçük görünüyor.
Buna bakan piyasalardaki miyop yatırımcılar da bütçe açığını küçük görüp, "mali disiplin" şarkılarına eşlik edebiliyor.