Gündem

DEVA Partili Yeneroğlu: Gebe ve yeni doğum yapmış kadınların tutuklanması ağır bir insan hakkı ihlali

"Kanunları ve kamu gücünü bir adalet vesilesi değil, adeta kendilerince 'düşman' addettikleri kesimleri cezalandırma aracı olarak görme hastalığı maalesef Türkiye siyasetini ve bürokrasisini esir almış durumda"

09 Aralık 2020 17:10

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, "Gebe ya da yeni doğum yapmış kadınların gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları" hakkında basın açıklaması yaparak bu durumun insan hakkı ihlali olduğunu ifade etti.

Yeneroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, gebe ve yeni doğum yapmış kadınların tutuklanması ağır bir insan hakkı ihlali ve bir zulüm olduğuna dikkat çekti. Bu durumun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğu kadar vicdana da aykırı olduğuna değinen Yeneroğlu, "Kanunlar çerçevesinde gebe veya yeni doğum yapmış kadınların, suç tipine bakılmaksızın gözaltına alınması mümkün olabilmektedir. Bu konuda söz konusu şahıslar açısından CMK, İnfaz Kanunu ve diğer özel kanunlar yönünden herhangi bir özel düzenleme maalesef bulunmamaktadır. Fakat gerek Anayasanın 19. maddesi gerek AİHS'nin 5. maddesi çerçevesinde değerlendirdiğimizde bu kişiler hakkında, ifadeye çağırma usulü ile soruşturmaya devam edilmesi hakkaniyetin ve vicdanın gereğidir" açıklamasında bulundu.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16. maddesinin 3. fıkrası uyarınca gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir hükmünün amir kılınıp hâkime yetki verildiğinden bahseden Yeneroğlu, birçok sulh ceza hâkimliğinin bu takdir hakkını sanık aleyhine kullanarak tutuklama kararları vermesine değindi.

DEVA Partisi olarak, hakim ve savcıların özgür ve bağımsız bir ortamda, baskıdan uzak şekilde görevlerini yapmaları ve insan onurunu esas alan bir hukuki düzeni hedeflediklerini söyleyen Yeneroğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Kanunları ve kamu gücünü bir adalet vesilesi değil, adeta kendilerince 'düşman' addettikleri kesimleri cezalandırma aracı olarak görme hastalığı maalesef Türkiye siyasetini ve bürokrasisini esir almış durumdadır. Şüphesiz ki bu tip kararların verilmesinde en büyük pay Türkiye'yi adeta bir düşman hukukuyla yöneten ve yargıyı baskı altına almayı siyasetin bir parçası ve iktidarın bir hakkı olarak gören siyasi iktidardadır."